1| Kırmızı başlıklı çocuk.

81.2K 3.6K 9.5K
                                    

Yine sıkılıyordum.

Çok fazla sıkılıyordum. Hayatımı o kadar boş geçirdiğimi söyleyemem aslında ama çok fazla boş zamanım vardı ve ben artık sıkılmaktan da sıkılmıştım. Kitap okumayı da sevmiyordum ki vaktim geçsin, ama kafama göre yani okudukça okumak istediğim bir kitap yoktu. Varsa da henüz ben karşılaşmamıştım. 

Üniversitede ikinci yılımdı, sevdiğim bir çevrem ve eğlenceli arkadaşlarım vardı. Mutluydum da. Tek sıkıntım aşırı derecede sıkılıyordum. Bu sıkıntımı neye borçluyum bilmiyorum. Hayatımı boş geçirdiğimi hissediyordum. Eğleniyordum tabiki ama kararında bir eğlenceydi bu. Çılgın şeyler yapmazdım ve yurtta olduğum sürece sürekli yatıyordum. Aynı şuan olduğu gibi yatağımda öylece yatıyor ve telefonumdan oyun oynuyordum. Oyun oynarken hayattan kopuyordum. Sanırım yurttaki tek eğlencem buydu. 

Şuanda bitirmem için beni bekleyen bir projem vardı ama geceler boşuna yapılmamıştı değil mi? Gece hallederdim sonuçta. Ayrıca derse gidecektim birazdan. Gece halletmekten başka şansım yoktu.

Yalan.

Tabiki halletmeyecektim. Bunun nedeni ise, sadece istemiyor oluşum ve üşengeçliğimdi. 

Böyle biriydim ben. Her şeyi kafama takmazdım. İnsanların ne dediğini umursamazdım. Çevreme çok dikkat etmez, işime gelenle konuşurdum. Yakın arkadaşlarım dışında samimi olduğum kimse yoktu ama sorsan herkesle kankaydım. 

Sessiz biri değildim, hani şu köşeye geçip kulaklık takan soğuk tiplerden değilim yani. Aksine çok gülüyordum, az önce dediğim şeyden anlaşılacağı üzere çoğu kişiyle tanışıyordum -çoğunun ismini hatırlamıyordum bile- ama onlar benim gerçek samimi yönümü görmemişlerdi hiç. Mesela Hoseok benim en en en en yakın arkadaşım olur kendisi. Tamam benden bir yaş büyük ama adam gibi adam. Onunla tanıştıktan sonra çıkmıştım ergenlik çağımdan. Bana çok şey katmıştı. Benim için çabalıyordu, sıkıntılarımı gidermeye çalışıyordu. Onu seviyordum, öz ablam kadar seviyordum onu. Gerçi ablamla bu aralar çok görüşemiyorduk ama neyse. Bir ara ararım işte.

İşte bu kadardım ben. Cidden sıradan biriydim. Fazla popüler de değildim, ezikte. Ne fazla zengindik ne de fakir. Orta halli bir aileden geliyordum, yeri geliyor para sıkıntısına düşüyordum, yeri geliyor bol bol harcayabiliyordum. Para hiçbir zaman sıkıntı olmamıştı benim için. Yani paragöz değildim Tanrıya şükür.

Birden oyunumu yarıda kesmeme neden olan kapıya şaşkınca bakmıştım. Sertçe açılmış ve hiç hoş olmayan görüntülerle karşılaşmıştım. 

Siktir, Jimin. Ne yapıyorsun sen öyle?

Çocuğun teki Jiminin boynunu sömürürken ağzım beş karış açık onları izliyordum. Jimin inlemelerinin arasında gülerek kapıyı işaret ettiğinde yüzümü buruşturmuş ve hızla yataktan kalkarak odadan çıkmıştım. Duyulsa, aşırı büyük belaya girerdi başı. Ama yine de takmayarak çıplak ayaklarımın derdine düşmüş, sızlanarak yemekhaneye inmiştim.

Hadi ama.. sabah sabah ne sevişmesiydi bu? Kahvaltı yerine birbirlerini yiyeceklerdi galiba.  Yüzümü buruşturarak soğuk mermer üzerinde yürümeye devam etmiş ve tepsime yemekleri doldurarak bir yere oturmuştum. Bağdaş kurarak oturduğumda garipçe bakanlar olsa da takmamıştım. Bir yandan oyunumu oynamaya devam ederken bir yandan yemek yiyordum. Etraftakiler oyunumun sesinden rahatsız olsalarda benim umrumda değildi. Sesini falan kısmamıştım. 

Ben bu şekilde yemeğimi yemeye devam ederken birden telefonum elimden alınınca sinirle kaşlarımı çatmıştım. Küfretmeye hazırlandığım sırada telefonumu alan kişinin Hoseok olduğunu gördüğüm anda bu süreci hızlandırmış ve ağzıma geleni söylemeye başlamıştım.

Archer: taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin