◇l◇

934 106 42
                                    

"Evet, dediklerimin doğru Jongin." Kyungsoo telefonu kulağı ve omzu arasına sıkıştırıp yerdeki cam parçalarını toplamaya devam etti. "Sana yalan söyleyecek değilim Jongin! Duyduklarım doğru." Kyungsoo, Jongin'in kendisine inanmamasına hem sinirlenmiş hem de üzülmüştü. Sevdiği insan artık ona inanmıyordu. Gözlerinin dolmasını engelleyemedi ve bardağın kırık parçasının sivri ucu parmağına baskı uyguladığında dudaklarının arasından acı dolu bir inleme kaçırdı.

"Kyungsoo? Ne oldu? İyi misin?" Kyungsoo telefonun diğer ucundan gelen telaşlı sesi  umursayamamıştı.Camı çatlamış telefonunu yere bıraktı ve kanayan parmağını suyun altına tuttu. Canı acıyordu. Dolu gözleri, yaşlarını daha fazla tutamayıp özgür bıraktı. İlk önce sol gözünden akan yaş pürüzsüz yanağından süzüldü ve mutfağın tezgahıyla buluştu. Sonrasında ise yaşlar ardı ardını kesmeden devam etti. Hasar almış ruhu artık kendini taşıyamıyordu. Bedenini yere bıraktı ve beyaz dolap kapaklarına baktı. Beyaz olmasının tek sebebi Jongindi. O istediği için beyaz olmuştu. Kyungsoo'nun hayatındaki tek beyaz Jongindi.

"KYUNGSOO CEVAP VER!" Açık olduğunu unuttuğu telefondan bağırış sesi kulaklarına fısıltı gibi dolunca kendini durdurmaya çalıştı. Jongin'in kendisini duymasını istemiyordu ama çoktan duymuşa benziyordu. "Lütfen Kyungsoo cevap ver." Jongin'in yalvarışla içinin yandığını hissetti. Bu adam ona hem iyi geliyordu hem de kötü. Zaten bu yüzden ara vermemişler miydi? Telefonu eline aldı ve kulağına yasladı. Konuşmak için ağzını açtığında ise istemsizce iç çekti. Jongin, kalbinde bir baskı hissetti.

"Yarın erkenden geliyoruz. Sen sadece kendine dikkat et Kyungsoo." Jongin'in son sözü bu olmuştu. Ardından telefonu kapatıp Kyungsoo'yu yine tek başına bırakmıştı. Jongin, Kyungsoo'yu hep yalnız bırakıyordu.



Kyungsoo: Evi temizlemiş, parmağını samış ve oğluyla kendini güzelce giydirmişti. Sonuçta uzun süredir görmedikleri aile bireyleri evlerine geri dönüyordu. Son kez yemek masasına baktı ve girişteki görkemli aynanın önüne geçti. Oğluyla takım giyinmişlerdi. Beyaz tişörtün üzerinde siyah kalın artı şeklinde iki çizgi vardı ve tişötün üstüne ince ceket giymişlerdi. Havalar yavaştan soğumaya başladı için Kyungsoo dikkatli olmaya çalışıyordu. Altında ise dolabında sayısızca bulunan siyah pantolonlarından biri vardı. Kyungsoo'nun Jongin'in aksine 'güzel' anlayışı buydu. Siyah varsa güzeldi. Aynada kendisine bakıp gülümsedi. Anlamlı bir gülümsemeydi. Çok geçmeden çalan kapı aynayla bakışmasını kesti.

"GELDİLER!" Odasından gürültüyle çıkıp koşarak yanına gelen oğlunu gözlerini kısarak yüzünde oluşan gülümsemeyle izledi. Elini tutan küçüğüyle kapıya yaklaştı ve kulbu tuttu. İçinde öyle bir heyecan vardı ki midesinin kasılmasına sebep oluyordu. Açılan kapının ardında beliren iki bedenle başı dönmeye başladı. Kyungin, babasının elini bıraktı ve ablasının ince bedenine kollarını doladı. Sohyun; yedi yaşında iki babası gibi dolgun dudaklara, iri gözlere ve küçük bir buruna sahip koyu tenli bir kızdı. İki kardeş sarılırken Kyungsoo ve Jongin'in gözleri buluştu. Jongin, Kyungsoo'nun bu halini görünce şok geçirmişti. Tanıdığı sert ve iri omuzlu genç adam gitmiş onun yerine göz altları morarmış, bedeni küçülmüş birisi gelmişti. Gözleri, çökmüş adamın bedeninde keserken sarılı parmağında durdu. 'Demek bu yüzdendi' diye düşündü. Ona bunu kendisi mi yapmıştı? Kalbinde canını yakmaya başlayan bir acı hissetti. Kyungsoo, Jongin'e gülümsedi ve kızının boyuna gelebilmek için eğildi. Kızına bakarken yüzündeki gülümseme canlılık kazanmıştı ama cansız yüzüne yakışmamıştı bu gülümseme. Sohyun sıcakkanlılıkla kollarını babasının boynuna sardı ve bir süre öylece durular. Kyungsoo, kızının papatya kokulu saçlarını koklarken ağlamaması gerektiğini kendisine tekrarlıyordu. Onları çok fazla özlemişti. Onlardan nasıl ayrılmıştı? Sohyun babasından ayrıldı ve ellerini kahverengi, dalgalı saçlarına götürdü.

"Babacım saçlarım nasıl olmuş?" Kızının Jongin gibi yumuşak olan sesini özlediğini fark etti. İçinde kaybolduğu düşünceleri bir kenara bıraktı ve kızının saçlarına baktı. Bir fark yoktu.. "Nasıl olmuş?" diye tekrar sordu küçük kız. Kırılmıştı. Babası beğenmemiş miydi saçlarını?

