Galata Kulesi ve İhtiyar Adam

10 0 0
                                    


Yarım saat sonra...

Fazla uzaklaşmaya üşenmiş, yandaki pubda bir masaya kurulmuş aval aval etrafa bakınıyoruz.

"Garip bir gün," diyor Dr Sayko.

"Gökten şişme kadın yağsa şaşırmam," diyorum, başımı sallayarak.

"Bir rakunun ağzındaki fındık kadar değeri yok hayatın," diyor o.

"Sence," diyorum ona dönerek. "Bir sinek, kahvenin içine mi yoksa biranın içine mi düşse daha mutlu ölür?"

Omzunu silkiyor Sayko. "Bilmem, bir fark hissetmez herhalde."

"İşte, bizi sineklerden ayıran nokta bu," diyorum kafamı sallayarak.

"Unutkanlık hapı üretip mutluluk hapı diye satmak lazım," diyor o.

"Benim anlamadığım, içki şişelerinin üstüne neden unutkanlık yapar falan yazmadıkları. Fazla içilirse sapıttırır, mesela. Karıya kıza sarkıttırır, ertesi gün kalkıldığında pişmanlık yapar... Sigaraya belden aşağı vurmayı biliyor ibneler. Politikacıların falan ceketlerine de uyarı mesajları yazılmalı..."

"Ağbicim bir süredir şeyi düşünüyorum ben," diyor o. "Hani şehrin anahtarını veriyorlar ya bazı insanlara. Niye bir yeri açmıyor ki o? Hani diyelim, özel bir kapıyı açsa, her seferinde içinde müthiş bir sürprizle karşılaşsa onu hak eden kişi... Kocaman anahtar veriyorlar. Al bi tarafına sok, der gibi. Hiçbir işlevi yok..."

"Ev anahtarlarımız da bizi her seferinde ayrı bir yere soksa süper olur," diyorum.

"Ne sikik adamlarsınız lan siz!" diyor birisi.

Hışımla dönüyoruz. Yandaki masanın üstüne tünemiş bir karga kara kara bakıyor yüzümüze.

"Bu mu konuştu şimdi?" diyor Dr Sayko.

"Heee, ne vardı, beğenemedin mi götoş?" diye cevap veriyor karga, Kayseri şivesiyle.

"O konuşmuş," diyorum ben.

"On dakkadır sizi dinliyom ağzına sıçayım, sırf laga luga, bi tane dişe değer bir şey söyleseniz gagamı kırcam. İşiniz gücünüz yok mu oğlum sizin?"

"Siktir git lan yavşak," diyor Sayko elini sallayarak. "Dinleme o zaman. Ceviz dilencisi yavşak!"

"Buralar bizim oğlum," diyor karga kanatlarını açıp şişinerek. "Kimi kimin yerinden kovuyon sen?"

Kıpkırmızı oluyor Dr Sayko'nun suratı. Kargalara önceden bir gıcığı var herhalde diye düşünmekten kendimi alamıyorum halini görünce. Yine de her şey kontrolümde havalarında rahat rahat bakınırken "Senin var ya ben," diye bağıran arkadaşımın rakı bardağını elinde kullanıma hazır ettiği dikkatimden kaçıyor. Müthiş bir çeviklikle sallıyor birden ve ben, anca bir tavuk kafasında görülebilen yeme hamle etme hareketine yaklaşacak bir hızda başımı çevirip neler olacağına bakarken karga beni şaşırtarak şak diye gökyüzüne yükseliveriyor. Gözlerim, serseri bir kurşun gibi havayı yararak ilerleyen bardağı izlemeyi bırakmıyor. Bizim oturduğumuz pub'ı yandaki meyhaneden ayıran saksıların üstünden geçerek bir masaya doğru ilerliyor. Heyecanlandığımdan olsa gerek, yavaş çekime geçiyor görüntü birden. Bir enseye santim santim yaklaşıyor bu sırada bardak. Bir adama! Çarpıyor! Tam da kıç tarafından vuruyor soğancığın hemen altına ve kütürdenek bir ses çıkartıyor. Parçalara ayrılarak havaya yükseliyor sonra. Kafa önce öne doğru gidip ardından geriye gelirken boyun damarları dışarıya fırlıyor. Hemen sonra da "Ananı!" diye bir ses çıkıyor bu vahim kazaya uğramış arkadaşın ağzından. Dr Sayko'nun "Hay... sıçayım," lafı hâlâ yankılanıyor havada. Benim yüzüm buruşuyor. Yerimde yavaşça dikilirken boğazımın kuruduğunu hissediyorum. Bu nasıl bir ensedir ki tam da kıç tarafından çarpan bir bardağı kırmayı başarmıştır, diye düşünürken adamın ağırdan ayağa kalktığını görüyorum. Maymunsu suratıyla geriye dönerken ise boyunun iki metreye yakın olduğunu teşhis ediyorum.

Hayali Sohbetler BürosuWhere stories live. Discover now