1

824 51 32
                                    

Loş ışığın hakim olduğu odama girip kapıyı kapattım. Her zamanki gibi yatağıma uzandım ve tavanı seyretmeye başladım. Gözlerimden gelen yaşlara engel olmak istercesine sert baktığım tavan benim tek sırdaşım denebilirdi aslında. Her ağladığım zaman yanımda olan tek şey.

Yine Min Yoongi ile kavga etmiştim. Ev arkadaşım olabilirdi ama o benden ölesiye nefret ediyordu. En çok da bu canımı yakıyordu ya. Ben ona aşk ile bakarken o bana tiksinti ile bakıyordu. Ona aşık olduğumu bilse ne olurdu gerçi kim bilir. Gözlerim boş tavanda gezinirken düşündüğüm şeylerdi bunlar hep. Bir kez olsun onun bana iyi davrandığını görmemiştim çünkü.

Birden gözlerimdeki görüntünün buğulanması ile dudaklarımı büktüm. Yine ağlamıştım. Yine acımıştı minnoş kalbim. Sevilmeye layık değil miydim ben? Min Yoongi bir kez olsun gülümseyemez miydi bana?

Kapımın tıklanması ile yatakta doğruldum ve gözlerimi sildim. Kapıdan içeriye uzanmış bir baş görmem ile irkildim.

Her zamanki taralı sarı saçları muhtemelen sinirden karıştırması ile dağılmış, bir kısmı gözlerinin üstüne gelmişti. Kahverengi tonlarında olan kaşları çatılı, badem diye nitelendirdiğim gözleri bana sinirle bakıyordu. Minik dudakları sinirle kasılmıştı. Yeni farkettiğim, içeriye uzattığı elinde bir fincan tutuyordu. Ellerinin titrediğini buradan bile görürken sesi ile irkildim.

"Elimdeki fincanı alacak mısın yoksa halına dökeyim mi?"hemen yerimden kalktım ve ona doğru adımladım. Elindeki fincanı yavaşça aldığım zaman gözlerine bakarak konuşmaya çalıştım.

"B-ben çok özür dil-..."

Kapıyı suratıma kapattı. Başımı önümdeki fincana indirdim ve gözlerimi sımsıkı kapattım.

"Seni seviyorum çünkü. "Fısıldamam kendi kulağıma zor gelmişken, ben ona bir gün diyebilecek miydim bu sözleri? Elimdeki fincanı kendime biraz çeki düzen verdikten sonra masama indirdim. Yavaşça masamın yanındaki dolabıma ilerlerken üstümdeki tişörtü de sıyırıp atmıştım.

Dolabımdan uzun kollu bir sweat alıp giydim. Çıplak ayaklarıma aldırmadan odanın penceresine ilerleyip, pencere pervazına çıktım. Bir anda saçlarımı savurmaya başlayan rüzgar içime işlerken dişlerimi sıktım. Gözlerim hafif kısık, pencerenin yanında bulunan dış cepheye montelenmiş merdivene uzandım. Çıplak ayaklarım ile merdivenin basamaklarını katederken bir yandan da rüzgara dayanmaya çalışıyordum.

Merdiveni bitirdikten sonra nihayet bir elimi çatı katındaki balkonun alçak duvarına attım. Kendimi yavaşça yukarı çekerken düşmemeye de dikkat ediyordum. En sonunda ayaklarım fayans zemine basınca durdum.

Çatı katının balkonu nereden baksanız tuvalet büyüklüğünde bir yerdi. Sadece ortasında bulunan bir şezlong ile tam bana göre bir yer olmuştu. Yavaşça şezlonga uzandım. Her zaman burada bıraktığım ayak ucuma denk gelen örtüyü üstüme çektim. Yıldızlar ile donatılmış gökyüzü, ortasında bulundurduğu koca Tanrıyla harika görünüyordu. Koca Tanrı bugün dolunay şeklini almıştı. Buna yoruyordum rüzgarın hırçınlığını.

Rüzgar ise benim saçlarımı hala uçuruyordu ordan buraya. Gözlerime değiyordu bazen kırpmalarım. Canımı da yakıyordu. Aldırış etmedim. Sadece dolunaya ve beni bir soba misali ısıtan örtüye minnet duydum. O gece ben yine Min Yoongi 'ye aşık oldum.

--TAEGICHAN için.

Housemates 🌌 TaegiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin