YARIŞ

144 3 0
                                    

Eve gelip çantamı yatağımın biraz ilerisinde duran tekli koltuğa oflayarak fırlattım. Bugün şu gereksiz edebiyat dersinde olanlar canımı çok sıkmıştı. 

-Edebiyat Dersi-

Bir noktaya odaklanıp dalmışken hocanın sesiyle irkildim. ; 

-Evet çocuklar,tahtaya çıkıp Romeo ve Juliet'i canlandırmak isteyen var mı? 

Hoca etrafına bakıp , hepimizi süzerken meğer hain planını gerçekleştiriyormuş. ÇALIŞMAYANI ORTAYA ÇIKARMA PLANI. 

Biz bundan habersiz etrafımıza bakarken,biz hariç - kıvanç ve ben-  herkes el kaldırmıştı. Hoca gözlerini bize sabitlediğinde içimden bizi kaldırmaması için bildiğim tüm duaları okudum. Gözlerim kıvanç'a kaydığında umursamazca sıranın altına bakıyordu.Ki ben bu düşüncelere dalmışken adımız kulaklarımıza ilişti.

- Kıvanç ve Mısra ? Tahtaya bekleniyorsunuz.

Sinirle içimden bir küfür savurdum. Bu şanssızlık bende adet haline gelmişti sanırım. 

-Hocam biz çalışmadık., dedi Kıvanç.

içimden 'sen çalışmadın gerizekalı.' diye geçirdim. Benim adıma neden konuşuyordu ki? 

-Çalışmanızı söyledim. Şimdi şuraya derhal geliyorsunuz ve oyunu canlandırıyorsunuz.Umrumda değil., dedi hoca ciddi bir ses tonuyla.

Kıvanç bir şeyler mırıldanarak tahtaya doğru yürüdüğünde aynı şekilde ben de bu duruma küfür ediyordum. Etraftakiler ise bize gülerek bakıyorlardı. AHMAKLAR.

-Eveet. Şimdi. Eğer bu oyunu oynamazsanız bu dersten kalacaksınız. Karar sizin., dedi edebiyat hocası. 

Dersten kalmak? Babama bunu açıklama planları kuracağıma şu oyunu oynamak daha kolay geliyordu.Değil mi ? Evet.

-Hocam ben hazırım., dedim kendimden emin biçimde.

 Kıvanç'a sinirle bakmak için gözlerimi çevirdiğimde düşünceli bir şekilde ; 

-Ben de., dedi.

Cidden şaşırmıştım. Bu serserinin de mi kalma korkusu vardı? 

-Pekala.İzliyoruz., diye konuştu  Mustafa hoca kollarını göğsünde kavuştururken.

Kıvanç'la karşı karşıya geldik ve bana gözlerini anlamsız ve ifadesizce dikti ve konuşmaya başladı;

-Yarayla alay eder, yaralanmamış olan.Dur, şu pencereden süzülen ışık da ne? Evet, orası doğu, Juliet de güneşi! Yüksel ey güzel güneş, öldür şu kıskanç ayı, Bak nasıl da sararıp soluvermiş Tanrıça kederden Sen ondan çok daha güzelsin diye. Kıskandığı için vazgeç ona bağlılıktan, Sayrılı ve toydur bakirelik giysisi. Soytarılar giyer bunları ancak Sen çıkar bu giysileri, at üzerinden. Kadınım benim, ah benim sevgilim bu! Ne olur ah, bilseydi sevgilim olduğunu! Konuşuyor, ama bir şey de demiyor; Ne çıkar anlatıyor ya gözleriyle Karşılık vereceğim ben de! Amma da yüzsüzüm, konuştuğu ben değilim ki. Tüm göklerin en güzel yıldızlarından ikisi, Yalvarıyorlar onun gözlerine işleri olduğundan: Biz dönünceye dek siz parıldayın, diye.

Şaşırmıştım. Kıvanç bunca şeyi nasıl ezberlemişti? Belki de biliyordu.Bunları söylerken odunluğundan eser yoktu. Kulaklarımı tekrar ona yönelttim.

..-Utandırırdı yıldızları yanaklarının parlaklığı, Gün ışığının kandili utandırdığı gibi tıpkı. Öyle parlak bir ışık çağlayanı olurdu ki gözleri gökte, Gece bitti sanarak kuşlar cıvıldaşırdı. Bak, nasıl da dayamış yanağını eline! Ah, eline giydiği eldiven olaydım da Dokunaydım yanağına., diye kendinden emin bir şekilde sonlandırdı sözlerini...

SIRADIŞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin