Bölüm 2: İş Görüşmesi

87 31 15
                                    

'Ümit beslemekten korkma!
Ümidi besle ama sakın kapılma. _Yaşam Garip_'
Dilan Ekmekçi

"Geç kaldım ya. Güya görüşmeye gideceğim."
"Ben kemerimi nereye koymuştum ya."
"Sorumsuzluğun bu kadarı. Belki de geç kalıcağım için işten olacağım."

Kendi kendime bir o yana bir bu yana gidip geliyordum. İş görüşmesine geç kalmak üzereydim. Ben strese, elim ayağım birbirine girdi. Biraz daha oyalanırsam iş görüşmesine yetişemeyecektim. "Neden alarm kurmamıştım ki ben? Neden olacak pat diye uyumuşum. Kendimden haberim bile yok."

Durup derin bir nefes aldım ve daha sakin bir şekilde, hızlı hareketlerle hazırlanmaya başladım. Saate bakacak vakti bulamıyordum. Sadece uyandığımda saat 9:30 du ve benim 10:00 da görüşmem vardı. Tek iyi olan şey şirketin evime yakın olmasıydı.

Kıyafet olarak artık hazırdım. Saçlarımı da öyle böyle düzelttim. Kahvaltı yapmadan gidecektim. Saate baktığımda tam 09:00 olmuştu. Artık yetişemezdim zaten. " Nasıl!!!"diye bağırdım. Yok olamazdı bu.
"Gözlerime inanamıyorum. Saat yeni 09:00 oldu." Böyle bir şey olamaz. Kendimi yatağa bıraktım. Uykulu olduğum için yanlış görmüştüm saati. O kadar acele ettim ama bir saat var daha. Derin derin nefes aldım. Sabah sabah korku, hüzün, sevinç hep bir arada yaşamıştım. Artık kahvaltı yapabilirim. "Şükürrr!!" diye bağırıp kendimi attığım yataktan kalktım. Mutfağa gittim. Çok bir şey yemeyecektim. Zaten iştahım kaçtı. Ayaküstü bir kaç zeytin, bir parça ekmekle yetindim.

Şimdi de çok vardı görüşmeye. Bunca zaman ne yapmalıydım acaba? Erken gitmek istemiyordum. Dışarıda bir kaç tur attıktan sonra şirkete gitmeyi planladım. Biraz hava alırdım. Ayakkabımı da giyindikten sonra arabaya bindim. Denizin kenarında bulunan parka doğru sürmeye başladım. Arabanın camını açıp derin bir nefes aldım. Her zaman yaptığım gibi "Her şey güzel olacak." diye fısıldadım. Sonuna da tebessüm yerleştirip kendimi mutlu ettim.

Saate baktığımda 09:25 olmuştu. Bir çay içecek kadar vaktim vardı. Gidip İsmet Amca'nın Yeri'ne oturdum. Sabah vakitlerinde, açık havada, deniz kenarında çay çok güzel giderdi.
"İsmet Amca bir çay..."
"Hemen kızım."
Her canım sıkıldığında İsmet Amcaya çay içmeye gelirdim. Herkes tanırdı onu. Bir çayı vardı: efsane...
"Buyur kızım."
"Sağol İsmet Amca." Çayımı yudumlarken deniz ve gökyüzüne baktım. 'Acaba deniz gökyüzünü mü kıskanıyordu, yoksa mavisini mi? Gökyüzünü mü yansıtmak istiyordu, yoksa mavisini mi? ' diye düşündüm. 'Acaba deniz kıskanmaktan ziyade çok mu seviyordu gökyüzünü? Belki de çok sevdiği için onun her halini benimsiyordu!'. Eğer öyleyse çok güzel seviyordu deniz. Biraz kendime gelip iyice baktım deniz ve gökyüzü ikilisine. Arada ki bu kadar mesafeye rağmen yine de bir yerlerde buluşuyorlardı sanki. Bazen garipsiyordum. Sonra dua etmeye başlıyordum. "Allah'ım sen mesafeleri yok et." Yine aynı duayı ettim.

Gözlerim dolarken hiç bir şey düşünmeden kalktım. Tekrar saate baktım, 09:45. Zaman geçiyordu. İçtiğim çayın altına beş lira bırakıp arabama ilerledim. Hızlı gitmeliydim.

10 dakika olmadan şirkete vardım. Yetişmiştim. Şirketin kapısında durup derin bir nefes aldım. 'ÜLKER ŞİRKET' yazısını fısıldar bir şekilde dışımdan okuyup içeriye bir adım attım.
"Her şey güzel olacak."
Bunu söylemeyi de unutmadım. Gerçekten inanarak söylüyordum.

İş görüşmesi için bir odaya girmem söylendi. İtinayla odanın kapısını açtım. Kapıyı yine aynı şekilde kapattım. İtinayla... Bu işi almalıydım. Böyle zamanlarda gülümsemek unutulmamalı diye gülümseyerek karşımda duran iki adama doğru yaklaştım. Arkalarında koskocaman bir pencere olduğu için adamlar simsiyah görünüyordu. Yaklaştıkça yüzleri belirginleşen adamlara iki metre kalacak kadar yaklaştım. Yüzümdeki gülümseme aniden düşüverdi. Bu gerçek olamazdı.
"Sen o kız."
"Evet efendim. Ben o kız. Arabanıza çarpan kız." Tekrardan onu görmek gerçekten iğrenç bir şey. Bu şirketin patronu olmalı. Artık diyecek bir şey kalmadı.

Dünya KüçükHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin