-1-

42 4 1
                                    

          

(Köhne, harabe bir çalışma yeri, kırpılmış tahtalar, her yeri çizik içinde olan bir masa, yere düşmüş çekiç, art arda gelen ''tak, tuk'' sesleri ve her yere donatılmış piramit tabloları arasında sıkışmış bir marangoz çalışma yeri...)

GUS: Usta, dediğin yere gittim ve ağaçları kestim, şimdi bir buyruğunuz var mıdır?

(Gus, nefes nefese kalmıştır, o kadar yorulmuştur ki söylediklerini alaycı ve yapmacık bir şekilde söyler)

AHMET: Tabii evladım şu köşede yığılmış birkaç parça talaşlık odun var. Onları sobaya atarsan çok sevinirim.

(Ahmet'in yüzü gülmektedir, Gus aceleyle, söylene söylene odunları sobaya doğru yol aldırırken bir anda cam  yüzeye çarptığını fark eder ve arkasından kırılma sesi duyulur.)

GUS: Ah! Kahretsin! Hay!

AHMET: ...

(Ahmet hızla dışarı çıkar, Gus da elindekileri bırakıp ustasını izler ve dışarıda onu sigara içip ağlarken bulur.)

GUS: Yanlış bir şey mi yaptım?

AHMET: Seni... Seni... Seni işe almamalıydım...

GUS: Pardon! Bana bak yaşlı züppe! Şu haline bak, küçük bir kız çocuğu gibi ağlıyorsun ve benim sinirlerimi bozuyorsun. Değeri neyse öderiz, beni rezil etme.

AHMET: Değer dediğin şey senin için nedir? Bana bunun cevabını verebilir misin?

GUS: Yine başladın o yufka yüreğinle söylediğin ahmak, burjuvazi sözlerine!

AHMET: ...

GUS: Bir de konuşmuyorsun! Ahbap sen benimle dalga mı geçiyorsun?

AHMET: B...Ben.

(Ahmet'in kırışık yüzünden akan damlalar şiddetlenir, Gus bir anda başını yana eğer ve yaşlı ustası Ahmet'e bakar.)

GUS: O saçma zerzevat uğruna beni buradan kovacaksan. Güle güle sana!

AHMET: Bak. Bunlar bana çok ağır geliyor. Daha fazla uzatma ve işinin başına dön. Hiçbir şey olmamış gibi davranacağım. Tabi kovmamı istiyorsan görüşmek üzere.

(Gus, burnundan solur ve hızla evine doğru yol alır, yoldayken bir şeyler mırıldanır.)

AHMET: Ah şu gençler, ah...

(Ahmet de yavaş ve aksak adımlarıyla içeri girer.)

PİRAMİTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin