1

1.5K 106 27
                                    

Ya kafayı sıyırıyordum.

Ya da hepsi uykusuzluktan oluyordu.

Toparlanmam gerekiyordu. Kendime gelmeliydim. Salonumun orta yerinde, kucağında eski ve dökülmüş bir ayıcık tutan küçük kızla kalakalmıştım. Bir eli gözündeydi, her an ağlayabilirmiş gibi görünüyordu. Eğer öyle bir şey olursa akıl hastahanesine falan yatardım sanırım.

"Nereden çıktın sen?" Biraz kendimle konuşur gibi söylemiştim bunu. Çocuk bana bakıp dilini ağzında dolaştırdı, uykusuz görünüyordu biraz da korkmuş. Benim bir çocuğumun olma ihtimali olamazdı, boşanırken böyle bir şeyden söz edilmemişti. Olsaydı bilirdim. Olsaydı, bilir miydim? Telefon. dedim içimden, telefonumu bulmam gerekiyordu. Birilerini aramam ve bunu sormam lazımdı. Konu hakkında bilgisi olan birilerini. Aklıma sadece tek bir kişi geldi.

Telefonumu almak için ayağa kalkarken beni izliyordu. Ona evi gezmek isteyip istemediğimi sormayı düşündüm ama nasıl iletişim kurmam gerektiğini bile bilmiyordum. Küçük insanlarla daha önce konuştuğum söylenemezdi hatta ben genel olarak insanlardan pek bir şey anlamıyordum. Kafamı boşaltıp öyle denemem gerekiyordu, delirecek gibi hissediyordum. Telefonumu buldum, numarayı tuşladım ve arama açılana kadar bekledim. Bu bekleyiş istediğimin aksine çok kısa sürmüştü.

"Fabien," dedim gönülsüzce. "Acilen buraya gelmen gerekiyor, tuhaf bir şey oldu."

***

Fabien ile yıllardır birbirimizi tanıyorduk. Aynı mahallede, aynı okulda birlikte büyüdük ve o doktor olmayı seçtiğinde sevincimizi birlikte yaşadık. Eğer ona güvenemeyeceksem kimseye güvenemezdim. Elimdeki evrakları, raporları, DNA sonuçlarını ona verirken yüzü hayretle değişiyor, kıza ve bana bakıp duruyordu. Altında imzası bulunan hastahaneyi tanıyormuş gibi burnunu kırıştırdı. "Bilmen gereken iki şey var." dedi. "Adı geçen hastahane dünyanın en iyisi ve hükümetle ortak çalışıyorlar. Sahte rapor verdiklerini sanmıyorum." Altındaki ıslak imzayı işaret etti. "Adamı tanıyorum," dedi. "Defalarca kez ödül aldı, rastgele imzalanmış olması mümkün değil."

"Bu ne demek olabilir?" Kafam öylesine doluydu ki, ne sorduğumu ve nasıl sorduğumu bilemiyordum. "Ya seni ikna etmeye çalışıyorlar ki bu çok zayıf bir ihtimal, ya da bu rapor tamamiyle gerçek." Başımı iki yana salladım, kabul etmek güçtü. "Peki sen ne düşünüyorsun?" dedim ona. Ondan istediğim kahveden bir yudum alarak, "Bence tamamen gerçek." dedi, gülümsüyordu. Tam karşıda oturan ve sütünü yudumlayan kızı izlerken, "Onu yolda görsem senin kızın olduğunu düşünürüm." dedi. Yüzü son derece ciddiydi. "Yüzüne gerçek anlamda hiç baktın mı?" Bakmamıştım ama kabul etmek de istemiyordum. Benim çocuğum falan olamazdı. Julia benden ayrılırken çocuktan falan bahsetmemişti. Derin bir nefes aldım, sinirlerim çok gerilmişti. Gözlerimi kaldırıp ona bakamıyordum. O çocuk, beni.. korkutuyor muydu? Kalbim hızlandı, terliyordum, bayılacak gibi hissediyordum. Fabien bir bardak su hazırlarken mutfak adasına yaslandım. Haklı olabilir.. miydi?


Küçük kız boş süt bardağıyla yanımıza doğru geliyordu, onu fark ettiğim an nefeslerim hızlandı. Kaçmak istedim, saklanmak, unutmak, gitmek.. Yanımda durdu, ona bakmıyordum. Bakmak istemiyordum ama beni rahat bırakmadı. Pantolonumun kumaşını çekiştirerek bana bardağı uzattı. "Teşekkür ederim." dedi, sesi çok.. çok huzur vericiydi. Ellerim ve bacaklarım titriyordu, ayakta duramıyordum. Yüzüne bakmıyordum oysa ki ne kadar da masumdu teşekkür ederken. Küçücük eliyle uzattığı bardağı alırken ona baktım. Menekşe rengi gözleri ve simsiyah saçlarının ortaya çıkardığı narin, beyaz ve yuvarlak bir yüzü vardı. Karşımda duran şey bir çocuktan fazlasıydı, o bir.. bir melekti adeta. Ve bana gülümsedi. Dişleri ile birlikte çenesinin köşesinde ve yanağında beliren gamzeleriyle insanın içine işliyordu. Bardağı elinden aldım, çocuksu bir iç güdüyle dudağının üstündeki süt birikintisini koluyla silmek isterken onu durdurdum. Nefes nefese kalmıştım, gözlerindeki korku dolu ifade geri dönmüştü. Eğildim, boyu çok küçüktü. Kalbim hızlandı, sık nefesler alıyordu. Parmağımı uzattım, dudaklarının üstünü işaret edince sakinleşir gibi oldu.

Nazik bir hareketle, baş parmağımla sildim dudaklarını. Teni yumuşacık, bebek teni gibiydi ve ona dokununca içime sıcak bir şeyler aktı. Gözlerime baktı, kirpikleri menekşe rengi gözlerini korumak ister gibi çepeçevre kuşatmıştı. Kirpikleri benimkilere benziyordu. Dudakları dolgundu, teni beyaz ve gülüşü berrak.. Hislerim birbirlerine dolandı ona bakarken, içimden ağlamakta geldi gülmekte. Bacak kadar çocuk duygularımla oynamıştı. Küçücük elleri iki yanında sallanırken onları kaldırıp beni şaşırtacak kadar yumuşak hareketlerle yanaklarıma dokundu, gözlerim sulanmamak için direniyordu. "Adın ne senin?" diye sordu bana. Bu bizim ilk iletişime geçtiğimiz andı. "Z-Zayn." Adım ağzımdan düşerken sesim titremişti. "Peki.. peki ya senin?" Elleri sakalsız yüzümde keşif yaparken başını yana yatırarak gülümsedi. "Rosa." dedi usulca. "Sen benim babam mısın?" diye sordu sonra, birkaç kelime etmek dilinin çözülmesine sebep olmuştu. Gülümsemeye çalıştım, dört senedir yapmayı unutmuş gibiydim, yanaklarım acımıştı. "Sanırım." dedim sessizlikte. Bunu duymak memnun etmemişti onu belki de doğrudan kabul etmediğim içindi, bilemiyorum ancak sonunda durup, "Seni bir kerecik öpebilir miyim?" diye sorunca dizlerimin bağı tamamen çözüldü. Ona usul usul, teslim olurcasına başımı salladım. Küçük ve soğuk dudakları yanağıma konarken gözlerimi kapatmıştım, sıcak birkaç damla yaş gözünden süzülüp tenimi yaktı. Dış kapının kapandığını duydum, Fabien gitmiş olmalıydı.

ROSA | Zayn Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin