Bununla baş edememiştim. Burnum yol boyu kanamıştı ve aklıma sadece Fabien gelmişti. "Kırılmış." demişti tek bir bakışla. "Hastahaneye görünmen gerekebilir." Hazırladığı tamponları burnuma yerleştirmeye çalışırken göz ucuyla koltukta uyuyakalan Rosa'yı izliyordum. Henüz yirmi dört saat bile olmamıştı ancak içim ona karşı garip bir hisle doluydu. Sanki ondan koparsam yaşama bir daha dönemeyecekmişim gibi. "Herkes seni konuşuyor." dedi Fabien. "Tüm haber kanalları senin kameramana nasıl saldırdığından bahsediyor." Burnuma yerleştirdiği tampona karşı acıyla yüzümü buruşturdum. "Elbette öncesinden bahsetmiyorlar, adamı uyardım." Fabien başını iki yana sallayarak burnumu görmek için bir adım geriledi. "Bahsetmezler, haber malzemesi peşindeler ve sen bulunmaz bir fırsat sundun."
"Kızımı korumaya çalışıyordum." Ağzımdan çıktı, öylece. Bunun için hiç düşünmedim ama hislerim sözlerimi destekler biçimde kalbimi yakıyordu. Fabien kaşlarını kaldırarak, "Onu bu kadar çabuk kabul edeceğini düşünmemiştim." dedi, alnımı ovdum. Başım ağrıyordu. "Belgelere itimat etmiyorum, yeni DNA raporları isteyeceğim ama önce şu beladan kurtulmam gerek." Televizyonda geçen haberi işaret ettim. "Dava açmalarından endişeleniyorum." Gözlerim Bay Teddy'ye sarılan ve yanağını kaşımak için duraksayan Rosa'ya dokundu. "Henüz kimliğinde babası olarak görünmüyorum, onu benden.." Devamını getiremedim. Boğazım kurudu. Ayrılık bir kez daha zor geldi bedenime. Soğuk soğuk terlemeye başlamıştım, bu histen nefret ediyordum.
"Bir şey olmayacak." Fabien elini omzuma koyarak sıktı. "Endişelenme, elimizden geleni yaparız." Burnumu işaret etti. "Ve rapor al, eminim ki işine yarayacaktır." Gülümsemeye çalışarak ellerini yıkamak için banyoya adımladı. Televizyonu kapadım, dahasını görecek halde değildim ve tek istediğim kendi başıma kalmaktı. Ya da Rosa ile. Onunla konuşmaktan çok onu seyretmeye ihtiyacım vardı, onu tanımaya, anlamaya, hissetmeye ve yaşamaya. Ona dokunmaya, belki. Fabien beni bir kez daha uyardı; "Hastahaneye git." ve sonra sessizce evden ayrıldı. Rosa'nın yanındaydım, ayakta dikilmiş yüzüne gelen ışığa siper olmuş bir halde onu seyrediyordum. Uyurken her zaman olduğundan daha huzurlu ve güzel görünüyordu. Onu kucaklamak istedim. Sıcaklığını hissettiğim sürece daha iyi oluyordum. Ellerimi uzattım, uykusunda küçük, rahatsız bir homurtu çıkartırken sırtını okşadım. "Şşş, tamam canım, tamam.." İçini çekerek yerleştiği göğsümde rahata kavuşmasını bekledim, hareketleri kesilince oturduğum koltukta geriye yaslandım ve loş ışığın aydınlattığı yüzünü seyrettim. Julia'ya benziyordu ama bana daha çok benziyordu. Üç yaşından büyük değildi ama, konuşmasının bir büyükten farkı yoktu. Akıllı olduğu kadar duygu doluydu, herkese, bütün dünyaya yetecek sevgisi vardı ve ben bunu hak ediyor muydum, bilmiyorum.
Uykusunda huzurlu bir nefes alıp verdi, o an ansızın daha da küçüldü gözlerimde. Yeni doğmuş bir bebeğe bakar gibi baktım yüzüne, dünyaya muhtaç, el kadar bir bebek. Kolumda uyuyan kendi kızım.Bu görüntü zihnimi çok meşgul etti, kalbimi doldurdu nedensizce. Tadı damağımda kalan herhangi bir şey gibi. Sanki doğru anın gelmesiyle ortaya çıkacak önemli bir sır gibi. Onu kokladım, bebek gibi kokuyordu, dünyadaki en güzel kokuydu bu, ipekten yumuşak saçları kucağından düşerken uzanıp öpmek istedim onu, bembeyaz tenini, yumuşacık yanaklarını, ellerini. Tepki vermedi ama ben korkuya kapıldım. Yeniden sevmekten, yeniden kaybetmekten, Tanrı'dan istemekten, yaşamaktan korktum. Dudaklarımı ona dokundurursam kirletecekmiş gibi hissettim, bu büyünün sonsuza dek kalmasını istiyordum oysa. Onun sonsuza dek böyle kalmasını.
Dudaklarım tombul yanağına dokundu, içimi tarifsiz bir mutluluk kapladı ansızın. Hayatımda dokunduğum en yumuşak şeydi belki de. Kokusu, küçük burnu.. dudakları kavis çizen bir hareketle oynayıp yeniden eski haline geldiğinde gülümsedim, burnum felaket durumdaydı, hayatımın en karışık gününü geçirmiştim, ansızın bir kızım olmuştu ama mutluydum. Her şeye rağmen, ilk defa mutluydum.
Yerini değiştirdim, başını kolumdan göğsüme alırken bir an için uyanıp, "Baba?" diye sayıklamıştı ancak onu sarıp birkaç öpücük kondurdum başına. "Buradayım bebeğim.." gözlerini açacak halde değildi, uykuya tekrar daldı. Tüm gün olanları düşününce.. Her şey ne kadar da kötüydü. Bundan etkilenmişti, üzülmüştü, kendimi kötü hissediyordum, sorumlusu bendim biraz. O adama vurmak zorunda değildim belki ama onu korkutmuştu. Kızımı korkutmuştu ve onu uyarmıştım. Yine de, daha sabırlı davranabilseydim, daha iyi mi olurdunun hesabını yapmaktan kendimi alamıyordum. Onu bulmuşken kaybetmekten korkuyordum, Rosa benim yeni bir başlangıcım olmuştu ve yolun başındayken yenilemezdim. Buna tahammül edebileceğimi hiç sanmıyorum, sonunda kendini öldürürdüm herhalde.
Onu, evde daha rahat başka bir yer olmadığından kendi yatağıma yatırdım. Ayakkabılarını çıkartmıştım, elbisesiyle kalmıştı ve yeniden kıyafet değiştirerek onu rahatsız etmekten çekindim. Huzurunu bozmaktan korkuyordum, bu yüzden ona dokunmadan uykusuna kaldığı yerden devam etmesi için kendi başına bıraktım ama kapısı açıktı, korkarsa yanında olacaktım. Bu fikir beni bir parça rahatlattığında salondaki koltuğa yayılmış bir şekilde yeniden haberleri izlerken buldum kendimi. Ellerinden geleni yapmışlardı beni kötü göstermek için. Önemli kısımları kesip sadece kavga olan yerleri vermişlerdi ve ben bitmiştim, şirket batmıştı bunu görebiliyordum. Artık bir geleceğim yoktu, kızımla baş başa kalmıştım. Her şey üst üste gelmişti.
Ve bir de, hesap vermem gereken bir ailem vardı tabi.
Telefonumun ekranında tam yüz kırk yedi arama olduğu yazılıydı, annem, babam ve kardeşlerim defalarca kez şanslarını denemişler, üstüne üstlük mesaj yağmuruna tutmuşlardı beni. Onlarla konuşmak istedim ama boğazım kurumuştu sanki. Burnumun ağrısı gözüme vuruyordu ve ağzımda kötü bir tat vardı. Her şeye rağmen kaçınılmaz olanı yaptım. Annem telefonun başında bekliyor olmalıydı.
"Zayn?" dedi açar açmaz, sesi tir tir titriyordu ağlamaktan. "Merhaba anne." dedim olabildiğinde düz bir sesle. Devamını getirmedi, bekledim ancak bu uzayıp gidince sıkıntıyla yanaklarımı şişirdim. Sesimi hoparlöre aldığına şüphe yoktu. "Yanlış bir şey yapmadım, korkmayın." dedim bütün samimiyetimle. Derin bir nefes alıp devam ettim. "Julia'nın kızı.." Gözlerimi ovuşturdum. "Yani benim ve.. Ve Julia'nın." Annem soluğunu içinde tutmaktan yorulmuş gibi ağır ağır verdi nefesini. "Sahiden.. senin mi?" diye sordu bir kez daha, babamın öfkeli bir nefes alıp verdiğini duydum arkadan. "Benim." Sesimdeki kabulleniş kemiklerime değin işledi. "Benim kızım ve şimdi her şey, çok daha karışık."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ROSA | Zayn
FanfictionDört sene önce karısından ayrılan Zayn Malik zor ve sıradan geçen hayatına aniden giren küçük kız çocuğuyla yaşama yeniden tutunur. I Need You Dady adlı hikayenin yeniden düzenlenmiş halidir. 1.09.18