dudakların tüm bu kuru gül yapraklarından hallice,
su damlaları soluk tenine en güzel imza;
ve kalbin söndü sönecek kenardaki mum gibi, çatlaklarından damlıyor kalbime.---
Taehyung, zili çaldı.
Sonbaharın ilk günleriydi, ilk yapraklar düşüyordu. Genç adamın nemli saçlarının arasından sızan soğuk his de, ilk melteme aitti. İlklerin ilki bir gündü anlayacağınız fakat durum, gerçekten de düşündüğünüz gibi değildi.
Taehyung'un tahminen beş saniye gibi bir sürede üzerine geçirdiği düşünülen kıyafetlerinin sebebi tamamen acele ve telaştan kaynaklıydı mesela.Acele ve telaştan.
Ölüm korkusundan.
Bekledi, bekledi fakat hayır, kapı açılmadı.
Yumruğunu kapıya vurmaya başladı.
"Jin!"
Belki ayağa kalkamayacak hâldeydi, belki konuşamayacak hâldeydi..bunları tahmin edebiliyordu fakat günlerdir uyanık kalışının da etkisiyle beraber mantıklı düşünemiyordu.
Yalnızca, Jin şu kapıyı açmalıydı.Açmadı.
Omuzları çöktü Taehyung'un. Gözleri kısıldı ve şakaklarına derin sızılar indi. Düşünmeye çalıştı. Jin, anahtarı buraya bir yere bırakmış olmalıydı.
Bilmiyordu. Geleceğinden haberi var mıydı ki? Yoksa bile, yine de bırakmış olabilir miydi?Birbirinden güzel çiçek saksılarını eşeledi, gözleri hızlıydı ve ne olur ne olmaz diyerek, kahverengi paspasın altına bile baktı.
Yoktu.
Tekrar zile yönelmişti ki, doğrulacağı yerde yakın durduğu çiçek saksılarının ardında, pembe orkideleri farketti. Duvara yapıştırılmış saksının kenarında ufak bir bölme vardı. Bu, Taehyung'u gülümsetti.
Seokjin hep, gizemli, düşünceli ve güzel bir adam olmuştu.
Anahtarı alarak beklemeden içeri girdiğinde, duraksadı ve etrafa göz gezdirip sessizliği dinlerken ayakkabılarını çıkardı. Çoktan halıya basmıştı bile fakat eğer Jin görürse, ne hâlde olursa olsun sinir krizi geçirmekten geri kalmazdı.
Evde rahatsız edici bir sessizlik vardı. Etraf ne çok düzenli, ne de dağınıktı. Temiz bir koku yoktu fakat kötü de değildi, yalnızca her şey fazla..rahatsız ediciydi.
Jin, evde değil miydi?
Yavaş adımlarla yukarı katın merdivenlerine yöneldi Taehyung.
Gözleri duvarda asılı görkemli sanat eserlerinde ve hepsinden daha güzel olan kendilerinin polaroid fotoğraflarındaydı. Fakat dikkatinin dağılmasına izin vermemeliydi, bir an önce Jin'i görmesi gerekiyordu.
Takım elbisenin ceketini kollarından sıyırırken üst kata ulaşmıştı. Uykusuzluğundan kaynaklı acıyan sulu gözlerini kırpıştırarak uzun koridora bakındı.Tüm kapılar kapalıydı.
"Jin." Sesi pürüzlüydü fakat Jin, odalardan birindeyse duyulabilecek desibele sahipti. Birkaç kapıyı açtı ve kapadı.
Misafir odaları ve yedek banyolar uzun süredir kullanılmamış gibiydi.
Açtığı diğer kapıyıda kapadı, burada da yoktu ve Taehyung, iyiden iyiye üzülmeye ve korkmaya başlamıştı.Jin neredeydi?
Tam o anda, burnuna enfes bir koku doldu.
Böğürtlen.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
虹 taejin
Fanfiction[ one-shots ] "Bana ninniler söyle. Belki bir gün gerçekten uyuyabiliriz. Bana beni sevdiğini söyle. Belki bir gün gerçekten sevebiliriz."