Trisha annemle konuşmamın ertesi günü sabah erken saatte Zayn eve geldi.
Ciddiyim bunu yaptı.
Ben yatakta öylece uzanmış tavanı izlerken birden kapıyı çaldı. Başta açmayacaktım çünkü kimin geldiği umrumda değildi. Zayn de akşam ailesiyle birlikte gelir diye düşünüyordum. Onlardan önce bir misafiri karşılayacak kadar iyi hissettiğimi söyleyemezdim.
Israrla kapı birkaç kez daha çalındı. En son gidip delikten kimin geldiğine baktım ve Zayn ile kucağındaki kızımızı görünce heyecanla açtım. Isabella'yı kucağıma almak için kollarımı ona uzattığımda, onu benden uzaklaştırmadı. Aksine kızım, Zayn'in boynuna kollarını doladı ve yüzünü boynuna gömdü.
Bu benim en gerçek ölümümdü.
"Üzgünüm karıcığım, Isabella'ya yabancıların kucağına gitmemesini öğrettik."
Önümden bir rüzgar gibi sıyrılıp geçti ve ben birkaç dakika boyunca aynı yerde kaldım. Yüreğim ağır geliyordu. Tüm bu yükü artık taşıyamıyordum.
Tek istediğim ölmekti.
Salona döndüğümde Zayn, Isabella'nın üstünü değiştiriyordu. Kapı eşiğine yaslanıp onları izledim. Küçük bacaklarından şortunu sıyırdı ve bezini değiştirdi. Bunları yaparken küçük oyunlarla onu güldürüyordu. Üstündeki askılıyı da çıkardıktan sonra beyaz bir elbise giydirdi. Isabella'nın kıyafetlerinin olduğu çantanın ön fermuarınından minik bir tarak aldı ve kızımızın ipek saçlarını nazikçe taradı. Her şeyi hazır olunca onu koltuğa oturtup yanağına bir öpücük bıraktı ve bana dönmeden konuştu.
"Sana çok benziyor, değil mi Mia?"
Tırnaklarımı avuç içime bastırmayı kesip cevap verdim.
"Emin ol sana benzeseydi büyüyünce kendinden nefret ederdi."
Yatak odasına girip dolabın önüne geçmişken arkamdan güldüğünü duydum ve gelen diğer seslere bakılırsa Isabella'ya tabletinden izleyebileceği bir şeyler açmıştı.
Ardından oda kokusuyla doldu. Ona dönmedim ama irkilmiştim. Elimi kıyafetlerime değdirip bugün için giyebileceğim bir şey ararken yanımda durup kendi bölmesini açtı.
"Sana güçlü olmayı öğrettim."
Sözleriyle beynime kan sıçramış gibi hissediyordum.
Odanın kapısını kapatıp üstüne yürüdüm ve tam önünde durup kararlı bir şekilde gözlerinin içine baktım.
"Sen, bana sadece yaşarken nasıl defalarca kez ölebileceğimi öğrettin." Yüzüne memnun bir gülümseme yayıldı. "Telefonunu ver." Kaşları çatılırken tekrarladım.
"Telefonunu ver dedim."
Elleri belimin iki yanına yerleşince tiksintiyle yüzüne tükürdüm.
"Zayn, telefonunu vermezsen bu gece o masadan ölün kalkar. Yaser bunları öğrendiği an seni vurur."
Ve geldiğinden beri bana alayla bakan gözlerinde korkuyu gördüm. Bu an, gerçekten bu an bana bir şeyleri başardığımı hissettirdi ama bir şekilde her şey için geç kaldığımı biliyordum.
Pantolonunun cebinden telefonunu çıkartıp uzattı ve ekranı açıp baktım. Tahmin ettiğim gibi, Chanel'dan birçok mesaj vardı.
"Bugün..." dedim telefonun ekranını açıp Zayn'in asla bulamayacağı bir şifre koyarken. "Bugün o fahişeyle konuştuğunu anlarsam Zayn, her şeyi ailene söylemekten daha beterini yaparım." Tereddüt etmeyişim onu korkutuyordu. Fark edebilmiştim.
"Mesela?"
Gözlerimin dolduğunu görmemesi için gülümsedim ve ellerimi iki yana açtım. "Ben kaybetmiş bir kadınım, Zayn. Korkacağım hiçbir şey yok." Gözüme kestirdiğim beyaz elbiseyi aldım. "Chanel'ı gözlerinin önünde öldürürüm. Bunu yaparım, Zayn." Gözlerindeki korku yerini endişeye bıraktı. Beni kendi elleriyle öldürüyor olması umrunda değildi ama Chanel'ın saçının teline zarar gelecek olma düşüncesi kocamı ölümüne korkutuyordu.
Anında gözlerindeki o ifade geçip gitti ve yere oturarak kahkahalar atmaya başladı. Kaşlarımı çattım. Bazen delirmiş olan aslında Zayn'miş gibi hissediyordum.
"Sen gerçekten Chanel'a bir şey olursa yaşayamayacağımı mı düşünüyorsun?" Elbise elimden düştü o anlık şokumla ve ne yaptığını anlamak istercesine onu izlemeyi sürdürdüm. İki eliyle gülmekten gözlerinden gelen yaşları silip burnunu çekti.
"Sence içimde vicdan var mı, Mia? Biraz bile?" Yüzündeki gülüşten eser kalmayıp yine o buz gibi ses tonuyla konuştuğunda bu kez ben korktuğumu hissettim. Oturduğu yerden kalktı ve yanıma gelip bir eliyle yanağımı okşadı.
"3 gün sonra bir davete katılacağız, sevgilim. O güne kadar burada, seninle olacağım." Eğilip dudağımın kenarına bir öpücük kondurduğunda tek yaptığım şey buz kesmiş bedenimle karşı duvarı izlemekti.
Odadan çıkmak için kapalı olan kapının kulpuna elini attı. Soracağım bir soru olduğunu biliyordu.
"Chanel'ı evimize kadar getirdin, öyleyse neden davete de onunla gitmiyorsun?"
Tekrar güldü ve soruma bedenim gibi kanımı da donduracak bir cevap verip odadan çıktı, Isabella'nın yanına gittiğini gelen oyun seslerinden anlamıştım.
Üstümden bu şoku atlatamazken beyaz elbiseyi giydim ve boynum ile bileklerimi boş bırakıp düz saçlarımı salarak belimden aşağıya dökülmelerine izin verdim.
Bir şeyden destek almak için elimi dolaba yasladım ve bu şoku atlatmaya çalıştım ama yapamıyordum. Aklımda verdiği cevap dönüp dolaşıyordu.
Titreyen bacaklarımla makyaj masama oturup yüzümdeki ruhsuzluğu kapatmak üzere bir şeyler sürdüm ve bordo rujumu dudaklarıma tamamen yedirdim. Dirseklerimi masaya, ellerimi de şakaklarıma yerleştirmiştim.
Dediği söz kafamın her bir tarafında tekrarlanıyordu.
"Chanel'ın düğününe katılacağız, hayatım."
***