YD-2

5 1 0
                                    


🗡

Son derste bitince eşyalarımı toparlayıp okuldan çıktım. Max biraz takılmak istiyordu ama yaşadığım bu kaç şey kafamı allak bullak etmeye yetmişti. Bisikletimi alıp ev istikametinde ilerledim. Eve gelince ilk işim ayağımdaki ayakkabıları çıkartıp koltuğa kurulmak oldu. Kafamı fazla kurcalayan bu konu için ufak bir araştırma yapmanın bir zararı yoktu sanırım. Orta masa üstündeki bilgisayarımı alıp kucağıma koydum.

Araştırma yapacaktım. Peki ne diye araştıracaktım?

"Sarı parıltılı gözler." mi?

Offf bu kesinlikle çok saçmaydı. Bilgisayarı kapatıp geri çekildim.

Daldığım derin düşüncelerimden ayıran şey kapının sesi oldu. Oflayarak kalkıp kapıyı açtım. Karşımda annem alışveriş poşetleriyle girdi.

"Merhaba tatlım. Iyi ki eve erken gelmişsin. Anahtarımı almayı unuttum da."

Gözlerimi kocaman devirip "Merhaba anne."dedim. Bu anahtarı unutma mevzusu hiç değişmiyordu. Her zaman unutup beni bekliyordu.

"Koca kız oldun ama hala anneye göz devrilmeyeceğini öğrenemedin bebeğim."

Annemin söylemleri üzerine bir kez daha göz devirdim.

"Sende büyüdüğümü idda ettikten sonra bebeğim diyilemeyeceğini farkedemedin annecim."diyip salona geri döndüm. Annem eşyaları mutfağa taşıdıktan sonra yanıma gelip kendini koltuğa attı. Uslu bir çocuk olarak ona yardım etmem gerekiyordu. Ama malesef pek uslu bir çocuk değildim. Babamın bizi terk edip o kadına gittiğinden beri evdeki işleri paylaştırmıştık.

Alışveriş yapmaktan nefret eden biri olarak bu işi kesinlikle anneme bırakmalıydım. Öyle de yaptım. Sanırım hiç bir zaman sabırlı biri olamayacaktım.

Başımı daldığım yerden kaldırıp ayaklandım.

"Nereye tatlım?"diye soran anneme "Odama gidiyorum anne. Biraz duş alıp dinlenmek istiyorum. Yemek hazır olunca seslenirsin."demekle yetindim. O da zaten başını olumlu anlamda salladıktan sonra mutfağa doğru gitti.

Kendimi hiç olmadığı kadar yorgun hissediyordum. Vücut yorgunluğum yetmezmiş gibi zihnimde yorgun düşmüştü. Odama çıkınca duş alma fikrinden vazgeçip kendimi direk yatağa attım. Uykunun kolları yavaş yavaş beni ele alırken ben sadece teslim olmakla yetindim.

***

"Hey kimse yok mu?"

Sesim boş evde yankı yapmıştı. Nerden ve nasıl geldiğimi bilmiyordum. Bildiğim bir şey varsa şuan gerçekten korktuğumdu.

Bilmediğim bir yerde mahsur kalmış gibiyim. Birini görmek umuduyla biraz daha ilerledim. Yerinden çıkmış parke taşları ayak altımda isyan edercesine ses çıkartıyordu. Bu da gerginliğimi had safhaya ulaştırmanın aracıydı.

Uzun koridor gibi bir yere geçerek ilerdim. Az ilerden sesler geliyordu. Ne kadar kulak kabartmak istesemde sesler pek net ulaşamıyordu.

Ayağımın altındaki parkelerin çıkardığı sese aldırmadan ilerledim. Sesin sağdaki odadan geldiğini görüce kapıyı yavaşça açtım.

Şuan kendimi filmlerdeki seri katillere kendi ayaklarıyla giden aptal sarışınlardan görüyordum. Sarışın olmamam bu tezimi biraz çürütsede dağılan dikkatimi geri topladım. Kapıyı aralayınca; duvardaki eski bir tablo ve üç ayaklı sehpa üzerinde çatlak vazo gözüme ilişmişti.

YENİDEN DOĞUŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin