•2•

26.5K 37 2
                                    

Sabah olduğunda hazırlanıp derse gidiyordum. Akşama doğru eve dönüyordum. Düşüncelerim ve korkum dışında günlerimin hepsi tamamen aynı geçiyordu. Günler böyle oldukça insanın okula gidesi bile gelmiyordu. Hep aynı şeyler, hep aynı monotonluk. Kafamdaki ne olacağı ve ne zaman olacağı düşünceleri zamanın akmasını engelliyordu sanki. Yine bir gün derse geldiğimde tek bir kişi dışında kimsenin sınıfta olmadığını gördüm. Bu yüzü daha önce görmediğimden adım kadar emindim. Her ne kadar tanımasam da insanların nerede olduğunu sormak istedim.

"Kusura bakma ama herkesin nerede olduğunu biliyor musun acaba?" diye sordum. 

Yeşil gözleri ela gözlerimle buluşunca hafif bir tebessüm etti. Gözlerim doğrudan yanaklarında oluşan mükemmel derecede güzel olan gamzelerine kaydı. Dikkatli bir şekilde bakınca nefes kesici bir yakışıklılığı vardı. kafamı iki yana sallayıp aklımdaki seslere kulağımı tıkadım. bu sırada karşımda oturan çocuk konuşmaya başlamıştı. 
"Ben bir üst sınıftayım bu dersten kaldığım için buradayım ve aslında aynı soruyu ben sana soracaktım." demek üst sınıftandı, bu tuhaftı çünkü onu daha önce hiç görmemiştim. 

"Anladım, yine de teşekkür ederim." diyerek hafif bir tebessüm ettim ve önlerde bir sıraya oturdum. Telefonumu elime alarak sosyal medyada gezinmeye başladım. Beklemediğim bir anda arka sıralardan birinde oturan çocuk tekrar konuşmaya başladı.

"Ben Yağız, Yağız Alp ve sende?" demek ismi Yağız'dı tipiyle uyuşan bir ismi vardı. Kafamı ona doğru çevirdim.

"Okyanus, Okyanus Uluöz." yüzünde yeniden gülümsemesi belirdi.

"Demek ismin Okyanus, memnun oldum." kesinlikle bende memnun olmuştum, hem de çok.

"Bende memnun oldum."

O gün yaptığımız son konuşma bunlardı sonrasındaysa sınıftan çıkmıştı zaten ama sebepsiz bir şekilde ben o günü düşünmeden duramıyordum. Hayatımda bu zamana kadar pek ilişkim olmamıştı ve uzun süre kimse hafızamda yer edinememişti. Ama nedense bu çocuk aklımda kalmayı başarabilmişti. İyi miydi kötü müydü tam kestiremesem de hoşuma gittiğini inkar edemezdim. Uzun zamandan sonra kalbimde kelebekler uçmuştu sanki. Belki de kelebek ömrü kadar kısa sürecek bir olay olacaktı benim için ama yine de bu korkulu ve endişeli anlarımda başka bir duygu hissetmek beni bir nebze olsun rahatlatmıştı. 

Yağız'ı en son 2 ay önce görmüştüm sonrasındaysa zaten tüm zamanım staj ve kurul sınavlarıyla  geçmişti. Bu  aralar pek fazla kendime zaman ayıramadığım için falcının üzerimde yarattığı etkiden kurtulmuştum. Aslında kendime geldim desem daha doğru olurdu. Fallara inanacak kadar umutsuz bir hayatım yoku, mutlu bir ailem ve beni seven arkadaşlarım vardı. Fazlaca saçma davranmıştım ama sonunda kendime gelmiş ve yaptığım hatayı fark etmiştim. Bundan sonra falcıya gitmeyecektim çünkü kendime bir söz vermiştim. Son kurul sınavından çıktım ve bahçedeki çimenlerin üzerine etraftakilere aldırmadan uzandım. Hava ılık ve güneş tam tepedeydi böyle harika bir günde kim kurul sınavına girerdi ki? Her neyse güneşin tadını çıkarmak kendimle konuşmaktan daha cazipti şu an. Tatlı bir uykuya dalmayı düşündüğüm anda birisi yanıma oturup güneşimi kesmişti. 

"Birileri güneşi seviyor gibi." hemen gözlerimi açtım ilk önce gamzeleriyle buluştu gözlerim sonrasındaysa yeşil gözleriyle.

"Sevebilirdim güneşimi kesmeseydin." bende ona gülümsemiştim. Benden biraz uzaklaşıp yanıma uzandı ve gözlerini kapattı. Yandan baktığımda bile yakışıklıydı, hem de çok yakışıklıydı. Karnım öyle bir guruldadı ki utanmak dışında yaptığım tek şey gözlerimi kapatıp kaşlarımı çatmak oldu. Yağız'ın attığı kahkaha beni daha çok utandırmıştı ki, gözlerimi açıp ona kızarmış bir yüzle bakmıştım. Gülmeye devam ederek ayağa kalkıp sol elini bana uzattı. Sol kolunun her milimi dövme ile kaplanmıştı.

"Hadi ama biraz daha kolumu böyle uzatırsam kramp girecek."

"Nereye gidiyoruz?" diye sordum.

 "İçindeki her neyse onu doyurmamız gerekiyor." biraz daha utanmıştım ama yine de mutlu olmuştum. Uzattığı elini tutup ayağı kalktım ve pantolonumu çırptım. Güneşi arkasına alan Yağız'a gözlerimi kısarak bakıp onu görmeye çalışıyordum ama güneş gözlerimi acıtıyordu.

"Nereye gideceğiz peki?" ensesini kaşıyıp etrafa baktı.

"Midye dolma sever misin?" tedirgin bir ses tonuyla sormuştu. Fakat bilmediği bir şey vardı ki ben midye dolma konusunda rakip tanımazdım. Minik bir kahkaha attım ve kahkahama karşılık olarak anlamaya çalışır gibi kaşlarını çattı.

"Midye dolma delisiyim ve üzerime rakip tanımam." diyerek göğsümü gerdim.

"Demek öyle ama beni geçebileceğini sanmıyorum." gülümsedim.

"Her iddiasına girebilirim."

"Her iddiasına girersin öyle mi? Anlaştık o zaman hadi gidelim." göz kırptıktan sonra yürümeye başladı bana düşen görev onu takip etmek olmuştu. 

Berceste.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin