xiii. bir kaşık daha

64 11 13
                                    


2018, Ağustos.

Maden suyunu bitirmişti sonunda ve bardağını önünde duran sehpaya bıraktı Kim Taeyeon, ellerini kucağında birleştirdi ve gülümseyerek ev sahibine baktı. Kim Jisoo hemen önündeki koltukta oturuyordu ve bomboş bir ifade vardı yüzünde, hikâyesini anlatmayı daha yeni bitirmişti. Taeyeon bu garip ve derin sessizlikte kendini etrafı incelerken buldu, evden çıkmadan her şeyi yapabilmek için tasarlanmış bir ev olmalıydı, hoşuna gitmişti. Bilgisayar, oyun konsolu, kocaman bir televizyon, duvarın öbür tarafında görünen uzun ve yüksek raflar dolusu kitaplar, kanvaslar ve evin her tarafında duran örülmüş pelüş hayvanlar buranın sıkıcı olmayan bir ev olduğunun kanıtıydı. Mutfakta sıcak su kaynıyordu, kocaman bir buzdolabı vardı. Taeyeon boş bardağına baktıktan sonra derin bir nefes aldı, "onun yanından ayrıldık sonra sana ne oldu?"

"Biraz aşk acısı çeker, arkadaşımı özler ve sonra unuturum sanmıştım. O yıl hiç hastalanmadım, parmağımı kestim ve hiç kanamadan yara kapandı, ağaçtan düştüm ve hiçbir yerim acımadı. Denemek için kendimi bir arabanın önüne attım ve ölmedim," Jisoo başını eğdi, üzgün görünüyordu. Belki de bu ev, evden çıkmamak için değil de sonsuz ve yapayalnız yaşamını biraz da olsun neşelendirmek için bu kadar kalabalıktı. "Bunun başka bir açıklaması olduğunu sanmıyorum, Jennie... Jennie bana büyü yapmış olmalı. Belki de beraber sonsuz bir hayatın hayalini kurarken yaptığı bir şeydi, belki de onun intikam şekli buydu, gittiğim için. Sonuçta bana ilk defa büyü yapıyor değil ya..."

Taeyeon başını salladı ve boğazında takılan tükürüğünü zorla yuttu, Yoona'nın bahsettiği şey bu muydu? Ona yardım ederse karşılığında alacağı yardım bu muydu; ölümsüzlük? Şu an yanında birisinin olmasını o kadar çok istiyordu ki süpürge saçlı kız... Öksürüverdi, "biz onu arıyoruz."

"Demiştin... Neden peki?"

"Cadı... Özür dilerim, Jennie. Jennie..." Kim Taeyeon derin bir nefes aldı, karşısındaki kadının etrafına yaydığı hisler stres vericiydi. Yıllarca yalnız yaşadığında insanlara böyle mi olurdu? Jisoo'nun artık ölümsüz olması onu bir insandan öte yapmıyor muydu? Böyle olması gerekmez miydi? "Jennie, o olaylardan sonra bir şey yapmış. Beş bebeğin masalını biliyor musun? Jennie o beş kızı birer bebeğe dönüştürmüş ve Jennie'nin yardımcısı bu kızları kurtarmanın benim kaderim olduğunu söylüyor."

"Bebekleri biliyorum, seni hiç duymamıştım." Jisoo o anda ilk defa gülümsedi, yerinden kalktı ve duvarın arkasına doğru yürüdü. Birkaç saniye sonra elinde kalın bir kitapla geri dönmüştü, Taeyeon'un yanına oturup kitabı onun kucağına bıraktı. "Ayrılmamın nedenlerinden biriydi bu bebekler, çünkü tamamen masum olduklarını biliyordum. En azından Jennie'nin kızdığı konu hakkında. Diğerlerinden iyi olmalıydı o... Oysa... İşte, bu kitap masalın ilk hâli..."

"İlk? Basıldığını bilmiyordum!"

"Ve son," Jisoo kalın kapağını kaldırdı. Kitabın kapağı tamamen siyahtı ve üzerinde kan damlaları vardı. "Rosé, masalı yazdıktan sonra bunu onun dükkânında buldum. Lisa bu sayede biliyordu nerede olduğumu. Kitabı aldım ve kaçtım."

"Neden bana veriyorsun?"

"Jennie'nin nerede olduğunu öğrenmek istemiyor musun? Şatosuna hapsoldu ama şatonun yerini değiştirip duruyor. O ne zaman yerini değiştirse, bu kitabın basıldığı yerin adresi de değişiyor. Güzel, değil mi? Büyülü bir şey daha! Büyülü bir kitap... Beni hiç şaşırtmazdı böyle şeyler, çocukken bir cadının yönettiği bir yerde yaşıyordum sonuçta. Ama o yıllardır yok... Ve her şey sanki bir rüyaymış gibi geliyor, artık." Jisoo kitabın ilk sayfasında yazılı olan adresi gösterdi parmağıyla. "Normal bir adres gibi değil mi? Ama sadece sayılar önemli, koordinatlar kısaca."

valley of the dollsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin