"Beste! Sen hâlâ evde misin? Kalk geç kaldın!",diye bağıran Öykü üstümdeki yeni yıkanmış taze çamaşır kokulu yorganımı üzerimden çekti ve yanıma oturdu. Sonra kafamın içine odaya girdiğinde söylediklerini bir daha tekrarladım ve uyuya kaldığımı anladım. Hemen sıcacık yatağımdan fırladım. Saate bakınca ilk dersi kaçırdığımı fark ettim. Ama ikinci derse yetişebilirdim. Saçlarımı tararken çantamı hazırlayan Öyküye baktım.
"Sen niye evdesin?"
"Bugün dersim yok. Bende az sonra bakkala inerim. Bir kaç saat orda çalışırım."
"Selim sevinir seni görünce."
"Lütfen bana Selim deme",diye söylenen Öykü suratına tuhaf bir şekil verdi. Selim çocukluğumuzdan beri Öyküyü seviyordu be bakkal onun ailesinindi. Öykünün hoşuna gidiyor bu durum ama her zaman inkar eder.
"Neyse ben kaçtım",derken son bir kes aynaya bakıp çantamı aldım ve otobüs durağına koştum.Otobüsde yine Bulut ve Çınarı düşündüm.
Çınar derken bugün parçayı çalışıcaktık. Senaryoda bir kıza deliler gibi aşık olan bir oğlandan bahsediliyor. Kız ve oğlan bu durumda başroller, yani Hayat ve Ümit. Ümit fakir ve Hayat'ı çok seviyor. Hayat ise şehrin en güzel ve en zengin kızı olarak biliniyo ve gözü sadece parası olan prensde.."Arkadaşlar bir dahaki sefere daha iyi hazırlanmanızı tavsiye ederim",deyen öğretmen eşyalarını toplayıp öğrencilerin dışarı gitmesini izliyordu. Tenefüssden sonra tiyatro parçasına çalışıcaz ve çok heyecanlıyım inşallah iyi gider. Kafeteryaya gittim ve bir şeyler yemeğe karar verdim. Orada yemeyimle beraber otururken dersin bir an önce başlamasını istedim. Çünki yanlız burada oturmak çok sıkıcıydı.
"Burası boş mu?", deyen ses..Bulutun sesiydi! Şuan karşımdaki sandalyeye gösteriyordu. Elinde iki tane içinde çay olduğunu bildiğim plastik bardakları, yüzünde ise o muhteşem gülüşü. Kalbim yine yerinden fırlayacak gibiydi.
"Tabi oturabilirsin",dedim sessice. Gerçek mi değil mi anlayamadım bir an. Oturduğunu görünce hemen duruşumu düzelttim.
"Besteydi dimi?",diye seslendi. İsmimi unutmamış ve ne güzel de söylüyordu!
"Evet sende Bulut, dimi?",dedim ve bir anda gözleri parladı ve gülümsedi.
"Sende mi burada okuyorsun?"
"Evet,benim ilgi alanım ressim sanatları."
Allahım birde resim yapıyormuş!
Uzun ve güle güle geçirdiğimiz muhabbetten sonra anladım ki, hayatta seninle aynı mantıkta olan biri olabiliyormuş. Sanki Bulutu yıllardan beri tanıyormuşum gibi hissetim. O da benim dinlediğim müziği dinliyor ve aynı filimleri izliyormuş. Ve en güzeli Bulutda tıpkı benim gibi şiir yazıyormuş."Yarın akşam burada bir Poetry Slam olacak,bende katılmayı düşünüyorum. İstersen birlikte gidebiliriz",dedi ve karnımda kelebekler uçuşuyordu. O sevgi dolu yüzüne bir hayranlıkla baktım. Yani benimle buluşmak istiyordu..inanamıyorum! Benden cevap gelmeyince Bulutun yüzündeki gülümseme kayboldu ve "Aferdersin",dedi. "Çok özür dilerim yani ısrarcı değilimdir aslında,sadece..." diye devam ederken tamamen yanlış anladığını anladım ve sözünü böldüm. "Evet. Yani evet seve seve gelirim. Çok mutlu oldum öyüzden cevap vermem biraz sürdü",derken yanaklarımın kızardığını hissetim ve kayıp olan o gülüşler Bulutun yüzünü bulmuştu. İkimizde bir süre gülmekten başka bir şey yapmadık ve çok mutluyduk. Evet Bulutunda mutlu olduğunu biliyordum. Hissetiriyordu insana. Mutlu anımız bozulmasın diye hiç bir laf etmeden gözlerimizi birbirimizden ayırmadık ve o andan iğitibaren birbirimize karşı olan tebessümü ve gözlerimizdeki parlayan ışığı kayıp etmedik.
"Hayat ve Ümit bu tarafa gelsin...Ümitin ailesi perdenin arkasında beklesinler!",diye bağırıyordu Enes hoca ve yine elinde beyazlığını kaybetmiş karalanmış kağıtlar. Yarım saat olmuştu ders başlayalı, biz ilk sahneyi çalışıyorduk ve Çınar hâlâ gelmemişti. Neden ortalıklarda yoktu bu oğlan? Sonuçta ilk önemli gündü ve bu kaçırılmazdı. Enes ve Leyla hoca bize neyi nezaman yapıcamızı tek tek anlatıyorlardı. Ama hergün aynı hataları görmek istemediklerini söylediler. Leyla hoca herhalde hayatımda gördüğüm en iyi öğretmendi. Kendisi bugüne kadar bir çok ülkelerin sahnelerinde yer almış. Hatta bazı filimlerden bile teklif almış. Kendisi bir takım idol olarak görüyorum. Sakin sesiyle ve 7/24 gülümseyen, artık kırışıkların olduğu, yüzüyle gelip Çınarın nerede olduğunu bana sordu. Sıra bize gelmişti ve onsuz bu sahneyi oynayamazdımki.
"Hocam Çınarın nerede olduğuna dair hiç bir fikrim yok malesef." Çok tuhafdı. Yani önemli bir işi çıkmış olsaydı Bulut bana kesin söylerdi. Söylermiydi gerçekten?
Artık Enes hoca sinirlenmişti çünki herkez bizim partımızı bekliyordu.
"Çınar bey hâlâ gelmmedi ve benim dersime gelmemek, böyle önemli bir proje varken bide...ona göstericem." Hepimiz gerilmiştik ve korkarak hocamıza bakıyorduk. "Onu dersden atıyorum",dedi birden Enes hoca. Bunu söylerken baya kararlıydı ama ben susup kalamazdım.
"Ama hocam bunu yapamazsınız, lütfen",dedim korkak sesimle.
"Neyi yapamicamı siz mi karar veriyorsunuz artık? Yaparım, yaptımda! Onun yerine başka birini bulmak çok kolay. Bu herkez için geçerli,"derken artık gözünü benden almıştı ve ciddi bir şekilde hepimize doğru baktı. "Ders burada bitti, gidebilirsiniz",dedi ve sahnenin yanındaki odaya girdi. Ne yapıcanı bilemeyen Leyla hoca enes hocanın arkasından koştu. Herkesin çıkmasını bekledim ve sahnenin yanındaki odanın kapısını açtım. Burası küçük bir odaydı solumda makyaj masası ve renkli kalemler. Sağımda bir sürü kostümleri taşıyan askılar. Arkada yine bir kapı vardı. Kapıyı açtım ve dışarıdaydım bir an. Kapının yanında oturan Enes ve Leyla hoca. Enes hoca elindeki sigarayı iyice çekti içine ve geriye büyük bir duman bulutu bıraktı. Beni fark eden Leyla hoca kızmaya başladı "Beste sen buraya nasıl geldin..senin buraya girmen yasak bunu biliyorsun..." "Leyla bırak",diye kesdi Enes hoca.
Artık bana bakıyordu Enes hoca.
"Hocam iki dakkanız var mı?",diye sordum.
"Bilmem. Belki iki dakkam, belki beş saatim vardır, belkide yoktur.."
Neden bu kadar bitik olduğunu hiç anlamış değildim.
"Ben gidiyim ozaman.."
"Beste otur.",dedi ve yine yüzüme baktı.
Leyla hoca hemen yanımızdan ayrıldı ve Enes hoca konuşmaya başladı.
"Bak Bestecim benim sinirlendiğim Çınarın geç kalması filan değil. Yani ben ona kendim için değil sizin için sinirlendim."
"Nasıl yani?"
"Okadar öğrencinin hakkına girdi. Senin hakkına girdi mesela. Kursumuzdaki kişilerin bu işi istekli yaptıklarını biliyorum ve sabırsısca ..kısa bir cümle olsa bile, o kısa cümleyi söylemek için beklediler. Yeteneğimi belki gören olur, deyen okadar çok kişi varki. Ve onların hakkına girdi. Mesela sen o sahneyi Çınarsız oynayamazsın ve sizden sonra gelen kişilerde öyle...ne demek istediğimi anlıyormusun?"
"Evet hocam. Gayet iyi anlıyorum hemde."
"Ve sinirlendiğim içinde özürdilerim. Ve yeni birini bulmanın kolay olduğunu söylerken yalan söyledim. Çınar gibi bu rolü iyi oynaya bilecek birini bulmak çok zor", bunu derken yorgun tebessüm girdi Enes hocanın üzgün yüzüne.
"Bak, benim öğrencilik zamanımda çok hakkıma girmiş insanlar oldu. Şansımı çalmışdılar sanki. Belki o şansları yakalayabilseydim ben şimdi bir öğretmen olarak değil, bir çok oyuncularla beraber çalışırdım. Yinede işimi seviyorum. Bazen benimde hatalarım oldu. Bazen kararlar almadan önce düşünürdüm bu adımı atsam mı diye ve çok kes korkumdan adımı atmadım. Sen sakın öyle bir şey yapma, kalbinden ne geliyosa yap. Adımı atan sen ol ve istediklerine ulaşabil."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bulutların altında
General FictionHayatı herzaman yolunda olmayan Beste gerçek mutluluğu arar. Beste bir gün Bulutla tanışır ve bir birlerine ağışık olurlar. Ama bu aşkın bitmesini isteyen kişiler girer araya ve Beste Buluta kavuşmak için bir yol bulmaya çalışır.