6. Bölüm : " Sarhoştum, hatırlamıyorum. "

1.1K 82 27
                                    


"Mööcük'üm. Kütüphane dedin, yardım ettim. Ders dedin, çalıştım. Ama balo nedir, balo ne yahu? Niye balo?"


"Sızlanma Serseri ! Herkes gidiyor. Ben de gitmek istedim. Suç mu?" cümlenin sonunda sesin çatallaşınca yelkenleri su koymuştu.

"Ya... tamam ya... İyi ya tamam. Bakma öyle. Kız! Yetim gibi bakma. Ne var, ne yapmak lazım balo için?"diye soruverdi tüm işbitiriciliği ile. Onun bu sana kıyamayan ifadesi yüzünden vicdan yaptın.

"Changkyun.. seni manipüle ediyorum ama üzgünüm, gitmek istiyorum cidden." diye koyverdin.

"Canın sağolsun... demek zorundayım. Galiba."

"Evet." dedin şımarıkça. Kolundan sürükleyerek avmdeki elbise dükkanlarının vitrinlerini geçiyordunuz. 

Changkyun kolunu sana teslim etmiş, senin önden önden gidişini izliyordu. Bir elbise için bu kadar heveslenmene anlam veremese de halin, tavrın çok şirindi. Vazgeçti. Diretmeyecekti. Hatta, tadını çıkaracaktı.

Bir dükkanı beğendi. Elbiselerin renkleri güzeldi.

"Mööcük, bak buradaki elbiseler güzel gibi..."

"Ya yok... orda bana göre elbise yoktur."

***

Girdiğiniz mağazalarda saatler harcamıştınız. Ama ya rengi ya kesimi senlik değildi. Çoğu da... olmamıştı işte! Olmuyordu, içine sinmiyordu.

Alışveriş merkezinin kapanmasına yarım saatten az süre kalmıştı ve sen kös kös çıkmaya hazırlanıyordun. Changkyun tam kapıdan çıkacakken gözüne ilk geldiğinizde baktığı mağaza ilişti. Sana dönüp omuzlarından tuttu.

"İnek'im. Bana güveniyor musun?"

"E-evet. .."

Changkyun kararlı bir havada mağazaya girdi. Bir ara kapı eşiğine kadar gelip bir sana bir de içeride, rafta ne görüyorsa ona baktı. Sonra kararını verip kasaya döndü. Elinde bir özel çanta ile elbiseyi taşıyarak çıktı.

"Serseri!!! Sen ne yaptın?!" dedin şok içinde.

"Bak şimdi, ben bütün gün seni izledim. Yani ben önüme bakıyordum, sen önümde dolanıp durdun. Ben de ona göre bir elbise seçtim. Ha olur da beğenmezsen... getirir iade edersin. Ama bence seveceksin."

Sonra elini tutup emin adımlarla, dik sırtı ve yukarıya bakan çenesi ile otopark yöneldi. Öyle havalıydı ki... 

O havalı halini esas balo akşamında göreceğinden habersizdin tabi o an.

 

Jilet gibi bir takımla, Disney filmlerinden fırlamış bir prensi andıran saç modeliyle ve tek kulağına taktığı ince uzun küpesiyle muhteşemdi. Ona bakarken ağzı sulanan kızları görsen de bu umrunda değildi. Sana ne kadar parlak baktığını görüyordun.

Sana aldığı elbise ise cuk diye oturmuştu üstüne. Güzel hatlarını saran bu elbise, ışığı aldığı yöne göre renk değiştiriyordu. Senin her telden çalabilmene, herkesle anlaşabilmene bir atıftı bu. Changkyun'un ceketinin cebindeki mendil senin elbisenin kumaşındandı. Resmi olarak bir çift gibiydiniz.

Sana bir içecek getirmeye gittiğinde onu uzaktan izledin. Hareketleri son derece zarifti. Bardakları alışı, sipariş verişi ve elinde bardaklarla sana ilerleyişi. Üniversitede düzlüğe çıkana dek sevgili olmayacaktı hayatında, planın buydu. Sen bu planı hatırlarken Changkyun bardakları birden yere bıraktı ve sana ilerledi. Oturduğun sandalyede sadece kafanı kaldırabilmiştin. Bir elini uzatıp iki kaşın arasında endişeden oluşan kırışıklığı okşadı. Baş parmağının ucuyla yaptığı minik masajla ifaden yumuşayıverdi. Sana elini uzatıp dansa davet etti.

Beauty & The DESTROYER  |  (Changkyun OC)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin