Çam kokusunu hissettikçe rahatlayan bedeni, insanların garip bakışları altında yerini rahatsızlığa bırakıyordu. Kalabalık kaldırımdan hızla uzaklaşırken hissettiği kahve kokusu onu karşı kaldırımdaki kafeye çekti. Ahşap büyük kapıdan içeri girdiğinde sıcak hava dalgası bir nebzede olsa keyfini yerine getirdi. Nisan güneşi her ne kadar yüzünü gösterse de altında yatan soğukluğu gizleyemiyordu. Gözüne kestirdiği masaya geçmeden önce gözlerine bakmak için lavaboya gitti. Lavabonun girişinde büyük boy aynası vardı ve bu onun için yeterliydi. Parkta yaptığı gibi ufak dokunuşlarla saçını düzelti, yüzüne baktı... Omzunu dikleştirdi ve derin bir nefes alıp girişte gözüne kestirdiği masaya oturdu. Şık giyimli, beyaz tenli bir garson yanına geldi ve elindeki menüyü uzattı. Menüyü eliyle uzaklaştırdı ve "Sade kahve lütfen," dedi. Garson başıyla onayladı ve aradan beş dakika geçmeden istediği kahveyi getirdi. Kahvesini yudumlarken camdan dışarı bakıyordu, etrafta insanlar hep bir telaş içindeydi. Kimi işe yetişmeye çalışıyor, kimi okula. Burda herkesin yapacak bir işi vardı, onun ise başkalarını izleyecek bolca vakti. Köşede elinde bastonuyla yürümeye çalışan yaşlı bir kadına odaklanmıştı şimdi de, o beden kim bilir neler yaşamıştı. Acaba o da sevdiği insanları kaybetmiş miydi? Acaba o da bir gün o kadın gibi yaşlanabilecek miydi? Lara bunu hep düşünürdü, güzel bir geleceğin varlığından emin olmadan, tıpkı o gördüğü kadın gibi olabilecek miydi? Sanırım merak ettiği konulardan biri de buydu.
Kahvesinin son yudumunu da içtiğinde fincanı bıraktı ve çantasından çıkardığı bir miktar parayı masaya koydu.
Oturduğu koltuğu yavaşça geri sürükleyip kalktı ve tekrar koltuğu yerine sürüp çantasını omuzuna taktı.
Kafeye girerken hızlıca çektiği ahşap kapıyı daha yavaş çekti ve dışarı çıktı. Dışarıdaki serin rüzgar yüzüne çarptığında bu davranışını daha iyi anlamıştı.
Soğuğa çok fazla aldırış etmeden ellerini ceketinin cebine yerleştirip evin yolunu tuttu.
Yaklaşık kırk dakikalık bir yürüyüşün ardından evin önüne geldiğinde kafasını kaldırıp baktı. Işıklar yanmıyordu, evde kimsenin olmaması düşüncesi onu biraz tedirgin etsede çantasından çıkardığı anahtarı yuvasına soktu ve eve girdi.
Her ne kadar evde kimsenin olmadığını tahmin etsede, "Merhaba," diye seslendi. Selamına karşılık bulamayınca, ayakkabılarını çıkardı ve odasına çıktı.
Ceketini üzerinden çıkarıp kendini yatağa bıraktı. Hem fiziksel hem de zihinsel yorulduğunu hissediyordu. Bugün yaşadıkları aslında hep yaşadığı şeylerdi fakat ağlamak çok başka bir şeydi. O an ağlamak, içindeki sıkışıklığı gidermek, onu ne kadar rahatlatsada şu an içinde büyük bir pişmanlık duyuyordu.
Her ne yaşarsa yaşasın ağlamaması gerekiyordu, yaşanacak her şeyi zaten daha beş yaşında küçük bir kız çocuğuyken yaşamıştı. Annesini ve babasını, kısacası ailesini kaybettikten sonra yaşayacağı daha ağır bir şey yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GİZ | ARAYIŞ
ChickLitOnu gerçekten çok özlemiştim, onunlayken hayatımın en farklı duygularını hissetmiştim. Evet hayatımda geçirdiğim en güzel anlar listesinde şu an birinci sıradaydı. Aslında yaşadıklarım çok basitti, belki de bunları kafamda büyüten bendim. Ya da büyü...