Islak asfaltın yüzeyine sabırsızlıkla postalımın ucunu vuruyor, bir an önce sıranın bana gelmesini bekliyordum. Soğuyan havayla birlikte rüzgar kendini göstermeye başlamıştı. Ceketime sarılarak aşina olduğum sokakta gözlerimi gezdirdiğimde burnumu çektim. Karanlık, bu gece kendini her zamankinden daha çok sokaklara adamıştı. Gölgeler her yerdeydi. Her yerimdeydi. Bunu göremesem de hissediyordum ve bunun iyi bir şey olmadığını anlamayacak kadar aptal değildim.
Rüzgarla savrulan koku burun deliklerimden girip ileriye yol aldıklarında omur iliğimden aşağıya bir titreme yayıldı. Anlandıramadığım kokuyu daha iyi algılayabilmek için kafamı ileriye uzatıp derin bir nefes aldım. Bu da neydi böyle? Tanımlandıracak kelimeler bulamadığımda kafamı iki yana sallayarak daha fazla bu konu üzerinde durmadım. Sonuçta bu sokakta olan olayları kendi gözlerimle şahit olmuştum. Bu saçma koku her şey olabilirdi.
Sıradaki insanların konuşmasına dikkat etmeyerek telefonuma tekrar baktım. Çağrı yoktu. Saat gece yarısını geçeli dakikalar oluyordu.
Tik, tak.
Tik ve tak.
Her bir saniye aleyhime işliyor, beni alaşağı etmeye çalışıyordu ama bilmediği bir şey vardı. Pes etmeyecektim. Onun ellerimin arasından kayıp, yok olmasına müsaade etmeyecektim.
Hissediyordum, bu sefer her şey farklı olacaktı.
Üçüncü gelişimin ardından sorularıma cevap vermeyi kesen fedaiye kaşlarımı çatarak baktım. Kot pantolonumun arka cebinden kulübe ait kartı çıkartıp ona doğru uzatırken bir an önce içeriye girmek istiyordum.
Göz ucuyla karta baktıktan sonra bariton sesiyle konuştu. ''Bu, buraya son gelişin ufaklık.''
Ufaklık kelimesini kıçına sokmasını elbette bilirdim ama sakin olup içeriye girmem lazımdı. İğrenç gözlerinde meydan okumayı gördüğümde burnumun kemerini sıktım ve dudaklarımı birbirine bastırdım. Bu şeytan dölü fena halde sinirlerimi bozmaya başlamıştı. ''Kartım var, görmüyor musun?''
''Her seferinde başka bir üyenin kartını göstermeyi kesmezsen İris'in ricası demem, seni kara listeye aldırırım.''
''O zaman şunu unutma, eğer onu bulamazsam her gece burada olacağım. Bu yüzden dua et, bu sefer şans benden yana olsun.'' dedikten sonra ilerlemeye başladım. Bir iblise dua et dediğimi yok saymaya çalışarak aşina olduğum koridordan geçip, büyük alana çıktım.
Lağım, bilindik gece kulüplerine benzemezdi. Ayaküstü sevişenler, bir köşede kusanlar, direk dansı yapan kadınlar görülmezdi. Burası elit orospuların mekanıydı. Elit ve zengin olanların.
Bara doğru yürürken gözlerim yerinde durmuyor, bir değişiklik arıyordu. Bu gece de elim boş dönmek istemiyordum. Tabureye oturduğumda İris önümde bitti.
''Adamlara sordun mu?'' diyerek direk konuya daldım.
Renkli rastalı saçlarını geriye attı ve bana doğru eğildi. ''Dün geceden beri fısıldaşmaya başladılar. Ağızlarından bir iki şey almaya çalışsam da kimse onunla ilgili konuşmuyor. Sanki onun hakkında konuşmak yasak gibi, ne zaman konuyu o kişiye getirsem geçiştirip gidiyorlar.'' Sıkıntılı bir nefes alarak alt dudağımı ıslattım. ''Ne döndüğünü bilmiyorum ama mekan her zamankinden daha kalabalık. Dikkat et.'' dedikten hemen sonra önüme karışık spesiyalini bırakarak işine geri döndü.
Kimsenin aradığım kişi hakkında ağzını açmaması hem fena derece de garip, hem de ürkütücüydü. Ve bu durum, adını bile bilmediğim ama bulmak için aylardır gezdiğim kişi olması ihtimalini güçlendiriyordu. Oturduğum sandalyeden dönerek kalabalığa, farklı yaşam formlarının üzerinde gözlerimi gezdirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
WITH THE DEVIL
FantasiaBaşlangıçta söz vardı. Söz Tanrı'yla birlikteydi ve söz Tanrı'ydı. Başlangıçta o, Tanrı'yla birlikteydi. Her şey onun aracılığıyla vâr oldu, vâr olan hiçbir şey onsuz olmadı.