6.Bölüm

6 1 0
                                    

Kerem bütün gurup kötü durumda olduğu için mecburen kendisi bodrum katında bir oda bulmuştu. Hem sıcaktı hemde genişti. Havalandırma sistemi sayesinde havasız da değildi. Ailesinde ki birilerinin öldüğünü düşünmüyordu. En fazla yaralanmış olabilirlerdi. Karnı epey acıkmıştı. Neden yanıma yiyecek bir şeyler almadım diye kendisine kızıyordu. Belki mutfakta bulabilirdi. Ancak izinsiz bir şeyler kullanmak istemiyordu. Aklına takılan diğer bir soruysa Alya'nın 3 ay demesiydi. 3 ay boyunca hiç bir şey yapmamış mıydı. 3 ay kendisi fark etmeden geçemezdi herhalde. Hadi geçti diyelim evde o kadar dayanacak yiyecek yoktu. Hadi gitti bir yerleri yağmaladı. Herhalde bunu fark ederdi. 3 ay boyunca uyuması da olanaksızdı. Sonuçta üç boyunca uyuyamazdı. Daha da önemlisi 3 ay boyunca uyuyarak yemeden içmeden yaşayamazdı. Beyni bu sorularla boğuşuyorken birden aklına bir şey geldi. Uyandığında Her tarafta daha kurumamış kan vardı. Birden içini bir karanlık çöktü. Ya kendisi hatırlamadığı bir kaza geçirdikten sonra komaya girmiş ve ailesi kendisini serumlarla hayatta tuttuysa. Evde bir saatten daha uzun zaman geçirmişti. Ancak aradığı şeyler dışında hiç bir şeye dikkat etmemişti. Eve gitmem gerekiyor diye düşündü. Annesi ona bakmış olabilirdi. Eskiden doktordu. Kendisiyle kardeşi doğduğunda işi bırakmış bir daha da dönmemişti. Aklına birden Colt'la tüfeğin çantaları geldi. Eğer kendisine 3 ay boyunca bakıldıysa illa ki ateş edilmiş olmalıydı. Sonuçta 3 ay boyunca bu hastalarla uğraşmışlardı. Çantaları çıkarıp kutuları saymaya başladı. ''1..2..3...4..5.....'' Başı dönmeye başlamıştı. Zorlukla nefes alıyordu. 5 sadece 5 kutu var diye düşündü. 8 tane olmalıydı. Bir umutla abisinin küçük tabancasının çantasını açtı. Acıyla yere düştü. Kalbi çıldırmış gibiydi. Gözleri kararıyordu. 5 kutu olması gerekirken sadece 2 kutu vardı. İlk defa çantalara baktığında nasıl fark edememişti. Acıyla yerde kıvranıyordu. Midesi bulanıyordu. Gözleri kararmaya başladı. Başında deli gibi bir ağrı vardı. Zar zor nefes alıyordu. Her nefes içini yakan bir köz parçası gibiydi. Hayatında hiç böyle acı çektiğini hatırlamıyordu. Dakikalarca yerde kıvrandı. Benim yüzümden beni korumak için belki de öldüler diye düşündü. Tek umudu adaydı. Hemen oraya gitmeliydi. Eğer ailesi orada değilse başka hiç bir yerde olamazdı. Zorlukla ayağa kalktı. Gidip şu hastalarla ilgili daha çok şey öğrenmeliydi. Yavaş yavaş acısı dinmeye yerini umut ve kararlılığa bırakmaya başlamıştı. Ortak alana girdiğinde Beste'yle Alya'nın biraz toparlandığını gördü. Sorularını bütün guruba sormalıydı. Birinin bildiği ancak diğerinin bilmediği bir şey olabilirdi. Alpaslan'la Battal'ın odasının önüne geldikten sonra kapıyı 2 kez tıklattı. Kısa bir süre sonra içeriden ''Gir'' diye bir ses duyduktan sonra kapıyı açıp içeri girdi. Battal bir sandalyede oturuyordu. Alpaslan ise yatakta oturuyordu. Kerem hiç bekletmeden ''Sizi bir kaç soru sormam gerekiyor gelir misiniz'' diyerek kapıya yönelmişti ki. Alpaslan ''Ne soruyorsan burada sor'' dedi. Kerem arkasına bakarak dev gibi olan adama baktı. Kesin seni geçerim diye içinden geçirmeden edemedi. ''Hepinize sormalıyım'' diyerek ortak alana doğru ilerlemeye başladı. Alpaslan ve Battal ise istemsizce homurdanarak arkasından geldi. Kerem çıktığından beri dağılmamış olan koltuklardan ilk oturduğu koltuğa oturdu. Herkes yerlerine yerleşince ''Sizi sormam gereken bir şeyler var ilk önce bu hasta dediğiniz insanlar neden bize saldırıyor'' bir kaç saniye kimse konuşmayınca konuşmaya başlayacaktı ki Battal söze girdi. ''Sadece bize değil her şeye saldırıyorlar kendileri gibi olmayan her şeye ve bence onlar insan değil daha çok filmlerdeki zombiler gibiler kafası haricinde istediğin yere vur kır parçala kes ne yaparsan yap sadece yavaşlıyorlar başka hiç bir şey olmuyor. İstersen belden aşağısını kes bağırsakları dışarı dökülmüş halde elleriyle sürünerek seni takip ederler ta ki seni yakalayıp parçalaya ayırarak yiyene kadar. İstersen kafasını boynunu kes kafasını al bir kenara at yinede beynini parçalara ayırmadığın sürece seni olduğu yerden ısırmaya çalışır. Daha da kötüsü çok nadirde olsa bazı hayvanların onlar gibi olması. Bir keresinde Alpaslan'la bir köpek görmüştük. O kadar korkutucuydu ki. Hızla üstüne doğru koşan bir canavar hastalık sadece insanların sinirlerine zarar vererek koşmalarını engelliyor. Yani en azından biz sadece koşan hasta insan görmedik. Onun dışında hastalığın kötü tarafları tamamen canlının iradesi dışında çalışmasını sağlıyor yani bildiğimiz aptallar. Tek amaçları beslenmek sonsuza dek beslenmek. Nedenini bilmiyorum ama kolay kolay hiç bir şey yemeseler bile  onlarda ölmek gibi bir şey yok çünkü zaten ölürler virüs tüm beyni etkisi altına alıp kapatıyor. Sadece beslenme bölümü açık kalıyor. Bu da deli gibi her şeye saldırıp yemesine yol açıyor. İşin garip yanıysa bir birlerine saldırmıyorlar. Herhalde virüs bir şekilde konak olarak kullandığı vücutları tanıya biliyor. Üstlerinden ceset kokusu yayılmıyor. Yani ölü değiller ama ölü gibiler yani.... bu çok karışık sen anladın işte. Virüs beyin fonksiyonlarına ne yapıyorsa artık kan yavaş yavaş pıhtılaşmaya başlıyor. O yüzden bir yerini kesince veya koparınca kan akmıyor. Hepsi bir yana güzel yanıysa eğer kafalarına yeterince sağlam bir yumruk atarsan kafalarını parçalaya bilirsin parçalayamasan bile en azından kafa tasından kırılan bir kaç parçanın beynine batmasını sağlayarak öldüre bilirsin hadi onu da yapamadın beyninin sağlam bir şekilde kafa tasına çarpmasını sağlayarak az da olsa öldürme gibi bir şansın var fakat en etkili yol sert bir cisimle vurarak veya herhangi bir silahla ateş ederek öldürmek. Tabi yapabiliyorsan ok falan atsan da olur. Hatta tuğla bile atsan ölürler anlayacağın çok dayanıksızlar'' Kerem Battal'ın açıklamasıyla ürkmeden edemedi. Bunlarda neydi böyle fakat memnum da olmuştu. Bir kaç soru daha sormayı planlıyordu. Ancak Battal sorabileceği bütün soruları ayrıntılı bir şekilde açıklamıştı. ''Teşekkür ederim bunların bu kadar tehlikeli olduğunu bilmiyordum. Açıkçası biraz ürkmeden de edemedim ancak benim büyük adaya gitmem gerekiyor. Ailem orada olabilir'' Kerem konuşmasını bitirdiğinde Alpaslan bir şeyler mırıldandı. Ancak konuşmadı. Baştan itibaren konuşmaya ilk kez dahil olan Alya ''Büyük ada mı oraya bir keresinde gitmiştim çok güzeldi'' diyerek anılarına bakıyormuş gibi gözlerini uzaklara dikerek gülümsedi. Kerem sadece bir kaç saniye süren Alya'nın gülümsemesini görünce istemsizce kalbinin çarpmasına engel olamadı. Kafasında tekrar bir soru işareti belirecekti ki kafasını sağ sola sallayarak kafasını dağıtmaya çalıştı. Alya tekrar söze girdi. ''Ne zaman gideceksin yardım edebiliriz'' diyerek tekrar gülümsedi. Kerem yine garip duygularla boğuşurken. Bu kız bunu bilerek mi yapıyor diye düşünmeden edemedi. Beste kendini unutturmuşken söze girdi. ''Ben yardım ederim hem gezmiş de oluruz'' diyerek gülümsedi. Kerem bu kız salak mı diye düşündü gezmek mi büyük ihtimalle hastaların kol gezdiği bir yer de mi saf herhalde diye gülümsedi. Battal'da söze girerek ''Bende yardım ederim'' dedi keyifli gözüküyordu. Harbiden gezmeyi düşünüyorlardı herhalde. Alpaslan Battal'ın sözüyle öfkeyle ayağa kalkarak gürledi. ''Siz salak mısınız bu güne kadar hayatta kalmamızın nedeni doğduğumuzdan beri sokaklarında dolaştığımız her köşesini bildiğimiz bu yerde kalmamızdı. Şimdi kalkmış adaya gidelim diyorsunuz. Nereden biliyorsunuz oranın hastalarla dolu olmadığını orayı biliyor musunuz sokaklarını biliyor musunuz nereden yiyecek bulunacağını nereden giysi bulunacağını nereden alet bulunacağını silah bulunacağını biliyor musunuz aptal aptal konuşmayın daha tanışalı bir kaç saat olmamış birinin peşinden öylece gidecek misiniz belki sizi tuzağa çekiyor belkide adada dışarıdan topladıkları insanları köle olarak çalıştırıyor kadınları oyuncak gibi kullanıyorlarsa bunları daha önce de gördük hiç düşünmeden daha sadece adını bildiğimiz bir adamı mı takip edeceksiniz'' diyerek sinirle arkadaşlarına baktı. Anlaşılan bunu hiçte istemiyordu. Kerem az da olsa ona hak verdi. Sonuçta onlardan yardım istememişti. Fakat onlar hemen yardım etmek istemişti. Normalde olsa bu insanları iyi kişiler olduğu için teşekkür ederek bir yemeğe çıkartırdı. Ancak daha yeni yeni bu olayları anlamsına rağmen bunun şu anda aptallık olduğunu biliyordu.

İstila İstanbulHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin