Bilinci, buzun erimesi gibi yavaşça yerine geldi. Su hâlâ vardı, yalnızca biçim değiştirmişti.
Claire’in zihni, içinde bulunduğu durumu bütünüyle kavrayamıyordu. Uyanmakta olduğunu biliyor, tenine değen yumuşak çarşafı ve kalın battaniyeyi hissediyordu ama bunlar yanlış geliyordu.
Neredeydi ?
Buz aniden sıvıya dönüştü ve damarları soğuk, yoğun sıvıyla doldu. Zayıf kasları bu yoğun çözeltiyi pompalamaya çalışırken nabzı hızlandı.
Şişmiş gözkapaklarının yanmasıyla bu yere nasıl geldiğini hatırladı. Dinlemek, herhangi bir şey duymak için kulak kabarttı. Duyabildiği tek ses, kulaklarındaki kesintisiz çınlamaydı.
Cesaretten çok meraktan, dikkatlice gözlerini açtı. Odaya göz atarken içeride yalnız olduğunu fark etti. Bir anlık rahatlamayla göğsü kasıldı ve istemsizce iç geçirdi. Başka koşullar altında olsaydı ipek çarşafların inanılmaz yumuşaklığının ya da battal boy, gösterişli yatağın keyfini çıkarabilirdi.
Bugün ise zihnini kaplayan pus dağıldığı sırada, sıcak kozasına rağmen vücudu titriyordu. Önceki gecenin anıları, bilinçaltının derinliklerinden çıkmaya başladı. Belki de kâbustu. Yaşananların gerçek olmadığına kendini ikna etmeye çalıştı.
Buraya nasıl gelmişti?
Ve burası neresiydi?
Altın rengi perdelerle kapanmış kocaman pencerelerden, şevlerinin alışmasına verecek miktarda giin ışığı sızıvordıı. Geldiğinden beri ilk deta etrafına gerçekten baktı ve yatağın süslü bir şekilde ovulmuş dört köşe direğini gördü. Oldukça zariflerdi ve vatanın ötesine bakınca odanın da öyle olduğunu tark etti. Ccjbedici vatak odası, daha önce gördüklerinden çok daha geniş ve lükstü.
Adeta cennet gibiydi ama Cleire bunun aslında cehennem olduğunu biliyordu.
Bir kez daha dinledi; hiç ses yoktu. Tek ses, kafasındaki anıların sesiydi. Boğazı acıyana kadar çığlık çığlığa bağırdığını ve sıktığı yumrukları ağrıyana kadar odanın kapısına vurduğunu duydu. Ancak sesleri duyan sadece kendisivdi. Kimseye sesini duyuramıyordu. Bu güzel oda onun hapishanesiydi.
Yavaşça oturmaya çalıştı. Bunun bile onu ne kadar rahatsız ettiğini tark etmesi, dün gecenin gerçek olduğuna dair başka bir kanıttı. Usulca kayarak hücresini biraz daha iyi görmeye çalıştı. İleride kabartılmış rastıklı bir koltuk, ona uygun bir kanepe, etrafı mermer tavansla kaplı küçük bir şömine ve üzerinde taze çiçeklerle dolu kristal bir vazo olan iki kişilik küçük bir masa vardı. Masanın verdiği samimiyet, Claire’in midesinin altüst olmasına neden oldu.
Boğazına sızan safranın tadı iğrençti.
Çaresizce yutkunmaya çalıştı.
Şifoniyer ya da genellikle yatak odasında bulunan diğer eşyalar yoktu. Fakat Claire buranın, onun yeni odası olduğunun söylendiğini belli belirsiz hatırlıyordu. Çevresine bakınca kaliteli. beyaz ahşaptan yapılmış gömme kitaplığı, rafları ve odadaki iiç kapıyı gördü. Yatağa en uzak olan, dün geceki yumruklamalarından sonra hiç zarar görmemiş gibi hâlâ sapasağlamdı.Kapının kilidinin açılmış olmasını düşünmek için hiçbir sebebi yoktu. Claire’in kesin olarak bildiği kadarıyla tek kaçış yolu o kapıydı. Kapıdan çıkmanın bir yolunu bulmalıydı.
Gözlerini kapayarak gece yaşananları hatırladı. Anıları bilincinin derinliklerinden çıkmaya başladığında, onları durdurmak istedi. Kapalı gözkapaklarının ardında onu görmeyi başaramamıştı.
💌09.08.2018.