2

10 1 0
                                    

"Biz geldik anne," diye bağıran Öykü hemen ayakkabılarını çıkarıp ceketini kapnın arkasına astı. Geç kalmak korkusundan hızlı koşduk ve nefes nefese kalıp yanaklarımız kızarmıştı. Gelmiştik evimize. Ben asla burada kendi evimdeymiş gibi hissetmedim. Küçük üç odalık bir evdi. Öyküyle ben aynı odada kalıyorduk. Hale ise kendi odasında. Ev aslında güzeldi ama hiç sıcaklık hissetmedim burda. Tam tersine hep bir yabani olma duygusu.

"Hoş geldin canım kızım",deyen tanıdık sesle uyandım düşlerimden.
Hale hemen Öyküye gidip sarıldıve onunla konuşmaya başladı ve ben köşede durup izledim onları, herzamanki gibi. Ama üzülmedim asla, beni kapıda karşılamayan bir annemin olmadığı için. Asla anne sevgisine yada varlığına muhtaç değildim. Evet, annem, yani beni büyük bir sorumluluk gibi gören ve beni kabul edemeyen, sonrada intihar eden kadın öyle şeyler yapmasaydı, belki ben şimdi burada olmazdım. Ama ozamanda Öyküyle beraber bir kardeşlik yaşayamazdık.

"Ne sırıtıyorsun orda? Kim bilir aklında ne saçma şeyler var yine. Neyse, sofraya oturmadan önce ellerini yıka yada o sofraya hiç oturma", derken bana, çamur ve pisliğin içinde oynamış bir çocuğa bakarcasına baktı. Arkısını dönüp masaya oturdu. Öykü bana bakıp gülümsedi. Gülümsemesinde saklayamadığı üzüntü ve acımayı gördüm.

Benim yatağım camın yanındaydı. Oradan uykuya dalmadan önce gökyüzünü ışıklarıyla süsleyen yıldızlara bakabiliyorum. Gökyüzü koyu bir maviydi. Islak çimenin kokusunu alıyor, hayvanların uykusunu dinliyordum, yıldızlara bakarak. Gecenin verdiği huzur ruhuma ilaç gibi geliyordu ve zaman hissimi tamamen kayıp etmiştim.Parlayan yıldızları gözetlediğim nekadar oldu? Bir saat olmuşmudur? Belki bir saatten daha fazla, yada sadece bir kaç dakika. Belkide bunun hepsini bir saniye içerisinde düşledim.

Bir hafta daha geçti. Haleli, Öykülü bir hafta. Ve okullar başladı. Malesef Öyküyle aynı okula gidemiyorduk, çünki benim gittiğim okul özel sanatlar üniversitesiydi ve herkesinin girdi bir yer değildi. Öykünün okadar güzel bir sesi varki.  Tiyatro benim için hayatımdaki umudum ve böylece en önemli şey. Sahnede kendimi, elinde tüm güçlerin olduğu ve iradeli bir kral gibi hissediyorum. Orada tüm gözler benim üzerimde ve herkesin kulağı bende oluyo. Ama tiyatronun dışında tutkuyla yaptığım bir şey daha var o da şiir yazmak. Ben yazarım, Öyküde bazen, büyüleyücü sesiyle onları şarkı halinde dile getirir. Bugün tiyatro bölümümdeki ilk günüm ve heyecanlıyım ama çok mutluyum.

Uzun bir otobüs yolculuğun sonunda bakıyorum karşımdaki büyük binaya. Ve içimdeki ses "bu binaya adımını atarsan, işte ozaman hayatına renk kattan bir şeyler olacak", diyo. Sürekli mutlu olmayı, ve iyi düşünmeye çalışıyorum ama sadece dışırıya öyle gözüktüğümü düşünüyorum. Belki kendime herzaman Beste, herşey çok iyi derken aslında mutlu değilim. Bazen içimde bir eksiklik olduğunu hissediyorum ve o eksikliği neyle doldura bileceyimi bilmiyorum, bazende sadece saçmalıyorum.

Elimdeki kağıdın üzerindeki yazan numara geldim. Odaya girdim ama buraya sınıf odası denmez, yani doğru geldiysem ders herhalde burada olacak. Bir sahne var, büyük değil ama bir tiyatro oyunu için yeterli. Karşısındada seyirci oturakları var. Sahnenin yanında büyük bir kapı var. Kapı açık ve içerideki iki yada üç kişi görüyorum. Bir adam çıkıyor. Üzerindeki kıyafetler eski şeyler benziyo ve saçlarını bir topuza bağlamış. Kaşlarını birbirine çekip anlında kırışıklar ortaya çıkıyo. Ciddi bakışıyla elindeki kağıtlara bakıp kendi kendine bir şeyler söylüyor. Bene daha fark etmedi galiba. Meşgul adam, sahneye dizilmiş sandalyelere gidip bir anda duruyor. Acena gerçekten yanlışmı geldim ki?
"Otursana neyi bekliyorsun", derken hâlâ gözlerini kağıtlarından almıyor. Bir şokla etrafıma bakıyorum ama bizden başka kimse yok.
"Afedersiniz. Banamı dediniz?",diye soruyorum dikkatlice. Başını kaldırıp tepkili bir şekilde ellerini açıp "Tabiki sana diyorum. Deli miyimde kendi kendimi konuşucam?"
Aslında deli tipi var ama bu düşünceyi kendime saklıyorum. Hızlı bir şekilde sandalyenin birine oturdum o da yanıma oturdu. Nihayet herşeyden daha önemli olan kağıtlarını bırakıp yüzüme baktı.
"Erkencisin herhalde. Ben Enes hoca", diye uzattı elini.
"Bende Beste."

Bulutların altındaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin