-2-

37 3 0
                                    

Ortanca kardeş, kendini kırmızı kayalar ile dolu bir yerde buldu. Etrafa baktı fakat olduğu yerin neresi olduğuna henüz bir cevap bulamadı. İlk fark ettiği şey, olduğu yerin oldukça sıcak olduğuydu. Ama yine de terlemiyordu. Hiçbir şey hissetmiyordu daha doğrusu. Yere bastığında bile hiçbir şey hissetmiyordu. Bir mağara gibiydi olduğu yer. Kırmızı ve keskin taşlar vardı ve üstü kapalıydı. Bir yerden aşağı doğru indi ve tırmanabileceği bir yer gördü. İlk önce bir düşündü, bunu yapmalı mıydı? Kaybedecek bir şeyi olmadığını hatırladı ve koşarak zıpladı. Taştan bir tepeyi elleriyle yakaladı. Kendini yukarı doğru çekti ve ayağını atıp tepenin üzerinde durmayı başardı. Aşağısında bir lav birikintisi vardı. Tepede dengede durmaya çalışırken tekrar zıpladı ve diğer tepeyi de yakaladı. Diğer elini de atarken tuttuğu parça koptu ve tam düşerken aşağıdaki bir girintiyi yakaladı. Kolu yorulmuştu, tutunacak başka bir yer aradı ama bulamadı. Daha sonra eli bir anda orayı tutmayı bırakınca aşağı düşmeye başladı. Bu hızlı olacaktı. Gözlerini kapattı ve yanmayı bekledi. Birkaç saniye geçti. Gözlerini açtı ve etrafına baktı. Lavın içindeydi, lav beline kadar geliyordu. Fakat, hiçbir şey olmamıştı ve olmuyordu da. Şaşkınlıkla etrafına baktı ve lavdan çıkmaya çalıştı.

Tekrar tırmandığında, biraz ileride bir dalgalanma olduğunu fark etti. Sanki taşların olduğu yer kıpırdıyor gibiydi. Oraya ilerledi, yanına gitti. İyice yaklaştı ve bir adım daha attığında etrafındaki her şey dönmeye başladı. Rastgele şeyler görüyor, her şey dönüyor ve değişiyordu. Kıpırdamaya çalıştı ama sanki vücudu kitlenmiş gibiydi. Etrafta gördüğü her şey bir anda yok oldu ve başına korkunç bir ağrı girdi. Eliyle gözlerini kapatıp kafasını kaldırdı. Elini çektiğinde masmavi bir gökyüzü karşısındaydı. Bir anda şaşırdı ve etrafına baktı. Issız bir çimenlik alan, seyrek ama uzun ağaçlar, çok uzaklarda ise daha büyük bir ağaç görünüyordu. Şaşkınlıkla etrafına bakarken arkasını döndü ve arkasında yerden yukarıya doğru uzanan bir köprü gördü. Ama oldukça eski gibiydi ve sallanıyordu. Bazı basamakları yoktu. Köprünün hemen yanında duran bir tabela vardı. Ama tabelanın çoğu kısmı yıpranmıştı. "Merdiven Yolu" yazan tabela, sanki yıllardır oradaymış gibiydi.

Merdivenden çıkmayı düşünüyordu. Çünkü o tepeliği tırmanmasına imkan yoktu. Her ne kadar zor olacağını bilse de, adımını attı ve hızlı hızlı çıkmaya başladı. Köprü deli gibi sallanıyordu, o da dengede durmaya çalışarak ilerliyordu. Adımı bir kez boşluğa geldi. Dengesini kaybetti ve köprünün basamaklarına düştü. Bu sefer daha yavaş ve daha dikkatli şekilde köprüde ilerlemeye başladı. Uzun uğraşlar sonucu köprünün sonuna, tepenin başına gelmişti. Kocaman bir manzaraya bakıyordu. Hemen aşağıda, iskeleler vardı. Bir sahil kasabasına benziyordu ama oldukça garipti. Su üstündeki iskeleler, iskeleler üzerinde eve benzer yapılar vardı. Taşlardan tepelikler, çimensiz topraklardan oluşan uçurumlar vardı. Yavaş yavaş aşağıya, sahil kasabasına doğru inmeye başladı. Sahilden ufak dalga sesleri duyulabiliyordu. Kış olmasına rağmen sakin bir hava vardı. Rüzgar neredeyse yoktu. Ağaçlar güzel görünümlü kasabayı sarmıştı. O ise aşağı doğru inebileceği en güvenli yolu arıyordu. Aşağı indiğinde fark ettiği ilk şey kasabanın göründüğünden çok daha büyük olduğuydu. Ağaçların arkasında da birkaç yapının olduğunu fark etmişti. Birbirinden farklı yapıların bu kasabadaki yerlerini merak etmiyor değildi. Aslında, o sırada pek çok şey merak ediyordu. Ama hiçbirine cevap veremeyeceğinden dolayı daha fazla merak etmek istemiyordu.

Kasabada sadece ip ve dalga sesleri vardı. Aşırı sessizdi, bu kasabayı daha da güzelleştiriyordu. İskeleye ayak bastı ve ilerlemeye başladı. Evler birbirine oldukça benziyordu. Kalın bir odunun üzerinde eskimiş bir tabela yer alıyordu.

Jullietia'ya Hoş Geldiniz

Tabelanın üstündeki yanık, kesik ve kirli yerler onun dikkatini çekmişti. Oldukça eski olduğunu düşünerek ilerlemeye devam etti. Aslında buraya neden geldiğini merak ediyordu. Evlerden birinin tam yanında durduğunu fark edince, dayanamayıp evin içine girdi. Evin içi, dışarının aksine daha soğuktu. Yerde turuncu parlak bir taş ilgisini çekmişti. İçerisi karanlıktı ve etrafta dağıtılmış eşyalar doluydu. Birkaç adım ilerledi ve içeriyi gözlemledi. Kırık sandalyeler, masaları ve camlar her yerdeydi. Kırık camlara ayağıyla bastı ve bir çıtırtı çıktı. Biraz daha ilerledi ve etrafı iyice görmeye çalıştı. Tam o anda, aynı çıtırtı hemen arkasında duyuldu.

ElementlerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin