Aslında bu bölüm ilk melankolik bölüm olacaktı, hepinizin ciğerine göz dikmiştim ama karantina günlerinde bizim tayfa n'apardı düşüncesiyle bu bölümü yazdım NSKAMKAKWKWKWKKWKW. Dinlerken en eğlendiğiniz şarkılarla okuyun, bu bölüme şarkı koymayacağım. KENDİNİZİ BELLİ ETMEYİ DE UNUTMAYIN VALLA DELİ ETCEKSİNİZ BENİ SONUNDA
6. Bölüm: Soğuk Karantina Günleri ve Sıcak Ayı Savaşları
Tahmini olarak 95. rüyamda falandım. Pembe, üzerinde bebe mavisi şeritleri olan şirin midillimin üzerine çıkmış, kafamda bir kovboy şapkasıyla, suratımda en az Atatürk'e benzeyen adam kadar anlamsız ve mânâsız bir gülümsemeyle halkı selamlıyordum. DETTİRİDEH! diyordu midillim, sonra ben de uzak, Lzzy Hale ile evleneceğim diyarlara doğru yola koyuluyordum.
Ki, kapı çaldı.
İlk başta hiç umursamadım ama benim ağır uykumu dahi bozmayı başarabilecek şekilde çalıyordu hayvan. Uyanmayı reddederek yatak boyu döndüm ve güm diye bir ses çıktı. Sonra o sesi benim çıkardığımı fark ettim, bu da artık yatağım kadar rahat bir yerde olmadığımı kafam basınca olmuştu. Ağrılar içinde, ağlamaklı ve sinirli 1.89 boyunda bir bebek gibi doğrulup çaresizce rüyamın geriye yüklenmesini dilemeye başladım.
"LAN AÇSANIZA AMINA KOYDUKLADIM!"
Kapıyı çalan kadın, Gizel'di. Bunu sesinden anlayabilmiştim ama sabah olduğuna bile emin olmadığım bir saatte neden benim kapımı çalıyordu orasını kafam pek basmamıştı. Hızlıca, duvarlara çarpa çarpa kapıya ulaştım, bu sırada Nesil'in de odasından çıkıp kapalı gözleriyle duvarları yoklayıp söverek yürümeye çalıştığına tanık olmuştum. Ona bakarken gülmeye başladım. Korkuluğa benziyordu...
Kapıyı açtığımda görüş açıma giren Gizel'in korku dolu suratıydı. Kafasındaki beyaz şef şapkası kaymıştı, mavi gözleri endişe dolu bakıyordu ve sanırım ağlamıştı. Anlık gelen ciddiyetle kaşlarımı çattım. Ne olmuştu böyle?
Bir anda dizlerinin üzerinde yere kapandı. "HÜSEYİN HERİFİM YOK!"
Ona öylece baktım.
Bağırmaya devam etti, bir yandan da dizlerini dövüyordu. "AAAHH HERİFİM BENİM, YÂRİM, GEVŞEK, ARSIZ... NEYSE ŞİMDİ BUNLARI SAYMAYA NE GEREK VAR! HÜSEYİN, ÖMER YOK!"
Kafamı kapının pervazına yaslayıp gözlerimi devirdim. "Sıkıntı ettiğin şeye bak yenge ya. Çıkar bir yerden. Ömer bu." Durdum, yüz hatlarım dehşetle gerildi. "Bu hayvan oğlu hayvan ben uyurken gizlice evime girmiş olmasın..."
Tam ciddi ciddi evi kontrol edecektim ki, beni kolumdan yakaladı ve kendine doğru çevirdi. "Şaka yapmıyorum," dedi sert bir sesle. "Ömer yok. Yok. Bu gece bakkalı birlikte kapatacaktık, tamam, çok da ciddi bir insan olmadığı konusunda hepimiz hemfikir olabiliriz ama bunu asla unutmazdı. Gelmediğini görünce bakkalı kapatıp evine gittim, kapı aralıktı ve Ömer yoktu. Tüm komşulara birinin görüp görmediğini sordum, gören kimse de yok." Ellerini yüzüne bastırıp krize girmiş gibi ağlamaya başladı. "Başına bir şey geldi..."
Ayılmamı sağlayan şey olayın ciddiyeti olmuştu, yanımda belirip gözlerini ovuşturarak bize mal gibi bakan Nesil'e göz ucuyla bakıp sakalımı kaşıdım. Sıtkı, Ömer'in suratını gayet iyi biliyordu; tamam, kadın rolünü gerçekten iyi üstlenmiş ve kadına benzemiş olsa bile onu tanıması oldukça muhtemeldi. Bir an elimin ayağımın titrediğini fark ettim, boğazımda beliren yumru endişe duygusunun kendini net bir şekilde ifade ediş biçimiydi ve gerçekten korkmaya başlamıştım.
"Ailesine ulaşmayı denedin mi?" dedim sakin bir sesle.
Gizel çaresizce kafasını kaşıdı. "Ayrı şehirdeler diye hiç aklıma gelmemişti..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Küçük Mucizeler Müzesi
Novela JuvenilHer ayın belirli bir günü bir olup rezil pijamalarla sokaklarda âdeta birer manken edasıyla yürüyen, gerçekliği reddeden, birbirinden farklı bi' arkadaş grubu ele alalım. Doğuştan kaybeden Yusuf Hüseyin ve çok sevgili tarikatı, kötülüğün ücra köşele...