Bölüm 1

365 17 21
                                    

*UYARI:

Bu hikaye tamamiyle kurgudur. Gerçek - tarihi olaylarla bire bir ilgisi yoktur.

Olaylar 1940-1945 İkinci Dünya Savaşı ve sonrasındaki yıllarda geçmektedir. Okurken özellikle o yıllardaki kadın-erkek ilişkileri, yaşantıları, kadın ve erkeğin toplumdaki yeri ve rolünü göz önünde bulundurarak okumanızı rica ediyorum; malum o dönemlerde feminizm pek söz konusu değildi.

—•—•—•—•—•—•—

Mayıs, 1940

II. Dünya Savaşı

Fransa, Lyon


Audrey Schneider

Çalılıkların arasında ilerlemeye devam ettim. Gökyüzü açık mavi rengini laciverte bırakmıştı. Etraf kararmaya devam ederken uzaklardan yükselen dumanları görebiliyordum. Savaşın verdiği zarar apaçık ortadaydı. Ölüm sessizliği tüm şehri ele geçirmişti. İngiliz ve Fransız askerleri etrafta dolaşıyor, Fransa'nın dört bir yanını Almanlara karşı korumaya çalışıyorlardı.

Sokaklar aylar öncesindeki kalabalığını yitirmiş, yerini harebeye dönmüş evlere ve kana bulanmış kaldırım taşlarına bırakmıştı. Havada salınan bir kağıt parçasının sesi bile bu sessizlikte gürültü olabiliyordu. Kesinlikle bir an bir ana uymuyordu. Koca sessizliğin içinde bir anda silah sesleri yankı yapıyor, savaş uçakları havadan bombalamaya başlıyordu. Üç millet de şimdiye dek çok can kaybetmişti.

Lyon'u ele geçiren Almanlar, İngiliz ve Fransız erkeklerini esir almış, kadın ve çocuklar ise öylece ölüme terk edilmişti. Ve ben bu şehirde yaşayan bir Alman olarak her geçen gün kendi halkımın düşman diye gördüğü Fransız ve İngilizleri katletmelerini izlemek bana sanıldığının aksine zevk vermiyordu. Onlara yardım etmek istiyordum ancak korkuyordum. Yakalanırsam başıma gelecek olanları tahmin edebiliyordum. Adım vatan haini olarak anılıp, Berlin sokaklarında ölene kadar taşlanırdım.

Ancak her gece düşlerimde beliren, tenimde hissettiğim dokunuşlar, artık yabancı olmayan o koku ve ten ile anlamıştım benim çoktan vatan haini olduğumu. Şimdi de ayaklarımın beni götürdüğü yer yine onun yanıydı. Acizdim... İçinde bulunduğumuz durum sanki çok normalmiş gibi içim onun için kavruluyordu. Ailemi bu savaşta kaybettikten sonra bir daha kimse için kaybetme korkusu yaşamam sanıyordum. Sonuçta sahip olduğum her şey elimden alınmıştı; ama şimdi o vardı. Ve ben ilk kez kendi milletimden nefret etmiştim. Onun bu savaşta benim ülkemin silahlarından çıkan kurşunlarla ölmesini istemiyordum. O yüzden bu savaş bir an önce sona ermeliydi. Daha fazla çift kavuşamadan ölmemeli, aşklar kana bulanmadan bu katliam bitmeliydi.

İnce kumaşlı, beyaz elbisemin rüzgarda açılmaması için eteklerini sıkıca kavrarken üzerimden geçmekte olan uçakla çğlık atarak dizlerimin üzerine çökmüş ve ellerimi kulaklarıma siper etmiştim. Birkaç atışın ardından uzaklaşarak gittiğinde yanaklarımdan süzülen damlalarla yerimden doğruldum ve bu sefer daha hızlı koştum. Bulanık bir görüşle ne kadar hızlı koşulabilirse öyle koştum.

Yüzüme savrulan saçlarımı çekmek için durduğumda onu gördüm. Asker üniformalarının içerisinde büyük bir kayanın üzerine oturmuş öylece denize bakıyordu. Az önce havadan yağan kurşunlara pek aldırış etmemiş gibiydi. Yanaklarımı kurulayıp, yanına biraz daha yaklaştığımda benim olduğumu anlamış gibi bakışlarını bana çevirmişti. Yüzünde alaycı bir gülümseme vardı.

Her zamanki gibi...

"N'ber küstüm çiçeği?"

Önünde durduğumda rüzgardan gözüme giren saç tutamını kulağımın arkasına sıkıştırmıştı.

Sleepy Plant | H.S.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin