Baştan aşağı karalar bürünmüş adam telaşla bir şeyler mırıldanarak önünde birden beliren kapıdan içeri girdi. Sonunda saraydaydı. Yeryüzünde seyahat etmekten nefret ediyordu ama şikayet etmeye cesareti yoktu.
Karşısındaki heybetli adama saygıyla selam verdikten sonra hemen konuya girdi. "Tania melezleri bulmuş efendim."
"Hepsini mi? Nasıl?
"Bir şekilde bir araya gelmişler ve o kadar güçlülermiş ki hemen hissedilmişler."
"Onları istiyorum. Ne yaparsın, nasıl yaparsın bilmiyorum ama onları bana getireceksin"
"Öldürecek misiniz?"
"Henüz karar vermedim. Onların seçimlerine bağlı."
"Anladım efendim, izlettirmeye devam ediyorum. Şu an Tania'nın sarayındalar, ama dışarı çıkacaklardır. Ne de olsa yarı insanlar, merak edecekler."
"Tamam, şimdi gidebilirsin. Onlar olmadan da gelme."
"Emredersiniz"
Adam saraydan çıktı ama korkuyordu. Kraliçeyi ve konseyi tanıyordu, ayrıca melezlerin gücü şimdiden konuşuluyordu. Ama hiçbirinden hizmet ettiği adam kadar korkmuyordu. O yüzden bu işi başaracaktı. Daha önce yapmıştı...
Murat
"Ben eve dönmek istiyorum."
Tamam karmaşık bir gündü ama Direnç'ten daha karmaşık olamaz diye düşünüyordum. Yani, akıl almaz şeylerin yanı sıra bize bir lütuf olarak verilen bu güçlerin ya da buradaki onlarca güzel şeyin nasıl farkına varamazdı?
Tania bir süre ona baktı sonra bize döndü. Biz de kararsızca birbirimize bakıyorduk. Sonunda Arda bıkkınca derin bir nefes alıp "Tamam, buradaki işlere müsadenizle yarın bakalım. Şimdi bizi geri gönderebilir misiniz?"
Nazlı ve ben de çaresizce onlara uyduk. Aslında o kızın sözünün geçmesi canımı sıkmıştı ama bu uzun ve zor güne fazladan sorun eklemek istemiyordum.
Tania da pes etmiş gibiydi. "Siz nasıl isterseniz öyle olsun"
O sözlerini bitirir bitirmez kendimizi yine o ışık balonunda bulduk. Bu da onların araçlarıydı sanırım. Hepimizin kafasında bir sürü soru vardı ama soracak ve aldığımız cevaplara dayanacak gücümüz bugünlük yoktu. O yüzden olduğumuz yere çöküp yolculuk bitene kadar sustuk.
Tekrar bir ışık patlamasıyla kendimizi o yıkık binada bulduk. Bu ışık işine gözüm alışmaya başlamıştı galiba. O masal sarayından sonra bu yer fazlasıyla karanlıktı. Tania da bizimle aynı fikirdeydi. "Bana ev demiştiniz ama eve dair pek bir şey göremiyorum"
Direnç tabi buna da bozuldu. "Daha iyi bir altarnatifimiz yok. Bunu bulduğumuza şükrediyoruz"
"Artık var."
Tania ufak bir el hareketi yapıp ortadan kayboldu. Ardında bıraktığı şey ise sanırım gerçek sihirdi. O izbe yer 'ev' olmuştu. Şu an bulunduğumuz yer bir salondu. Renkli koltuk takımı ortasında büyük bir sehpaha ve televizyon vardı. Salonun iki yanında odalar, banyo, tuvalet, mutfak. İhtiyacımız olan her şey.
Direnç'e dönüp sırıttım. "Eee, bayan olumsuz dediğin kadar kötümüymüş?"
"Bak bay olumlu, benim ne dediğim seni ilgilendirmez. Sen kendi işine bak."
Ona cevap verecekken Arda gözlerini bana dikip 'onunla uğraşamazsın' der gibi bakınca susmayı tercih ettim. Bu gece gerçekten gücüm yoktu. Hepimiz sessizce odalarımızı seçtik. Odalar sade ama kullanışlıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YERSİZLER
General FictionKaybettikleri ailelerinin sırları ve buldukları tuhaf yeni ailenin getirdiği belalar arasında tek tutunabildikleri yine kendileri olacak dört gencin fantastik hikayesi. Macera dedikleri, fantastik bir takım oyunudur. Takım arkadaşlarına güvendiğin...