"Çok güzel olmuş bebeğim." diyebildi sadece. Ama hala ne olduğunu çözememişti. Küçük kız, biraz üzülse de gülümseyip valiziyle birlikte içeriye geçti. Kardeşi de diğer babasından ayrılıp ablasının peşinden yürüdü.

"Gerçekten fark etmedin mi Soo?" Kızının en ufak ayrıntısındaki değişikliği fark eden sevgilisi kızının saçlarını kestirdiğini fark etmemiş miydi? Kyungsoo'nun şaşkın bakışlarıyla karşılaşınca gerçekten fark etmediğini anladı. "Kızının saçlarını senin sevdiğin gibi kestirdi. sırf sen kısa saç seviyorsun diye kestirmemek için apartmanı sallayan kızımız saçlarını kestirdi." Jongin, sert konuşmasıyla Kyungsoo'yu yalnız bırakıp valiziyle oturma odasına yürüdü. Kyungsoo'ya göre saçlarında hiçbir değişiklik yoktu. Onun suçu değildi. Kyungsoo kendine gelmek için kafasını iki yana salladı ve açık kapıyı kapattı ardından o da oturma odasına geçti. Sohyun ve Kyungin, kyungin'in oyuncak arabalarıyla oynuyordu. Jongin ise koltuklardan birine oturmuş hiçbir şeyi değişmeyen evini izliyordu. Kyungsoo, bu ortamı fazlasıyla özlediğini hissetti. Gözlerini daha da kısıp etraftaki eşyalara çarpmamaya çalışarak oyun oynayan küçüklerinin yanına yürüdü ve kızının yanına oturdu. Küçüğü istifini bozmadan arabasıyla oynamaya devam etti.

"Saçların çok güzel olmuş." dedi kızının kulağına doğru fısıldayarak. "Her zaman ki gibi çok güzel." diye de ekledi. Kızının kalbini kırmıştı istemeden. Kızının kalbini kırmak en son isteyeceği şey bile olamazdı. Sadece birkaç gündür gözlerinde bir sorun vardı. O gün geçer diye düşünmüştü ama geçmemişti fakat kısa sürede düzeleceğine emindi o yüzden önemsemesine gerek yoktu. Elini kızının ipek gibi yumuşak saçlarının üzerinde gezdirdi. Küçüğü sonunda babasını affetmiş olacaktı ki yüzünü babasına dönüp gülümsedi ve kollarını boynuna doladı. Kyungsoo, küçüğünün beline kollarını dolarken kalp şeklindeki dudalarının arasından küçük bir kahkaha bıraktı. Kızının kokusunu içine çekerek kahkaha atmayalı uzun zaman olmuştu.

Kyungsoo bir saat boyunca oğlu ve kızıyla oyunlar oynamış, Jongin ise özlediği manzarayı izlemişti. Çok uzun zaman olmuştu bu ortamı görmeyeli. Elindeki ekranı kapalı telefonla ilgileniyormuş gibi yapıp Kyungsoo ve iki meleğini izliyordu. Fark edilmediğini sanıyordu fakat Kyungsoo, Jongin'in kendisine bakan dik bakışları sayesinde kendisini izlediğini kısa sürede fark etmişti. Hoşuna gitmişti onun bakışları altında kalmak o yüzden sırıtmamaya çalışıp elindeki arabayı kenara bıraktı.

"Acıktınız mı?" Kısık bakışlarını çocuklarında ve sevdiği adamda gezdirip sorusuna yanıt bekledi. Hepsi bir ağızdan acıktığını söylemişti. "O zaman kahvaltıya." Kyungin ayağa kalktı ve ablasının elini tutarak mutfağa doğru koştu. Kyungsoo küçüklerini izlerken yüzünde gülümseme oluştuğundan habersiz, etrafa dağılan arabaları zar zor oturma odasında bulunan oyuncak kutusunun içine geri koydu.

"Kyungsoo iyi misin?" Jongin, Kyungsoo'nun ilk defa karşılaştığı hareketleri karşısında şaşkına dönmüştü. Kyungsoo, karşısına aniden çıkan Jongin'le korkup elindeki küçük arabayı yere düşürdü.

"İyiyim?" Gözleri yüzüne bakmaksızın yere düşürdüğü arabayı arıyordu. Jongin bir iki saniye Kyungsoo'yu şaşkınca izledi ve yerdeki kırmızı arabayı eğilip eline aldı.

"Gözlerinde bir problem mi var?" Kısık gözlerinin altındaki ilgili bakışlarını fark eden  Kyungsoo'nun içi yumuşadı. Onun bakışlarını fazlasıyla özlüyordu. "Bence bir göz doktoruna gitmeliyiz." dedi. Ani hareketle tek eliyle Kyungsoo'nun hafifçe çenesini tutup dudaklarını yanağına bastırdı ve arabayı Kyungsoo'nun eline bırakıp odadan çıktı. Kyungsoo, öpücükle gözlerinin dolmasını engelleyemedi. Jongin'i eskisi gibi seviyordu. Anlaşılan o da hâlâ Kyungsoo'yu seviyordu. Yoksa neden kendisini öpsün? Tek eliyle nemlenmiş göz altlarını sildi ve arabayı yerine bırakıp mutfağa yürüdü.

˚✧˳✧༚

Lütfen oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin.

Saçmaladım sanki.

Sizce?

「Blind」 Do & Kim ᵀᴬᴹᴬᴹᴸᴬᴺᴰᴵHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin