X Ambassadors- Unsteady ♥...
Mother, I know
That you're tired of being alone
Dad, I know you're trying
To fight when you feel like flying
...
Hold, hold on, hold onto me
Cause I'm a little unteadyÖzgür olmak kolay mıydı? Huzur özgürlük mü? Eğer öyleyse şu an özgürüm. Rüzgar şaçlarıma hızla çarpmaya devam ediyor. Havalar soğuk, bu terlememe bir engel değil.
Bacak kaslarımda hissettiğim yanma hissi hoşuma gidiyordu. Koşmaya devam ettim. Kimseden kaçmıyordum ya da bir yere yetişmeye çalışmıyordum. Belli bir hedefim yoktu. Belki buydu beni özgür hissettiren.
Önümdeki yolun bitmesine aldırmadım. Ormanın içine girip dökülen yaprakların üstünden koşmaya devam ettim. Önüme çıkan devasa taşın rahatça üstinden atladım. Bana hızım ve çevikliğimden dolayı 'ninja' diyorlardı.
Kulaklığımdaki müziğin sesini telefon zil sesim durdurdu. Koşmayı durdurmadan aramayı cevaplandırdım. Kulaklarıma Su'yun sakin sesi ilişti.
"Nerdesin bebeğim?" Nefes nefese sesimle cevap verdim.
"Kafenin oradaki ormandayım. Ne istiyorsun yine?" Kıkırdadı. Arkadaşımı iyi tanıyordum. Ya da öyle sanıyordum...
"İtiraz etmeyeceğim. Nefise Teyze'nin mağazasına gelir misin? Arkadaşımın bir randevusu var ve çok stres yaptı. Yardım et." Gözümü devirdim.
"Yarım saat sonra orda ol. Bir dakika geç kalırsan sana kurabiye yapmayı bırakırım." Bu onun için ağır bir tehditti.Fazla uzaklaşmış olduğumu düşünerek geri döndüm.
"Tamamdır. Kurabiyelerini -pardon seni seviyorum." Telefonu kapattı. Su'yla birbirimize asla veda etmeden kapatırdık.
Aramıza sırlar girmiş olsa da dosttuk. Kolay kolay arkadaş edinmezdim. Su ile şaşırtıcı bir şekilde çok hızlı arkadaş olmuştum.
Müzik tekrar kulaklarımı doldurdu. Ağaçların ve bulutların uyumuna melodi eşliğinde gülümsedim.***
"Lisa güven bana, her şey iyi olacak." Kulaklarımı Melisa'nın harika aksanı dolduru.
"Son böyle dediğinde zombi kardeşin seni suç üstü basmıştı. Hatırlatmak istedim." Nefesimi bıkınca dışarı verdim.
"Artık onun kılığına giremem. Bu kimliğimi açık etmek olur. Aynı zamanda işime bir son vermek demek değildir."
Bıçak dolabını düzenlerken bir yandan ikna etmeye çalışıyordum. Üstünde desenli oymalar olan bir bıçağı elimdeki bezle özenle sildim.
"Haklısın ama bundan sonra teklifleri seçmem gerekiyor. Yarınkine gidebilirsin. Daha az tehlikeli geliyor."
Parlayan metaliyle bana gülümseyen bıçağı memnuniyetle yerine yerleştirdim. Kafamı çevirip duvarın üst kısımlarına monte edilmiş saati süzdüm.
"Tamam yarınki göreve gideceğim. Plan yapmalıyız ama şimdi acelem var. Akşam ulaş bana."
***
Yeşil bir kargo pantolonun üstüne siyah askılı bir tişört giymiştim. Tuhaf modelli siyah bir ceketle giydiklerimi birbirine uydururken geç kalmıştım. Bir yandan saçımı toplarken diğer yandan merdivenin son basamaklarından atladım ve koşmaya devam ettim. Her adım attığımda sırt çantam sırtıma çarpıyordu. Alışveriş merkezine koşarak giriş yaptığımda selam veren birkaç kişiyi kafa sallayarak geçiştirdim. Yürüyen merdivenlerden koşarak çıktım. Tabi bu kadar zıplarken kafamın üstündeki gevşek topuzum daha fazla dayanamadı. Tokayı bir çırpıda saçımdan çekerek uzun dalgalı ve şu an nemli olan saçlarımı serbest bıraktım. Nefise Ilgın'ın mağazasına girmeden duraksayıp toparlanmak için kendime fırsat verdim. Mağaza iki katlıydı ve diğer mağazalardan daha çok şey kapsıyordu. İçinde kuaför kısmı bile vardı. En sevmediğim yanı dışarıdan bakan birinin burayı yüksek sosyeteye ait olduğunu düşünmesiydi. Ön yargılı yaklaşıyorlardı ve fiyatların uçuk olduğunu düşünüyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hedef-i Bul
Jugendliteratur"Bana öyle bakma. Kiralık bir katil değilim. Sadece kötü adamların parasına el koyuyorum o kadar." Benimkiyle aynı olan mavi gözlerini suçlayıcı bir şekilde üzerime dikti. "Yani dolandırıcısın." İtiraz edemedim. Kollarını göğsünde birleştirdi. "S...