vi. cadının şapkası

80 16 54
                                    


2018, Ağustos

"Uzun uzun zaman önceydi," diye başladı genç kraliçe. Üstünde göklerden inmiş masmavi bir elbise vardı ve tacının boncuklarıyla birlikte parlıyor, yıldızları kıskandırıyordu göklerdeki. Açık mavi elbisesinin kollarından uzanan o güzel, bembeyaz elleri bir iple bağlanmış gibiydi yanında oturan altın renkli elbisenin içindeki esmer kraliçeye. Genç kraliçenin gözleri ceylandandı, yüzü yavru ceylanları utandıran bir güzellikteydi. Sırtında taşıdığı tüm acılara rağmen bu kadın gencecikti. Yani öyle olmalıydı! "Ben bir prensestim. Kralın son çocuğu olarak dünyaya geldim, on iki abim ve on iki de ablam vardı. Ablamlar tek tek öldü ve abimler tek tek öldürüldü. Geriye tek ben kaldığımda kraliçe beni gizlemek için gönderdi Siyah Şato'ya. Ben hep bir cadı olmak istemiştim zaten, bu yüzden bu güçlü ve ünlü cadıyla tanışmak için sabırsızdım."

"Yirmi dört tane kardeşin mi vardı?" Şaşkınlıkla sordu Miyoung, yerde yatıyordu ve başını Sooyeon'un bacaklarına dayamıştı. Sooyeon da onun kadar şaşkın olabilirdi ama Taeyeon ile birlikte yaşadıkları tüm bu şeylerden sonra en olmaz dediği şeyin bile olabileceğine inanmaya başlamıştı artık. "Vay canına, baban hiç durmak bilmemiş!"

Kim Taeyeon kıkırdadı, onun başı da Sooyeon'un omzuna dayalıydı. Sooyeon'un bir eli Miyoung'un ipeksi saçlarında kayıyordu ve diğer eli de Taeyeon'a bağlanmıştı, aynen karşılarında oturan iki kraliçeninki gibi!

"Eh, ne yapalım! Yine de geriye kral olabilecek kimse kalmadı." Genç kraliçe, Im Yoona, güldü üç kıza. "Eski zamanlar öyleydi. Ben iki yüzyıl önce doğdum, biraz daha fazla hatta."

"İki yüz mü?" Hwang Miyoung bir kez daha şaşkındı ve bir kez daha bütün bunların bir rüya olduğuna inanmak üzereydi. Nasıl iki yüz yaşında bu kadar pürüzsüz ve güzel olabiliyordu? "Cildine neyle bakım yapıyorsun? Ne olur bana da anlat!"

"Ben ölümsüzüm ve büyülü bir yaratığım, Miyoung-ah. Şimdi, hikâyeme devam edeceğim. O şatoda tanıştığım ilk kişi, Yuri'ydi." Yanındaki kraliçeye bakıp gülümsedi. Taeyeon düşündü, nasıl da akıyordu gözlerinden yüzyılları aşan bu aşk! Esmer kraliçenin yanakları tatlı birer kırmızılığa büründü ve ceylan gözlü devam etti, "Yuri o zamanlar genç bir cadıydı ve benim prenses olduğumu kimselerin bilmemesi gerekiyordu! Ben orada temizlik işi yapmaya başladım ve Yuri'nin gerçek bir cadı oluşunu izledim. Eh, bu sırada ona âşık olmamak imkânsızdı!"

"Yoongie..." Kim Taeyeon gülümsedi, hayatı boyunca tanışacağı bir cadının böyle kızaran ve utanan bir âşık olacağını hiç düşünmemişti! Onun çirkin ve korkunç olacağını sanıyordu. Ama olsun, daha asıl cadıyla tanışmamıştı ve masallara göre o gerçekten de çirkindi! "Çocuklar senden bizim hikâyemizi anlatmanı istemedi."

"Eh, o da başka bir günün hikâyesi olur, elbette!" Im Yoona maviden elbisesinde denizleri kıskandırıyordu ve tüm denizkızları gözyaşı döküyordu onun güzelliğine, ve belki de bu yüzdendi onun ölümsüz güzelliği! "Siz o masalların anlattığına bakmayın, cadılar, en azından yüzleri sanıldığı gibi çirkin ve korkunç değildir. Belki kendileri korkunç olabilirler, ki Siyah Şato'nun Cadısı korkunç bir cadıdır!"

"Ama Kwon Yuri öyle değil, değil mi?" Hwang Miyoung göz kırptı ve esmer kraliçe bir kez daha kızardı.

"Çok haklısın, Miyoung!"

"Sizin hikâyenizi dinlemeyi daha çok isterim, romantik bir şeylere-"

"Miyoung," Sooyeon onun sözünü keserken saçlarını okşamayı bırakmamıştı. "Bebekleri hatırlıyorsundur değil mi?"

valley of the dollsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin