Un

1K 27 9
                                    


   Gözlerimi zorla açıp perdeyi biran önce kapatmak için hızla yataktan doğruldum. Gözlerimin kararlamasıyla yatak başlığına tutunup biraz bekledim. Başıma saplanan korkunç ağrıyla yatağa oturmak zorunda kaldım. Derin nefesler alarak başımı duvara doğru yasladım. Ağrı geçmek yerine fazlalaşırken gülümsedim. Ellerimi başıma koyup bekledim. Ağrı azalmaya başlayınca yataktan kalktım. Artık perdeyi kapatsam da uyuyamıyacağım için mutfağa doğru yavaş adımlarla ilerledim. Yolumun üzerindeki tuvalete uğrayıp ellerimi ve yüzümü yıkamak için musluğa eğildim. Sarı saçlarım ve koyu yeşil gözlerim vicudumda sevdiğim tek şeydiler. Ellerimi ve yüzümü yıkadıktan sonra yavaşça kafamı kaldırdım. Yaptığım her ani hareketin bedelini ağrılı ödetiyor tümörcüğüm.

  Mutfağa gidip dünden kalan yarım simitten bir parça koparıp ağzıma attım. Çiğnerken kahve makinasını çıkarıp kendime sade Türk kahvesi yaptım. Simiti bitirince ilaçlarımın olduğu kutuya yönelip birkaç kutu aldım. Hepsini tek tek yüzümü buruşturarak içtim. Kahvemi de alıp balkona çıktım. Tahata masanın üzerine fincanımı koyup yine tahata olan sandalyeye oturdum. Kutudan bir tane sigara çıkartıp çakmağımı aramaya koyuldum. Camın yanındaki çakmağı alabilmek için binbir türlü şekle girerken kahvemin birazını döktüm. Sonunda çakmağı alıp sigaramı yaktım. Annem ve babam bu illet yüzünden ölmüştü. Belki beni de öldürür umuduyla her sabah, öğle, akşam, gece, sabaha karşı... kısaca canım ne zaman isterse içiyordum. Kahvemi de sigaramı da bitirip içeri geçtim. Balonunun kapısını kapatınca yüzüme vuran sıcak hava dalgasıyla gülümsedim. Boş kahve fıncanının içine su doldurup lavabonun içine bıraktım. Ayaklarımı sürüye sürüye karanlık odama gittim. İplere asılmış fotoğraflara göz gezdirdim. Rastgele fotoğraflar çekmezdim ben. Mesela gülümseyen bir çocuk fotoğrafı, çok şey değil mi... Sıradan. Sizin gördüğünüz bu. Ama olay çok başka. Kanserli bir çocuk o.  Kanseri yendiğini duyduğundaki muazzam gülümseme var yüzünde.
 
  Başka bir fotoğraf ise sahibine bakan köpek. Sıradan gibi görünen başka bir fotoğraf daha. Halbuki o köpek, onu açlıktan ölmek üzereyken bulan ve onu besleyip ona sıcacık bir yuva sunan insana minnetle bakıyor.

   Fotoğraflara bakıp birkaç tanesini de özel sulardan çıkarıp ipe astıktan sonra odadan çıktım. Kendi odama geçip lila rengindeki sweetshortumu üstüme geçirip altıma kalın bir tayt giydim. Belimi biraz geçen saçlarımı özenle tarayıp açık bıraktım. İçinde cüzdanının, fotoğraf makinemin ve birkaç şeyin daha olduğu siyah sırt çantamı alıp aşağı indim. Bir ağrı kesici içtim. Bir kutu da yanıma aldım. Siyah - lila spor ayakkabıkarımı giyip anahtarı aldım. Bişey unutmadığıma emin olduktan sonra kapıyı çekip çıktım. Merdivenlerden inerken kulaklığımı takmaya çalışıyordum. Son basamakta biraz durup kulaklığımı taktım. Demir kapıyı açıp çıktım. Etrafa bakınıp yürümeye başladım. 5 dakikalık bir yürüyüş sonucu arsaya geldim. Sayısız ağaçtan en büyük olana tırmandım ve artık dal ile bütünleşmiş minderime oturdum. Burası uzun zamandır hergün geldiğim biryerdi. Birkaç dakika sonra ağacın altına iki kız geldi. Kahkahalar atarak ağacın altına oturup sohbet etmeye başladılar. "en iyi" arkadaşlarmış. Kızın biri bişey anlatırken diğeri onun sözünü tamamladı. İkisi de kıkırdarken benim gözlerim doldu. Benim hiç beni bu kadar iyi tanıyacak arkadaşlarım olmamıştı. Gerçi benim hiç arkadaşım olmamıştı ki. Küçükken arkadaşlarım olurdu onlar beni anneleriyle tanıştırırdı felan ama benim annemle veya babamla tanışanlar bidaha benimle konuşmak istemezdi. Ben kendi kendime yetiştim hep. Kendi kendimi büyüttüm. Oyüzden de artık insan aramadım yanımda. Ama ben de isterdim ailem öldüğünde beni teselli edicek bir arkadaş, ya da beraber kafa dağıtabileceğim bir insan. Ama olmayınca olmuyor işte.

  Yaklaşık 2 saat dolanıp, birkaç fotoğraf çektikten sonra eve döndüm. Üstüme rahat bişeyler giyip bir Türk kahvesi daha yaptım. İlaçlarımı içip salona gittim. Fincanımı masaya koyup kendimi en sevdiğim lila koltuğuma attım. Lila en sevdiğim renkti. Klimayı açıp evin ısınmasını bekledim. Televizyonu da açıp haber izlemeye başladım.

Spiker : Evet sayın seyirciler bir son dakika haberi ile karşınızdayız.
Seri katil Mert Yurtsever hapisaneden kaçmıştır.İzmir ve çevresine giriş ve çıkışlar kapatılmış, her türlü önlem alınmıştır. Vatandaşların bu zanlıya dikkat etmesi ve gördükleri yerde yetkili birimlere haber vermesi önemle rica olunur.

  Ekranda esmer bir adam resmi belirdi. En fazla 22 'sindeydi. Onu buna ne veya kim itti diye düşünmeden edemedim. Sonra omuz silkip amaaan banane dedim.Saat 9 civarıydı ve canım fena halde meyveli pasta çekmişti. Üstümdeki lila eşofmana ve gri yarım üstüme baktım. Birde guruldayan karnıma. Beynimdeki bu tümörle yarına yaşayacağım bile belli değilken neden canım meyveli pasta çekerken öleyiyim dimi. Hızla kalktım ama geri oturmak zorunda kaldım. Ağrıya küfürler ederek yavaşça kalktım. Cüzdanımı ve arabamın anahtarını aldım. Kapının önündeki beyaz kia saet arabama bindim. Yola çıkarken başımın ağrısından odaklanamııyordum. Önüme çıkan kişiyi fark etmem çok uzun sürdü. Aniden durup bana şaşkın şaşkın bakan adama baktım. Tam kapıyı açıcakken benden önce davranıp hızlıca yan koltuğa oturdu. Kafama silah dayadı ve "eğer hareket edecek olursan beynini parçalarım. Şimdi sür" bian duraksayıp kahkaha attım. Adam bana tuhaf tuhaf bakarken kafamdakini umursamadan başımı ona doğru çevirdim. Tanıdık bir siması vardı. Biraz daha düşününce tanıdım. Haberlerde gördüğüm kişiydi bu adam. Bu sefer hayattaki şansım için bir kahkaha daha attım. Adam hala bana tip tip bakınca konuştum :

" seri katil olmuşsunuz ama hala salaksınız beyfendi"

  Adam bunu beklememiş olacak ki şaşırdı. Kendini hemen toparlayıp silahı kafama daha fazla bastırdı.
"Manyak mısın kızım?"
Gülümseyip evet anlamında yavaşça kafamı salladım.
"Te allam ya. Sür şu arabayı hadi!!"
Ellerimi direksiyona koyup ona döndüm. "Bakın beyfendi. Canım meyveli pasta çektiği için pastaneye gitmem gerekiyor. Sonra nereye gidersek gidelim."

Adam bana tuhaf bir bakış atıp derin bir nefes aldı. "Sen kıtmısın ya hadi onu geçtim. Kafana silah dayadım ve sen tedirgin bile olmadın" Hafifce gülümseyip sessizce mırıldandım "fırsat ayağıma geldi". Arabayı pastaneye doğru sürdüm. Pastanenin önünde durup adama döndüm. "ister saklan bireylere ister defol git. Pastamı alıp gelicem." Deyip arabadan indim. Ne olur ne olmaz diye arabanın gaz ve direksiyon kısmını kitledim. Pastaneye girip bir tane kocaman meyveli pasta aldım. Parayı ödeyip arabama doğru gittim. Görünürde kimse yoktu. Arabanın kapısını açıp pastayı arka koltuğa koydum. Tam arabayı çalıştıracaktım ki torpidonun altındaki bolşlukta bir haraketlilik gördüm. Katil adam doğrulup koltuğa iyice oturdu. Bana göz kırpıp arkasına yaslandı. Bu sefer de ben ona tip tip baktım. Sonra omuz silkip önüme döndüm. Arabayı sürmeye başladım. Adam hiç bişey demeden öylece oturuyordu. "Nereye gidiceksin?". Bana bakıp sırıttı. "Sen nereye gidersen" Kafamı hızla çevirip ona baktım. Tabi canım tümörcüğüm yine kendini gösterdi. Gözlerimi sıkıca yumup biraz bekledim. Tekrar açtığımda kaşları çatılmış bir adet adam vardı. Kafamı ona çevirip "Ne demek son noroyo godoyoson demek yaw benle hiç biryere gitmem. Şimdi in arabadan" ufak çaplı bir bağırmadan sonra ona döndü. "Bana bağırma" diye kükredi. " asıl sen bana bağırma hem şuan benim arabamdasın farkındamısın?" Uzunca bir iç çektim. Uflayıp başını karşıya Çevirdi. Aklına bişey gelmiş gibi başını bana çevirdi. "Eğer beni hemen götüremezsen ailen tek kurşuna bakar". Deyip gülümsedi. Bende ona gülümseyip "Zaten ölüler" dedim. Adam kafasını çevirdi. Bir seri katile göre fazla duygusaldı. Bu arada evime yaklaştığımızı fark edip arabayı durdurdum. "Tamam in hadi evime geldik". Bana yandan bir bakış atıp arabadan indi. İndiği gibi gaza bastım. Kapım açık gidiyordum ama olsundu. Park edince indim ve arkama baktım. Görünürde yoktu. Evime girip kapıyı kapatıcakken bir ayak buna engel oldu. Kafamı uzatınca katili gördüm ve sıkıntılı bir nefes verdim.
" Nasıl geldin"
"Taksi çevirdim"
"Ne istiyon"
"Sadece konaklayacak ve saklanacak yer arıyorum"
"Eeee"
"Çekil de geçiyim yani"

   Beni takmadan içeriye girdi. Etrafı inceleyip lila koltuğuma kendini attı.

  Nede olsa yarına yaşayacağım belli bile değil boş boş gitmeyim bu dünyadan diye düşünüp ayakta dikilmeye bir son verip kapıyı kapattım. Pastayı mutfağa götürdüm. Kocaman bir dilim kesip tabağa koydum çatalımı da alıp salona gittim. Lila koltuğumun kenarına oturup pastamı iştahla yemeye başladım.

KATİL Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin