-3-

269 9 1
                                    

Havalimanında bekliyordum. Annemi arayıp uçağa binmek üzere olduğumu haber vermek istedim. Annem, tahminimden daha çok kızmıştı. Telefon etmeyişim ve gönderdiğim “Meşgulüm, sonra ararım.”mesajı onu çıldırtmıştı. Öyle bir bağırdı ki… Aman Allah’ım! Üstelik Oğuz’la da konuşmama izin vermedi. Telefonu yüzüme kapatırken sanırım,”Niye benim normal çocuklarım yok?” diye söyleniyordu. Zavallı haksız mıydı? Değildi elbet ama elimizden bir şey gelmiyordu. Annem hep böyle söyler:”Niye benim normal çocuklarım yok?”

Ağabeyim fakülteden sonra, bir telefon şirketinin teklifini kabul etmişti, ülke ülke dolaşıyordu. Sevdiği işi yapıyordu. Bir gün Norveç’te kayak yapıyor, başka bir gün İspanya’dan telefon açıyordu. Annem oğluyla,”Ne zaman memlekete geleceksin? Artık evlen.”muhabbetini yapacak zaman bile bulamazken, kendi deyimiyle bir de ben onu delirtiyordum. Babamı kaybettikten sonra bu evlilik meselesi onda saplantı haline gelmişti. “Evlenin artık, çoluk çocuğunuz olsun. Ben de babaanne, anneanne olma sefası süreyim.”diyordu. Ama yine annemin deyimiyle biz iki sokak süpürgesiydik ve eve giremiyorduk. Benim durumum daha kötüydü, çünkü ağabeyimin uzakta olduğu için yiyemediği zılgıtı da ben yiyordum.

Kendimi oyalamak için çantamdan kitabımı çıkardım. Varlık ve metafizik üzerine bir kitap okuyordum. Çok zevkliydi. Bir ara anons yapıldı. Benim uçağım mı, diye dikkat kesildim ve kafamı kitaptan kaldırdım. Koridorda birden, onu gördüm. Her şey o kadar çabuk oldu ki kalabalıkta onu nasıl seçtim anlamadım. Birden bakışlarımız karşılaştı. Hemen başımı eğdim. Onu gördüğümü, her şeyden önce tanıdığımı anlamasın istedim. Kitabıma iyice gömüldüm. “Beni sinir edecek her şey bugüne mi toplandı Allah’ım?”diye düşünüyordum. Zaten annem telefonu suratıma kapatmıştı. Şimdi bir de bu kas yığını karşıma çıkmıştı.

Neyse belki de beni fark etmemiştir, diye umutlanıyordum ki birden önümde Eiffel Kulesi gibi dikilen birini fark ettim. Adam vampir miydi, neydi? Ne zaman burnumun dibinde bitti, anlamamıştım.

-Ne o, bu sefer de metafiziğe mi sardın? Yüzümde sinirle gerilen bir kasa engel olamadım. Öfke kontrolü seminerleri de şu durumda işime yaramıyordu.

-Sizce sakıncası mı var?

-Bu kez cinler üzerine mi bir haber yapacaksın, deyip güldü.

Adamı ne kadar da eğlendiriyorum, diye iyiden iyiye öfkelendim. Bir kahkaha attı ve ”Galiba seni sinirlendiriyorum.”dedi.

Yüzümün bütün duygularımı ele veren bir kitap gibi olması böyle durumlarda işe yaramıyor değil. Olabildiğince sakin bir şekilde içimi çekerek sordum:

-Zekanız egzersizlerle mi gelişti yoksa genetik miras mı? Tam bana cevap verecekti ki “Sarp! Saaarp!” diye seslenen birine döndü. Demek adı buydu. Daha önce, haber yapmak için gittiğim bir olay yerinde karşılaşmıştık, ama nezaketten çok uzak bir tanışma merasimi yaşamıştık. Bana, “Ayakaltında gezinme!” manasında sözler sarf etmişti. Hoş şimdi de dalga geçiyordu ya. Beyazlar giyinmiş bir kadın, ona el sallayarak yaklaştı. Çok ama çok güzel bir kadındı. Havalı bir pelerini vardı ve büyük yüksek topuklu çizmeler giymişti. Kıyafetleri bana abartılı geldiyse de bu kadına acıdım doğrusu. Bu kasıntı adamla arkadaş olmak… Neyse ilgisinin başka tarafa kaymasından istifade edip yavaşça yok oldum. Uçağa bineceğim kapıya iyice yanaşıp kendimi görünmez yaptım. “Bela mıknatısı mıyım, neyim?”diye düşünürken arada onlara kaçamak bakışlar fırlattım. Beni unutmuş gözüküyordu. Umarım tamamen unuturdu. Şefimle yakın bir dostluğu olduğunu hatırladım birden. Beni işimden edebilecek bir konuma sahip olduğu aklıma biraz geç gelmişti. Üstüne adama hiç dostça yaklaşmamış, tam tersine sinir bozucu tavırlarla hafızasına kazınmıştım.

Neden bazı şeyleri sonradan akıl ediyordum ki?

İşimi seviyordum ve kaybetmek istemiyordum.”Allah’ım beni böyle imtihana tabi tutma.”diye dua ettim. Niye böyle pervasız davranıp sonra da sızlanıyordum ki? Ben kendimi bilirim. Yine aynı şeyleri yaşasam farklı mı davranacaktım? Adama,”Evet efendim, peki efendim.”mi diyecektim? Tabii ki hayır! İçimde ki muhalif ses köpürdü. Neden alttan alacağım ki? Kasıntı ve kaba olan kendisiydi. Ben de ona cevap vermiştim o kadar. Neyse, kapılar açıldı da kendimi uçağa giden koridorda buldum. Koltuğuma geçip oturdum. Kitabıma yoğunlaşmalıydım, çünkü Nermin’e sözüm vardı.

Çok geçmeden, gülerek ve şakalaşarak yaklaşan birilerini duydum. Bunlar onlardı. Kas yığını ve yanındaki beyazlı kadın…

AZADEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin