ÖNEMLİ ;
Arkadaşlar hikayemizde bir adet Alperen bulunmaktaydı. Hatırlıyorsanız. Asena'nın kuzeni. Hani Berfin'i minik prensesimizi evlatlık alan. Babası olan. Ha işte onunla ilgili küçük bir değişim yaptım. Hatırlarsanız Asena'nın annesi ve Alperen'i beyin cerrahı olarak bildirmiştim. İşte onda ufak bir değişiklik oldu. Annemiz Ayşe hanım hâlâ beyin cerrahı. Ama Alperen Dâhiliye ( İç hastalıkları uzmanı) olarak değişti. Bilginiz olsun.
💧💧💧💧
Bütün aksilikler bir anda yüklenir ya bazen öyle bir durum ortasında kalmıştım. Elimde çalan telefon ekranında yazan "ANNEM" yazısı dönüp duruyordu. Telefonu açmaya korkuyordum.
Sahi açsam ne diyecektim? Anne abim vuruldu. Şimdi yoğum bakım ünitesinde sana cevap veremez mi? Hayır bunu kesinlikle söyleyemem.
Yalan zaten söylememe ne vicdanım ne de Savaş izin vermiyordu. Telefonu bana getirdiğinde almayıp
"Sen konuş uydur birşey. Ama yaralı olduğunu söyleme." Demiştim. Aldığım yanıt ise
"Benim açmam doğru değil. Kardeşi sensin. Abin o senin. Aç ve annene gerçeği söyle gelsinler. Yada bilmiyorum işte ama gerçeği söyle bilmeye hakkı var kadının. Kaç sene sonra bağrına bastığı evladı şu an burada ve ısrarla arıyor. İçine doğmuş olmalı. Aç ve anneni rahatlat." Söylemesi kolaydı. Ama yapması hiç kolay değildi.
"Ben bilmiyor musuyum Savaş? Ne derim anneme? Sakinleştir diyorsun. Sence annem telefonu açanın ben olduğumu anladığı an ne düşüncek? Ne diyecek Biliyor musun? Abin nerde? Telefonu neden sen açıyorsun? Abine ne oldu iyi mi? Diğerek basacak ağlamayı. Beni çok iyi tanıyor." Başlarda bağırsam da sonlara doğru sesim fısıltı şeklinde çıkmıştı. Ve bu konuşmanın ardından nerde ise yarım saat geçmişti. Ama ben hâlâ elinde aralıksız çalmaya devam eden telefonu açmamıştım. Yarım saattir elimde annemin yazısı ekranda bir beliriyor bir kayboluyordu.
Yanımda oturan Savaş omzuma dokunup ona bakmamı sağladı. İlk defa kafamı telefondan kaldırmıştım.
"Açmayacak mısın?" Diye sorduğunda başımı tekrar ekrana çevirdim. 50 cevapsız arama yazısından takıldı gözlerim. Bilmiyorum der gibi omuz silktim. İki dakikalık sessizliğin ardından bu defa benim telefonun çalmaya başladı. Cebimden çıkarıp bakmadım bile. Arayanın annem olduğunu çok iyi biliyordum. Telefonum susunca aramayı bırakır sandım. Ama öyle olmadı. Elimde ki telefon tekrar çalmaya başladı. Nefesin daraldı.
"Aç artık. Kaçarın yok. Söyle bilsin kadın. Kendine de ona da eziyet etme." Telefon çalmaya devam ederken gözlerim Yoğum Bakım yazan kapıya kaydı.
"Nasıl derim Savaş. Doktoru duydun. Durumu kötü. İç kanaması devam ediyor eğer o kanama durmaz ise ölecek." gözümden bir damla yaş aktı. Elimde ki telefonun üzerine düştü.
"Anne oğlun ölüyor nasıl derim? Kolaysa buyur al söyle." Derin bir nefes aldı. Elini çeneme koyarak ona bakmaya zorladı.
Masum ve ikna edici bir Gülümseme ile baktı bana. Sakin ama ikna kabiliyeti yüksek bir ses tonu ile
"Nerde o erişilmez Komutan? Nerde o bastığı yeri inleten? Gür sesli komutan? Nerde Asena benim asi kurdum? Sen bir türk askerisin. Hem de Bordo bereli bir Türk Askeri. Şimdi topla kendini Üsteğmen. Ben o asker kimliğine bürünen kıza aşığım. Seni güçsüz görmek canımı yakıyor. Annenin canı yanacak diye yapıyorsun. Ama daha ne kadar kaça bilirsin? Eğer biraz daha açmazsan karargahı arayacak ve oradan öğrenecektir. Yabancı birinden öğrenmesi mi iyi? Senden öğrenmesi mi? Düşün karar ver Üsteğmen. Unutma sen bir Türk Askerisin. Bunu yapmak senin görevin." Derin bir nefes aldım. Yeşil ikonu kaydırıp aramayı cevapladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sonsuz Aşk
Teen FictionBir kız düşünün elinde silah,ayağında postalarıyla,üzerinde asker ünüformasıyla asaletli,asi,sinirli,dik başlı bayrağına aşık bir kız. Kız hırçın eli silahlı kin ve nefreti en derilerinde yaşayan bir kız Ankara'dan 'Emre itatsizlik' suçuyla Hakkari'...