Dublin, İrlanda
12 Ocak 1922
“Bay Young, müdür sizi bekliyor.”
William isminin İrlandalıların aksanı ile telaffuz edilmesine pek alışkın değildi. Siyah permalı saçları ile uyuşmayan çilleri olan sekretere gülümseyerek, kadının onun için açık tuttuğu kapıdan içeri girdi. “Teşekkür ederim, tatlım” diyerek içeri girerken kadının onun garip aksanına karşılık olarak bir kaşının kalktığını gördü, ancak William’ın gülümsemesi odaya girince kayboldu.
Müdürün ofisi mobilya cilası ve sigara kokuyordu. Maun masanın arkasında bir yerlerde bir ateş yanıyordu ancak ısısı William’ın bulunduğu yere pek ulaşmıyordu. Müdür Christopher iki dirhem bir çekirdek gri takım elbisesinin içinde oturuyordu ve masasının üstündeki kağıtlara uzanırken William’a yüzünde memnun bir ifadeyle baktı.
“Günaydın Ajan Young. Dakikliğinizi takdir ediyorum. Buyurun oturun.”
“Günaydın efendim. Teşekkür ederim.” William masanın hemen önündeki kırmızı sandalyelerden birine oturdu.
Christopher masa üzerindeki kristal bardakları göstererek, “İçki? Biraz erken ama bunun gibi bir şehirde içkinin zamanı tartışılır bir konu,” dedi. Gülümsemesi sadece dudaklarındaydı, küçük bir mimik.
William’ın içgüdüleri içkiyi kabul etmesini söyledi. Ona göre aslında vakit içki içmek için çok da erken değildi. Bir yudum aldığı kırmızı şarap muhtemelen takım elbisesinden daha pahalı idi. Yavaşça tadını çıkararak içmeye başladı.
“Glasgow’daki üstleriniz buradaki durum hakkında sizi bilgilendirmiş olmalılar, yanılıyor muyum?” Christopher masanın üzerine yayılmış kağıt yığınlarının arasından, gözlüklerinin arkasından ona bakıyordu. William kendi fotoğrafını onların arasında görebiliyordu.
“Tamamen değil, efendim. Sonbaharda ortaya çıkar ayaklanma sonrası durum için gönderildiğim söylendi. Bunun bilindik bir durum olduğunu sanıyorum.”
Müdür kağıtlarından kafasını kaldırmadı. Bir parmağı ile gözlüklerini yerine sabitledi. “Orada bulunan görevlilerimizden konu ile ilgili detaylı ve düzenli rapor beklemek biraz fazla olurdu.”
William şarabından bir yudum aldı.
“Bu kurum henüz emekleme aşamasında olan bir kurum – MI5 eğer krallığın çıkarlarını korumak istiyorsa ajanlarının hepsi ile zamanında ve pürüzsüz bir iletişim sağlamalı. Hatta bu yeni şımarık hükümetin bakıcıları olarak sürgün edilmiş olsalar bile.”
“Evet, efendim,” dedi William.
Christopher’ın yüzü poker yüzü gibi hiçbir şey belli etmiyordu. İçeceğinden bir yudum aldı ve önündeki kağıtta parmaklarını tıklattı.
“Sicilin kusursuz.”
“Teşekkürler, efendim.”
“Hayırseverlik Bursu alarak Londra’da eğitim görmüşsün.”
“Evet, efendim.”
“Cambridge'de sınıf birincisi olmuşsun.”
“Evet, efendim.”
“Ve hala aynı aksana sahipsin.”
William’ın çenesinde küçük bir kas oynadı.
“Eh, bu aksan senin bu yeni görevinde çok işine yarayacak gibi görünüyor. Bizim beklentilerimize tam uygun olan bir ajan arıyorduk. Senin eğitimin ve sicilin majestelerine hizmet vermek için çok uygun görünüyor.”
William’ın elindeki şarap avuçlarının içinde ısındı.
Christopher, ona baktı ve nezaketle gülümsedi. “Sizin yetenekleriniz ve geçmişiniz bu işe çok uygun Bay Young, o yüzden sizi bu işe istedim. Otuz yaşında genç bir ajan olarak övgüye değer iyi işler çıkardınız kendi iş alanınızda. Elimde işin içinde olanların güvenebileceği bir kişi gerektiren bir iş var – güven önemli ki, bu da sizin geçmişinizle çok örtüşüyor. Dışarıdaki bazı unsurlar bu kurum üzerinde tehdit oluşturmadan bilmek isteyeceğim bazı bilgilere erişmeniz gerekiyor.”
Gerçek William’ı bir anda çarptı. “Bu İşçi Ayaklanması ile ilgili değil.”
“Hayır, değil. Bu yeni İrlanda bölgesini kontrol altında tutmakla ve krallığa olan bağlılıklarını sağlamakla ilgili.”
“Ama… efendim, anlamıyorum. Bütün karışıklığın barış antlaşması ile çözüldüğünü sanıyordum. IRA’nın şiddeti tırmandığından mı şüpheleniyorsunuz?”
“Hayır, öyle olduğunu sanmıyorum… en azından şimdilik. Ama birçoğumuz bilmeliyiz ki antlaşmalar nadiren halkın kızgınlığını dindirir. İsyancı bazı grupların fon topladıkları ve mühimmat biriktirdiklerine dair duyumlar alıyoruz, bu da barışı sonlandırabilir. Onlara verdiğimiz özgürlük onlara yeterli gelmiyor, bütün istekleri sağlanmadığı sürece sakinleşmeyecekler. Bu bölge benim gözetimim altında ve barış içinde iken fanatik grupların buna engel olmasına izin vermem söz konusu olamaz.”
William şaşkınlıkla açılan ağzının farkına vardığında derhal kapadı. Bu beklediği ya da hazırlandığı bir şey değildi. İlk başta hiçbir şey anlamamıştı. Ama sonra… müdür ona şahsi olarak sordu. Bu bir anlam ifade etmeliydi, öyle değil mi? Eğer bu işi kotarırsa, eve dönebilir ve emniyet kuvvetlerine katılabilirdi. Dedektif Başmüfettiş Young, hizmetinizdedir. Çenesini dikleştirerek sordu:
“Nereden başlıyorum?”
Christopher elindeki dosyaları William’a uzattı. “Bütün bunlar ihtiyacın olan bilgileri içeriyor, gözetleyeceğin kişilerin bilgileri ve daha fazlası. Wicklow Caddesinde bir barda buluştuklarını düşünüyoruz, ki benim görüşüme göre o yer bütün her şeylerini planladıkları gizli yerleri.”
“Neden baskın yapmıyorsunuz?”
Christopher güldü. “Ah sevgili çocuk. İngiliz kuvvetlerinin durduk yere İrlandalıların bulunduğu bir yere baskın yapmasının sonuçları ne olur bir fikrin var mı? Hayır, kimseyi henüz göz altına almıyoruz. Ve henüz böyle bir harekete de gerek yok. Uzun süre de olmayabilir.”
“O zaman ne…”
“Oraya gitmelisin Young. Kendini oraya ait biri gibiymiş göstererek onların arasına katıl. Listedeki herkesle elinden geldiğince çok yakınlaş. Ve sonra bekle. Sadece… bekle. Sonunda biri hata yapacaktır ve o zaman sen de gelip bana raporunu vereceksin.”
“Eğer onlar IRA’nın bir parçası ise asla dışarıdan birine güvenmeyeceklerdir. Özellikle de bir İskoç’a.”
“İşçiler sana güvenmişti. Geçmişin onların seni içlerine almasına yetecektir. Bu insanlar gerçekten olmuş trajik olaylara takılırlar. Bu seni seçmemiz için bir başka nedendi.”
William önündeki dosyalara bakarak bir süre sessizce durdu. Sonra bir eliyle içkiye uzanırken diğeri ile dosyayı aldı. Müdür gözlüklerinin üzerinden onu dikkatlice izliyordu.
“Bu senin için bir şans Young. Ülkene iyi bir şekilde hizmet et.”
William cevap vermedi ama kafasını sallarken eli dosyayı iyice kavradı.