Bölüm 1: Deniz

127 42 29
                                    

'Ağlamak ne kadar da büyük bir nimet.'   Dilan Ekmekçi

"Neden ağlıyorsun?"
"Hayallerime ağlıyorum"
"Nasıl yani? İnsan hayalleriyle mutlu olur oysa ki!"
"Bir süre sonra mutlu olası gelmiyor insanın. Artık en ufak isteği gerçekleşsin istiyor."
"İsteğiniz ne ki?"
" Bir sürü şey. Beni mutlu edecek her şey. Belki de en ufak şey. Mutlu olmaya ihtiyacım var."
Gözyaşımı sildim.
" Benimle konuşmak istemen beni mutlu etti. Uzun zamandır konuşmamıştım kimseyle."
" Neden?"
"Boşver"

Oturduğum kafeden kalkıp arabama bindim. Sahile doğru sürdüm. Yürümek beni mutlu edecekti. Belki de ağlamak da mutlu ederdi. Sahile vardığımda arabamdan indim ve inerken kulaklığımı da aldım. Kulaklığı taktığımda Xece Herdem çalıyordu. Kürtçe bir şarkı. Sözlerini pek anlamasam da türkünün ritmi çok hoşuma gitmişti. Sazın sesi... Mükemmel çalıyordu. Derdi olmayan insanı bile ağlatacak nitelikteydi. Benim de çocukluktan gelen dertlerim vardı. Çocukluğumu yaşayamamam gibi. Gözümden akan yaşa izin verdim. Belki de hayallerim bu yüzden beni mutlu etmiyordu. En ufak şey olmayınca bile ağlıyordum. Ya da hiçbir şey olmayınca.

Ben alışmıştım aslında. Ağlamazsam kötü hissediyordum. Ağlamadığım her an bir şeyler olacak gibi hissediyordum. Deli olduğumu düşünen arkadaşlarım vardı. Çünkü onlar bisiklet sürerken ben babamın ayakkabısını siliyordum.Aslında silmeye de razıyım. Onu hayal meyal hatırlıyorum. Ben yurtta büyüdüm. Hayallerimde yaşadım. Hayallerimde büyüdüm. Sonra yurttan çıkınca uygun bir ev tuttum. Çalıştım. Tek olduğum için evi kısa sürede aldım. Hep tek takıldım. Bu yüzden pek arkadaşım yok. Belki de arkadaş olmak için kendim gibi birisi ile tanışmam gerekir.

Yürümeye devam ettim. Daha sahil yolunun sonuna gelmemiştik nasıl olsa. Müzik defalarca değişirken umursamadım. Biraz daha ağladım. Rahatlamıştım. Önümdeki banka oturdum. Biraz denizi seyredip eve gitmeyi planlıyordum. Sonra da uyurdum belki de.

Yanıma birisinin oturmasıyla irkildim. Kulaklığı çıkarttım.
" Korkuttum mu?"
Kafe de benimle konuşan kız. Ne işi vardı ki burda. Yani iki kez peş peşe görmem tesadüf olamazdı. Şaşkın gözlerle baktım.
" Konuşmaya ihtiyacın olduğunu
düşündüm."
" Yok aslında."
"Peki sen iyi misin? Nasıl hissediyorsun?"
"Gayet iyim." İyi miydim? Ortaydım aslında. Biz insanlarda iyi olmayıp 'iyim' demek şart galiba. Böyle bazen 'ben iyi değilim.' diye bağırasım geliyor. Bağırıp dünyaya duyurasım... Belki birileri duyarken; sesim, annemle babamın da kulağına gider. İçleri sızlar belki, belki beni ararlar diyicem tanımazlar ki.

Gözümden akan yaşlar annem ve babamdan bana kalanlar. Onların akmasına izin verdim, bir an yanımda ki Deniz'i unutup. Sonra hemen göz yaşımı sildim. "Evet iyim. Ağladığıma bakma. Gayet iyim."
Küçük bir tebessüm edip, elimle yanağımı sildim. "Beni merak ettiğin için teşekkür ederim. Ama bak iyim artık. Gülüyorum şimdi."
"İnşallah her daim gülersin artık. Ağlamak sana yakışmıyor." diyip sarıldı bana. Hoşuma gitti ama. Ne kadar güzel bir insan. Benden ayrılırken; " Bu arada ben Deniz ."diyip elini uzattı. Karşılık vermem gerektiği için elini tuttum. " Ben de Beren."
"Beren mi?" dedi şaşkın bir ifadeyle. Anlam veremedim.
"Evet Beren. Neden şaşırdınız?"
"Boşver ya. Anlatıp canını sıkmayayım. Burada seni dinlemek için varım. Hatta seninle arkadaş bile olmak istiyorum."
"Sebep?" Biraz kaba sordum ama o an ne diyeceğimi bilemedim. Benimle neden arkadaş olsun ki?
" Çünkü sizi kendime benzettim."
Ne demek istemişti, anlamadım. Hakkımda hiç bir şey bilmiyordu oysaki. Ne diyeceğimi bilemedim. O sırada çantasından bir kağıt parçası çıkarıp bir şeyler yazmaya başladı.
" Bu benim numaram. Şimdi gitmem lazım. Biraz geç oldu zaten. Sonra görüşmek üzere." diyip gitti. Bende "Görüşürüz." diyebildim sadece.

Deniz gidince bende kalktım. Arabaya doğru yürümeye başladım. Şimdi daha iyidim. Arabaya vardığımda kağıdı tekrar elime aldım. Acaba aramalı mıydım Deniz'i? Neyse zaten şuan gayet iyim diye düşündüm. Numarası olan kağıdı arabanın önüne bırakıp iyice şoför koltuğuna yerleştim. Kapıyı kapatıp arabayı çalıştırdım. Rastgele arabanın teyibinden  müzik açtım. Camı da sonuna kadar açtım ve arabayı sürmeye başladım. Eve gidecektim. Eve gitmeden önce markete uğramayı düşündüm. Uyumadan önce kafa dağıtmalıydım. Çünkü yarın gıda sektörü üzerine olan bir şirkette iş görüşmem vardı. Hangi sektör üzerine olması pek önemli değil aslında. Ben sekreterlik için görüşmeye gidecektim. Önceki işimde de bir şirkette sekreter olarak çalışıyordum. Patron yurt dışına gidince onun yerine kızı bakacaktı. Onun yanında iş yapmak gerçekten hiç güzel iş değil. Zaten kız patronun yanında çalışan kız olmamalı. Anlaşmazlık çıkar bir kere. Tabi her yerde bu anlaşmazlık olmasa da kıza gerçekten gıcık oluyordum. Bende çıkışımı verdim. Hayatta her daim mutluluk esastır.

Sarsılmayla irkildim. Hemen arabadan indim. Ne yaptım ben ya.
"Daha dikkatli olun lütfen. Araba böyle mi kullanılır."
"Özür dilerim beyefendi. Hem arabanızda bir hasar da yok. Bir anlık dalgınlığıma geldi." Adamın arabasına çarpmıştım. Dalmışım ya.
"Peki tamam. Hasar yok zaten arabada. Ama sizde daha dikkatli kullanırsanız arabayı mutlu oluruz"
Anlayışlı çıktı adam. İlk defa böyle bir şey başıma geliyor.
Adamın yanından uzaklaşıp hemen markete girdim. Kuruyemiş aldım. Arabaya geldiğimde arabasına çarptığım adam gitmişti. Zaten ucuz atlatmıştım, iyiki gitmişti. Tekrar görmek ister miyim bilmiyorum. Aslında biliyorum, tekrar görmek istemezdim.

Arabama binip eve gitmek için tekrar yola koyuldum. Şurada pamuk şeker mi var ne? Gidip almalıydım. Yavaşladım ve durdum. Canım pamuk şeker mi çekti? Evet evet çekti. Çocukça değil aslında. Bir kitapta okumuştum diyordu ki; 'bazı şeylerin yaşı yoktur.' Kesinlikle pamuk şekerin de yaşı olamaz.
Düşünceme hafiften sırıttım. Gidip dört tane pamuk şeker aldım. Biri bana diğerleri de bakkalın orada oyun oynayan üç tane meleğe.
"Pamuk şeker ister misiniz?"dedim usulca.
"Alalım mı?"
"Bilmiyorum ki"
"Alsak ne olur ki?"
Tereddüte kaldı minikler. Yanlarına gittim ve çömeldim. "Merhaba. Ben Beren. Bunları sizin için aldım. Alırsanız sevinirim." Tekrardan uzattım. Bu sefer itiraz etmeden aldılar. Üçünün beraber sarılması beni mutlu etmişti. Minik melekler...
Miniklere "hoşçakalın" diyip arabaya bindim.Pamuk şekerimin paketini açtım ve yemeye başladım. Fazla oyalanmıştım. Bu sefer eve gidiyordum. İstikamet ev. Arabanın camını açtım. Bir çöp konteynırının yanına varınca bayağı yavaşlayıp pamuk şekerin paketini ve çubuğunu attım. Bir beş dakikalık yol sonunda artık evdeydim.

Beş dakika sonra eve vardım. Yorgun bir şekilde kilitli kapıyı açtım. İçeri girip kapıyı kapattığımda eve şöyle bir göz gezdirdim. Her şey aynıydı ve ben yorgundum. Dışarısı yormuştu. Sadece bir yere oturup dinlenmek istiyordum. Koca bir iç çekip kendimi kanepeye bıraktım. Elimle yüzümü sıvazladım. İçime alabildiğim kadar nefes doldurup televizyonu açtım. Önümde ki sehpaya biraz kuruyemiş ve bir bardak kola koyup tekrardan kanepeye oturdum.Tek tek kanallara bakıyordum fakat istediğim bir dizi programı yoktu. Gerçi aklımda bir dizi falan da yoktu. Aklımda sadece yarın olacak olan iş görüşmem vardı.

Televizyonu kapatıp kanepeye uzandım. "Her şey güzel olacak."diye fısıldadım ve gözlerimi kapadım. Daha kuruyemiş yemeden olduğum yerde uyumuşum.


**********
Arkadaşlar merhaba. Çok uzun bir süredir kitap yazmak istiyorum. Ama kendime pek güvenemiyorum. Arkadaşlarımın desteğiyle bu isteğime bir adım attım. Onlar kendilerini biliyorlar. Hepinize teşekkür ederim. Özellikle Seda yayımlamamı çok istedi. Çok teşekkür ederim Seda'ya. Seviliyorsun kardeşim.

Elimden geldiğince bölüm yazacağım. Daha yeni olduğum için desteklerinize ihtiyacım var. Şimdiden ilgi gösteren kardeşlerime teşekkür ederim. 🌹

İleride belki okurlarımla bir tanışmışlığım olur. Ne de olsa DÜNYA KÜÇÜK...

Dünya KüçükHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin