BÖLÜM 1

226 79 294
                                    

Medya: Asel Çalhanoğlu

   Koridordan gelen bağırış sesleri yankı yaparak sindiğim köşede kulaklarıma doldu.
Herkes kendi canını hiçe sayma pahasına, sedyesinde yatan yakınlarını kurtarma peşindeydi burada. Hangimiz bir amaç için çabalamıyorduk zaten? Herkes bir şeyleri daha iyi yapayım diye kendini yırtıyordu en uygun tabiriyle. Ellerim dün geceden kalma kokusunu tüm odayı hapsettiği kahveme uzandı. Ağzımın içerisinde bulunan o iğrenç tadı giderebilmek adına neler vermezdim bilmiyorum. Kahve fincanında kalan son yudumu kendime çıkmazın ödülü olarak görüp içtim.

Bardağı kendimden uzaklaştırdığım sırada kapımın alacaklı gibi çalınması üzerine hızlıca açılarak içeri girildi.

" Asel bir hasta gelmiş, başhekim seni çağırıyor. Hastayı durduramıyoruz," bir nefesle bunları sıralamıştı Ezgi. Ben daha ne olduğunu anlamadan kolumdan tutmuş, ben ise askıda asılı olan stetoskopumu zar zor elime geçirebilmiştim.

" Biraz sakin olmaya ne dersin Ezgi, yoksa birazdan kazınmış midemin vermiş olduğu mide bulantısını üzerinde sergileyeceğim,  " dedim boşta kalan elimi karnımın üzerine götürerek.

Ezgi hanımlar bana cevap vermeye dahi tenezzül etmezken, koridorun sonundaki 131 numaralı odaya çoktan gelmiştik. İçimden hangi vakayla karşılaşacağım hakkında tahmin yürütüyordum şimdiden. En fazla; Ailesi tarafından dışlanıp sinir krizlerine giren bir çocuk bekliyordum karşımda, daha fazlasını hiç düşünmedim.
Hızlıca ilerlediğim koridor, bir ölüm treni gibiydi. Sırası gelince ya ineceklerdi, ya devam edip son durağı bekleyeceklerdi. Ve burası çoğunlukla son durak olurdu onlar için.

Odaya girdiğimde sedyede yatan ne bir yaşlı, ne de bir çocuktu. Genç yaşlarda, sedyeye uzanışından da anlaşıldığı gibi uzun boylu, yüz hatları belirgin, kısacası yakışıklı bir genç uzanıyordu karşımda. Etrafa bilinmezlikle bakarak durmak bilmeyen kelimelerini saydırıyordu ailesi diye düşündüğüm insanlara.
Başhekim eliyle bana doğru gel işareti yaptığında, yanına doğru ilerledim.

Elinde tuttuğu kâğıttaki yazıyı bana gösterdi. "Ne derlerse onu yap, her şey hastan için unutma." yazıyordu.
Ne demekti şimdi bu? Ne yapacaktım hastam için? Veya onlar benden neler isteyecekti, hiçbirini bilmiyordum.
Karşımda boş gözlerle baktığım genç, bana dönerek gülümsedi.

Çok güzel gülüyordu, yeterince masum, fazlasıyla berrak. Yanında bulunan yakınları olarak varsaydığım insanların dahi gözlerinin içi parıldıyordu, çok sakindiler bu gibi bir durum karşısında.
Böyle durmaları garibime giderken, arkadaşı veya kuzeni diyebileceğim; Sedyede uzanan gencin yaşlarında veya ondan bir, iki yaşça küçük olan erkek çocuğu söze atıldı.

"Bak kuzen, o yeterince iyi. Dememiş miydik sana?" dedi kuzeni olduğunu öğrenmiş olduğum çocuk.

Dediklerinden zerre bir şey anlayamıyordum. Benden bahsettikleri kesindi, fakat benim ortada dönen entrikadan haberim dahi yoktu. Bir bildiğim vardı, başhekimin dedikleri ve bunların kulaklarımda dakikalarca çınlayıp dönmesi.
"Dediklerini yap, hastan için."
Ne yapacağımı bilseydim bir nebze kolay olurdu belki dedikleri,kimse ne olduğunu anlatmazken ne yapmamı bekliyordu bu kadar insan?

Sağ tarafımda bulunan başhekime döndüğümde, bana gözlerini kapatarak bir gülümseme yolladı. Bu durumda bile gülebiliyor!  
Etrafımda bulunan insanlarda, aynı şekilde bu eylemde bulundu.
Ve en son olarak bana yardım bekleyen küçük bir çocuk haliyle bakan, baktığında gözlerinin dahi içi gülen adama döndüm. Elini uzatıyordu bana, ne yapacağımı kestiremiyordum. Doğrusu nasıl davranacağım hakkında da bir bilgim yoktu.Biraz önce odaya girdiğim an konuşan genç adam, bana yanına gitmemi işaret ediyordu alttan alttan.

Ötesi MisafirHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin