Her şeye baştan başlamak isterdim. Hayata, aldığım kararlara, verdiğim sözlere, her şeye... Baştan başlamak isterdim. Şimdiki aklımla da değil. O anki aklımla, o anki hislerimle her şeye baştan başlamak... Şimdiki yaptıklarımı yapmadan, sadece hayatımı yaşamak isterdim. Özgürce...
Zorunda bırakılmak... Bir şeyi sırf zorunda olduğu için yapmak istemezdim. Bu bana göre bir şey değildi kesinlikle. Hayatım bir dönemeçten sonra sadece zorunda olduklarımı yapmaya odaklandı. Oysa ben böyle bir yaşama uygun bir adam değildim. Bunu çok iyi bilmeme rağmen nasıl olup da böyle bir yola girdiğimi bilemiyorum. İşin en kötü tarafı da bu yoldan çıkarsam nereye sapmam gerektiğini de bilmiyor oluşum. Hayatımdaki tek düzeliğe alışmış gidiyordum. Değiştirmek istiyordum ama korkuyordum. Belli bir zaman sonra da bu isteğimden vazgeçip yaşantıma her zaman olduğu gibi devam ediyordum.
Tunç'u sadece polis olduğu için yakınımda tutmuyordum. Aracı her ne kadar çoğu zaman bana bunun bir şans olduğunu söyleyip dursa da bence bu benim en büyük şanssızlığımdı. Tunç gibi bir arkadaşım olduğu için mutluydum. Çoğunlukla kaba ve öküzün teki olsa da fark etmezdi. Biz bir aile gibiydik her şeyden önce. Evimizde kavgamızı yapar, gürültümüzü eder, iki dakika sonra da aynı sofrada yemeğimizi yerdik.
Bir gün beni yakalarsa ne olurdu acaba? Gerçekten benim bir katil olduğumu öğrendiğinde ne hissederdi? Aslında yaşadığım lüks hayatı buna borçlu olduğumu, insanlardan akıttığım kanla kendi hayatımı beslediğimi öğrenseydi... Benden iğrenir miydi? Büyük ihtimalle... Takıldığım nokta bir gün yakalanma korkusu falan değildi. Bir gün bunu eğer ki öğrenirse bir daha arkadaşım olmaya devam etmez diye korkuyordum aslında... Gerçekten de öyle. Yine kavga etsek ama sonra yine arkadaş olsak...
Beni affetse... Yaptığım işten dolayı bir gün yakalanacak olsam bunu Tunç'un yapmış olmasını isterdim. Hem işinde profesyonel bir katili yakalamaktan dolayı itibarı da olurdu. Onun işine yarayacaksa yakalanmak güzel bir şey olabilirdi. Beni kırma iznini verdiğim sayılı kişilerdendi Tunç...
Hayatını dolu dolu, kimmseye hesap vermeden, büyük bir özgürlükle yaşadığı için ona hayrandım da aynı zamanda. Kendini hiçbir zaman belli bir kuralın ya da kalıbın içine sokmuyordu. Neyse oydu. Her yerde ve her zamanda... Biraz olsun onun gibi olmayı istediğim o kadar çok an vardı ki...
"Bunu bana yapamazsınız." diye bağırdı bir kadın. Şirketteydim ve koridorda aklımda Tunç'la ve aracının beni ilk nasıl bulduğuyla ilgili düşünceler gelip duruyordu. Ellerimi takım elbisemin ceplerine daldırmıştım ve toplantı odasına yollanıyordum. Bağıran sesi tanıyordum. Dünyanın en güzel sesiydi onunki. Bir müziğin tınısı gibiydi. Havada adeta süzülmüş yüreğime kadar ulaşmıştı. Eskiden bana mutluluk veren sesti onun sesi. Şimdiyse...
"Üzgünüm Duygu Hanım, maalesef bunu yapmak zorundayız. Bu projeyi iptal etmek zorundayız."
"Ama bu benim kaç yıllık çalışmam. Bunu bana yapamazsınız. O kadar uzun süre üzerine çalıştığım bir projeyi bir anda yok sayamazsınız." Henüz görüş alanına girmese de kadının şu anda konuşurken yüzünün ne şekil aldığını, çenesinin nasıl titrediğini ve ellerini yumruk yapmış halini gözlerimin önünde canlandırabiliyordum. Her hareketine aşina olduğum kadın şu anda fazlasıyla sinirliydi.
Adamın uzaklaşan ayak seslerini duymuştum. Duygu olduğu yerde belli bir süre öylece kalakalmıştı. Beni gizleyen kolonun arkasında bekledim. Karşısına çıkmaya cesaretim yoktu. Duygu, benim boğazımdaki geçmeyen yumruydu. Sertçe yutkundum. Geçmeyeceğini bilerek... Topuklarımın üzerinde dönerek yönümü tamamen başka tarafa çevirerek oradan uzaklaştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kiralık Katil
ActionHerkes kendi hayatının başrolünü üstleniyor. Peki ya bu hayatın başrolü kötü adamsa? Bu hikayenin kahramanı bir şövalye değil, beyaz atlı bir prens değil, yakışıklı ve zengin CEO hiç değil, bu hikayenin kahramanı-kahraman demeye bin şahit ister-bir...