Multimedya ; Teressa'nın tablosu.
Sheldon,
Almanya'da bulununan Kromlauer Parkındaki köprünün üzerinden geçmekte olan kadın, mevsim sonbahar. Sonbaharın sarısı tüm tonlarıyla süslemiş mavi gökkubbenin altını. Manzaranın suya kusursuz yanıması sanki bir bütünmüş gibi gösteriyor tabloyu. Teressa'nın bir haftadır hiç konuşmadan saatlerce seyrettiği manzara bu. Ben tablonun manzarasına bakınca bunları görüyorum. Kim bilir Teressa ne düşünüyor, ne görüyor? Biraz olsun Teressa gibi bakınca tabloya, sanki yok ile varoluş gibi. Sessizlik. Huzur. Yokluk. Sessizliğin huzuru. Ya da kayboluş gibi. Yalnızlık, belki de saadet. Bilemiyorum. Mila'nın esrarengiz ölümü hepimiz için travma oldu. Tabi ki Terassa için bu baya ağır bir süreç olacak. Bu intihar olayı olalı iki haftayı geçti. Teressa ilk hafta odasından hiç çıkmadı, yemek bile yemedi. Her öğününü odasına götürmüş olsak da tepsi aynı doluluğuyla mutfağa geri gidiyordu ne yazık ki. Onu biraz olsun o boşluktan çekmek için neler yapmadık. Chi-Yang türlü çabalarına rağmen başarısız oluyordu. Teressa'nın bu hali gitgide kötüleşti. Çok zayıflamıştı ve göz altları çökmüştü. Yüzü kireç gibi beyazdı. Böyle olunca onu bir psikiyatriye götürdük. Tabi bu süreçte çok zor oldu. Son bir haftadır, 'yemek yemedi' diyecek kadar az yese de en azından bizimle birlikte sofraya oturması da bir başlangıç. Bizi biraz olsun mutlu ediyor. Ondan desteğimizi hiç esirgemiyoruz. Ve tablo mevzusuna dönecek olursak kendi odasına dekor amaçlı aldığı bir tablo işte. Hiç gözünü ayırmadan delirmiş gibi ona bakıp susuyor. Ama doktoru, onun bu şekilde düşünmesinin boşlukta olmasından daha iyi olacağını söyledi. İşin en garip kısmı ise Mila'nın intihar ölümü gazetelerde ve medyada üç gün konu edildikten sonra her şey genel halini almış, hırsızlık ve salgın hastalıklar konu olmuştu. Mila artık unutuldu.Kimsenin Milanın ölümünden sorumlu tutulmaması ve bu olayın derinden incelenmemesi tam anlamıyla korkunç. Üzgünüm Mila... ''Sheldon, kes şunu!'' Farah'ın gözleriyle işaret ettiği tabağıma bakınca, çatalla tabağa vurup ritmik sesler çıkardığımı fark ettim. ''Dalmışım. Ben çıksam iyi olur. Geç kalıyorum, size afiyet olsun.'' deyip masadan kalktım.
''Sheldon, bekle.'' dedi Farah arkamdan gelirken.
'' Noldu?''
''Bilgisayarımı sıfırlayan hergelenin izini sürüyorum, uzun zamandır ve birkaç ipucu buldum.''
''Bu harika! Peki bu ipuçları seni doğrudan bunu yapan kişiye götürecek mi?''
''Lütfen kişi deme, bunu yapan kişiliksizdir çünkü. Hatta adi hergeledir.'' Farah hemen kaşlarını çatmış gerilmişti. Bu da Farah'ın travması diyebiliriz.
''Peki, ne yapacaksın?''
''Aynen meseleye dönersek, bulduğum izler doğrudan ona mı götürür bilmiyorum ama birkaç tane kişiliksiz buldum. Bunlardan biri olma olasılığı çok yüksek. Bak hepsi burada.''Cebinden katlanmış bir kağıt çıkarıp bana uzattı.Kağıtta birkaç isim ve yanlarına da adresler yazmış. Ben anlamsızca bakarken Farah devam etti.''Bak, bu isimler kişiliksizler. Yanlarında bulunan adresler ise bu kişilsizlerin sıklıkla takıldığı mekanlar.'' Kafamı kaldırıp devamını bekler gibi yüzüne bakınca ''Ne? Bundan daha iyi iz bulamazdım.'' Dedi ve sonra elleriyle şaçlarını karıştırdı.''Hayır Farah, onu demiyorum. Bu her bir kişiliksiz birbirinden bağımsız öyle mi? Yani bir topluluk değiller öyle mi?''
''Evet, aynen öyle. Bu isimlerden herhangi biri sadece. Eğer bir topluluk yapmış olsaydı eminim tek hedef yalnızca ben olmazdım. Hacker arkadaşlarımdan hiçbirinde böyle bir sıkıntı yok.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SOBE
Teen FictionÖnüm, arkam, sağım, solum SOBE! Hayatın bize ne getireceğini hiçbirimiz önceden kestiremeyiz.Çok güzel olmasını istediğimiz şeyler bizi hayal kırıklığına uğratabilir. Ya da bazen hiç olmasın dediklerimize, iyiki oldu deriz. Bu yüzden ben hayatı, ya...