4

1.2K 100 18
                                    

Gergindim. Etrafımda sadece kadınlar vardı ve mide bulantımı arttırıyordu. Alnımda biriken terler, midemdeki kasılmalar krize kapılmaya yaklaştığımı gösteriyordu. Bir yere tutunmaya çalıştım ama elimde sadece Bay Teddy vardı, çaktırmadan kokusuna bakmaya çalıştım. Rosa gibi kokmuyordu aksine pis, yoğun ve mide bulandırıcıydı. Derin bir nefes alıp ilaca başvurmadan bu işi halletmeye çalıştım. Denemek zorundaydım, başarmak istiyordum, ruhum darmadağındı. Alnımdaki teri elimin tersiyle sildim, tutunacak bir şeye ihtiyacım vardı. Kaçmadan önce bir yol bulmak zorundaydım. Gözlerim etrafta deli gibi bir şeyi arıyordu, herhangi birini, olabilecek herhangi bir şey.

Sonra, o geldi.

"Nasıl olmuşum baba?" Açılan perdeden görevli bayanla birlikte çıkan Rosa, elbisesinin eteklerini kavrayarak etrafında dönerken saçları çevresinde siyah bir nehir gibi akıyordu. Yüzündeki ışıltısı, belirgin gamzeleri ve herkesi kendine bağlayan o tatlı ifadesiyle ellerini çırptığında ona, "Çok güzel." diyebildim. "Çok güzel olmuşsun.." Omuzlarını geniş gösteren, gri renkli kadife elbisesinin altına giydiği siyah renkli yuvarlak uçlara sahip krem renkli ayakkabısıyla harika görünüyordu. Olabilecek en iyi haliyle. Ona bakarken etkilenmiştim, bir çocuk daha ne kadar güzel olabilir diye düşünüyordum. Siyah saçlarını tutan tokası gevşemişti ve tutamlar yanaklarını dövüyordu. Umurunda olmadan neşeyle etrafta dönüp dururken sadece hayranlıkla onu seyrediyordum. "Bunu alalım mı?" diye sordum sonunda durduğunda, daha önce böyle bir teklifle karşılaşmadığı belliydi. Utangaç bakışlarının yerini ürkek ve korkak tavrı aldı. "Hayır." dedi çabucak. "Gerek yok." Koşup mağazanın içindeki büyük aynanın önünde kendisine son bir kez baktı, elbise ve ayakkabılara veda ediyormuş gibi.

"Alıyoruz." dedim görevli kadına. "Birkaç parçaya daha ihtiyacımız var, pijama, iç çamaşırı, çorap, toka.. bir çocuk için ne gerekiyorsa hazırlayın lütfen." Kadın inanamaz gözlerle tecrübesizliğime bakarken yutkundum. "Onlar üstünde kalsın, eskileri de atabilirsiniz." Rosa hala ne olduğunu bilmeden aynaya bakarken gözüme üst rafta duran pembe renkli yumuşak ve güzel bir ayıcık takıldı. Bay Teddy'den daha iyi olduğu kesindi. Onu alıp kasaya yürüdüm, içimden buna sevinecektir, diye geçiriyordum.

Kasada biraz fazla oyalanmıştım, o kadar çok eşya vardı ki faturalandırmak uzun sürmüştü. Üzerimde yeteri kadar para yoktu, şirket hesabına aktarmak zorunda kalmıştım ama içimin bir yanı buna değdiğini söylüyordu. Sanki hayatım boyunca ilk defa gerçekten kayda değer bir şey başarmış gibiydim. "Gidiyoruz." Ona elimi uzattım, kolumda yeni montu asılıydı ve arkamda ayıcığı saklıyordum. "Nereye?" diye sordu, omuz silktim. "Bilmiyorum ama buradaki işimiz bitti." Elbiselerine baktı, "Bunları çıkartmadım ama baba?" Görevli bayan ona uzattığım montunu giydirirken, "Senin." dedim. "Hepsi senin, çıkartmana gerek yok." Gözlerimin içine baktı, gülümsedi, montunu giyerken mutlulukla kıpırdadı. "Teşekkür ederim baba.." Dizime bile gelmeyen o küçücük boyuna baktım, bir sözcüğü ile beni nasıl da harekete geçirdiğine. Karşımda dururken onun boyuna eğildim ve elimdeki ayıyı gösterdim. "Bu senin." dedim ona. Alırken mutlu olacağını düşünmüştüm. Beğendiğini sanmıştım ama o sadece dudak büzerek, "Bay Teddy nerede?" diye sordu.  Omuz silktim. "O çok eski ve kirliydi, bence bu daha iyi."

Gözleri ağır ağır, insanın içini acıtacak kıvamda nemlendi. "Ama ben onu istiyorum." dedi usulca. Elini yüzüne kaldırdı, gözünü silerek bana yeniden baktığında ıstırapla yumdum gözlerimi. "Tamam." dedim poşetten çirkin ayıcığı çıkartarak. "Onu atmadım, alabilirsin." Pembe ayıcık güzeldi, temizdi, parıltılı ve çocukların daha çok ilgisini çeken ne varsa ona sahipti ama Rosa, kendisiyle olanı tercih etmişti. O zaman daha iyi anladım, bağlı olduğu şeylere bütün kalbiyle, benliğiyle tutunuyor ve içinde bunun mücadelesini veriyordu. Merak ettim bir an, acaba birbirimize bağlansak, beni de Bay Teddy yerine koyar mıydı? Bu çirkin, nefret dolu dünyada, kalbinde benim için de yer açar mıydı? Ona baba olabilir miydim? Beni kabul eder miydi? Birlikte başarabilir miydik bazı şeyleri?

Bunlar cevapları olmayan sorulardı benim için. Önünü göremediğin karanlık bir yol. Adım atmaya çekindiğim yeni bir hayat.

"Gidelim mi?" Bütün poşetleri tek bir elimde toplayarak yüzündeki saçı geriye attığımda başını salladı. Ona elimi uzattım, itiraz etmeden tuttu. O yanımda yürürken kendimi bir nedenden ötürü hafiflemiş hissettim. Günahlarımdan arınmış. Yeniden doğmuş. Veya uygun olan her neyse. Beni bir kalıbın içine sokmuyor, denememe izin veriyordu, hep olmak istediğim yerdeymişim gibi.Yaşamak istediğim hayat gibi. Ve bu bir nedenden ötürü beni korkutuyordu. Özgürlük tutkusu peşinden koşarken ayağımın takılmasından, dizimi kanatmaktan korkuyordum. Bir günde hissettiğim bütün özgürlüğün beni aynı hızla tüketme ihtimali aklımı kurcalıyordu. Düşünmeden, ihtimalleri değerlendirmeden adım atamıyordum. Ama bütünüyle zarar verdiğini söylersem yalancılık ederdim.

Gün boyu, dört senedir aklımdan çıkmayan Julia'yı, boşanmamızı, dağılan evimizi ilk kez bugün bir kez olsun düşünmemiştim. Eve geldiğinden beri onu göndermeyi, hemen ardından ona bağlanmayı ve umut etmeyi düşünmüştüm. Tüm bunlar benim gibi biri için delilikti. Dört senedir ilk defa, batırdığım antlaşma umurumda değildi. Dört senedir ilk defa.. ilk defa..

Medyanın önündeydim.

Mağazanın girişini tutan fotoğrafçılara bu bilgiyi kimin verdiğini bilmiyordum ama yemin ederim pişman edecektim. Rosa anlam veremeyen tedirgin gözlerle bana bakıyordu, paltomun eteklerine yapışıp korkuyla, "Baba?" diye soluduğunda ona, "Korkma." dedim. "Sadece fotoğrafımızı çekmek istiyorlar." Bunu söylemek onu rahatlatmadı, sadece daha çok saklandı çünkü paparazzilerin hedefinde olan ben değildim. Küçük Rosa'ydı. "Korkma, bir şey yok." Ancak mağazanın kapısını açar açmaz  binlerce ses aynı anda konuştu.

"Efendim?" "Bay Malik, hakkınızda söylenenler doğru mu?" "Bu küçük kız sizin mi?" "Şirketinizin batmakta olduğu doğru mu?" "Bay Malik?"

Rosa'yı önüme almak istedim ama bu onu daha fazla korkutacaktı, elini tutmaya çalışmak elimdeki eşyalarla daha da zorlaşırken yan taraftan fırlayan bir kameraman küçük Rosa'nın yüzünü çekmeye çalışıyor çocuğu korkutuyordu. "Yapma." Adamı uyardım, Rosa ağlamaya başlamıştı. "Yapma dedim, onu korkutuyorsun!" Kolumla diğer yanımdakileri savuşturmaya çalıştım ancak kameraman hala laf dinlemiyordu. "SANA YAPMA DEDİM!" Sesim istemsizce yükselmişti, bunun nedenini anlıyordum. Dört sene önce, adliye binasını terk ederken de bu şekilde sorularla karşılaşmıştım. Her şeyi batırmıştım, her şeyi. O zaman birini tartaklamamıştım ama şimdi durum farklıydı. Rosa, o kameraman adam yüzünden yere düşmüştü. Elimdeki her şeyi bıraktığımı ve adamın üzerine yürüyüp onu yakalarından kaldırdığımı anımsıyordum. "Seni uyarmıştım!" Onu havada süzülmeden önce, yüzüne attığım yumrukla savrulurken gördüm, Rosa'nın ağlayan ve "Baba!" diye yalvaran sesini duyabiliyordum. Adama birden fazla yumruk da atmış olabilirdim, emin değildim ve o an her şey kayıt altındaydı. Kameramaların çekmesi hiç ama hiç iyi olmamıştı. Bir an için durup düşününce, her şey dondu ve bir çerçevenin içine hapsoldu. Bu bana, Rosa'yı bulmuşken kaybettirebilirdi.

Eğer başka biri de bana yumruk atmaya yeltenmeseydi.

"Defolun!" Rosa çığlık çığlığa ağlarken ona sarıldım, burnumdan akan kan onu korkutmuş olmalıydı ki elleri yüzümdeydi. Yüzünü göğsüme bastırarak daha fazlasını görmesini engellemeye çalıştım, ona bunu yaşattığım için kendimden nefret etmiştim. "Kızımı rahat bırakın!" Son kez bağırarak kaldırımda olayı izleyenlerin bizi kaldırmayı teklif ettikleri ana kadar öylece, sarılarak oturduk. Korkmuştu. Korktuğu için üzgündüm. Olay büyüyüp mahkemeye taşınırsa Rosa'yı kaybetmekten korktum. Kızımı kaybetmekten korktum.

"Rosa." Burnumu koluma sildim, siyah renk kanı örterdi. "Tamam artık, ağlama. Bak gördün mü? Bir şeyim yok." Başını kaldırıp içini çeke çeke yüzümü izledi, küçücük parmakları şifa dağıtmak için her yerdelerdi. Acıyla dişlerimi sıktım, anlamasından endişe etmiştim. "Korkma yok bir şey.." Onu inceledim. "Bir yerin acıyor mu tatlım? Ha?" Dizlerinde yırtık yoktu, elbisesinde de. Ayakkabıları birazcık kirlenmişti o kadar. Başını iki yana salladı. "Acımıyor." Başımı önünde durduğumuz mağazanın duvarına yaslarken ona, "Aferin sana." diyebildim. "Sen çok cesur bir kızsın." Ellerini öptüm, kucağımdayken gözlerine bakmak daha kolaydı. "Sana bir şey olmayacak değil mi?" Sesi hüzün doluydu. Başımı kendimden emin ve hızla iki yana salladım. "Hayır tabi ki! Korkma, bana hiçbir şey olmayacak tatlım." Onu göğsüme bastırdım. "Bana bir şey olmayacak söz veriyorum."

Ve kimsenin seni almasına izin vermeyeceğim.

ROSA | Zayn Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin