Soo Emi (Na Hyejin)
Taksiye bindim ve direk J-Hope'un evine geldim. Onu durdurmam gerekiyordu. Sanırım fikirlerine düşündüğümden daha fazla ihtiyacım vardı.
Ve belki de.... daha fazlasına.
Bir kaç kere kapıyı tıkladım fakat cevap yoktu.
"Haydi, Hoseok." Mırıldandım ve kapıyı tıklamaya devam ettim. "Lütfen..."
Şansımı denemek için kapı kolunu tuttum. Şaşırtıcı bir şekilde açıktı.
Bunu sorgulamayacaktım. Belki de artık evren benim yanımdaydı.
İçeri girdim ve sessiz bir şekilde kapıyı kapattım. Parmak ucunda yürüyerek üst kata çıktım ve odasının kapısını açtım.
Gizlice yaptığım için üzgündüm ama Hoseok da bana zamanında çok yapmıştı.
Onu valizini hazırlarken gördüm. Dağınık bir şekilde kıyafetlerini, valizine sıkıştırıyordu. Düz beyaz bir tişört ve altına da yırtık bir siyah kot giymişti. Saçları şimdiye kadarki gördüğüm en dağınık halindeydi. Elini saçlarına geçirdi ve toparlanmaya devam etti.
Kalbim teklemişti.
Kafamı içeri sokarak kapıyı tıkladım.
Hiç korkmadan kafasını bana çevirdi ve nefesini sertçe dışarı verdi.
"Neden buradasın, Emi?" Saçlarını çekiştirirken sordu. "İznim omadan evime girdiğin için seni şikayet edebilirim. Sen-"
"Konuşmama izin ver, Hoseok. Ve lütfen beni dinle." Ona doğru yaklaştım.
"Görmüyor musun-"
"Hoseok, beni dinle." Sesimin ondan daha güçlü çıkmasına özen gösterdim. "Ben ciddiyim."
Ona doğru yaklaşırken bana yoğun bir şekilde baktı. Saçlarını karıştırıp, yatağına oturarak sonunda konuşmama izin verdi.
Aramıza mesafe koyarak önünde durdum. Parmaklarımla oynamaya başladım.
"Gitmeni i-istemiyorum." Dudağımı ısırarak konuştum.
Bana baktı. Bir şey söyleyecekmiş gibi ağzını açsa da, geri kapattı.
Devam ettim. "Hemen sinirlendim çünkü beni çok rahatsız ediyordun. Cidden, Hoseok, neredeyse tüm her şeyi mahvedecektim. Bir şey var... sana söylemek istediğim bir şey var. Açıklama gibi."
"Ne?"
"Neden, Hoseok?" Kollarımın yanlarıma düşmesine izin verdim.
"Bu, bir çok şeyin sorusu olabilir, Emi. Bir tek cevap seni rahatlatmayacak, biliyorum." Mırıldandı.
"Elimden geldiğimin en iyisini denedim. Bu yıl çok kötü şeyler yaşadım ve sen sadece beni daha çok stres yaptın!" Ağzımdan bir hıçkrık kaçınca ağzımı kapattım.
Hoseok dizlerini tutarak başka yöne baktı.
"Elimdekileri sadece iki saniye içinde kaybettim. Birlikte büyüdüğüm her şeyin elimden alınışını izledim. Bir süreliğine otelde kalıp, neredeyse hiç bir şey yemedim. Neredeyse hiç tanımadığım biriyle yaşamaya başladım. Babamın gidişini gördüm ve bir daha onu görüp, göremeyeceğimi bilmiyorum. Sokaklarda yaşayıp, en pis işleri yaparak, karşılığında en az ücreti aldım. Bu günlerde babam yanımda değildi. Bu günlerde babamın sağ olup olmadığını bile bilmiyordum. Bu günlerde yine daha kötü hissetmemi sağlamıştın." Nefesimi içime çektim ve gözyaşlarımı sildim.
Tamamen sessiz bir şekilde oturmaya devam etti.
"Ben iyi bir insanım, Hoseok. İ-İyi şeyler yapıyorum! Sana zarar vermek istememiştim. Ben sadece..." Hıçkırarak ağlamaya başladım.
Ayağı kalktı ve yanıma yaklaştı.
"Neden bu şekilde davranıyorsun? Korkunç durumlarda bile bana kendimi daha kötü hissetmemi başardın. Ben..."
Elini yanağıma götürdüğünde ona baktım.
"Bana cevap ver, Hoseok." Sesim güçsüz ve savunmasız çıkmıştı. "Birkaç sebep... lütfen."
"Sana çoktan söyledim. Hatta iki kere söyledim, hayatım." Gözleri parlarken kafasını kaldırdı.
"İki kere mi?"
"Namjoon için çalıştığın zamanı hatırlıyor musun? Dışarıda çamaşır yıkıyordun ve ben sana senden hoşlandığımı söylemiştim. Bana inanmamıştın ve bugün bile, hala inanmıyorsun." Kibar bir şekilde göz yaşlarımı sildi.
"Nasıl söyleyebildin? Benden nefret ettiğine dair bir izlenim veriyordun. Çoğu zaman beni tersliyordun. ben..." Yine göz yaşlarım akmaya başladı.
Hoseok arkasını döndü ve ellerini ceplerine soktu. "Babam bana hislerini yansıtmamayı öğretti. Hislerin, seni savunmasız yapar. Düşmanının işini kolaylaştırır. Seni daha hassas ve ahmak yapar. Seni güçsüz ve çaresiz gösterir."
"Saklamanı gerektiren şey ne?" diye sordum.
Kafasın kaldırdı. "Anlamadım?"
"Güçsüz görünmeyebilirsin... ama kalbin... güçlü görünmüyor."
"Fark etmedim."
"İşte bu, Hoseok. Herkese karşı mükemmel davranıyorsun ama bana davranmıyorsun."
"Duygularımı nazik biri gibi olup saklayamayacağım zamanlar sert olurum."
"Sana göre bu bir peri masalı değil, biliyorum."
"Yani..."
"Hislerini saklama. Babanın söylemiş olması, taş üzerine kazındığı anlamına gelmiyor." Elimi sırtına koydum.
Aşağı baktı, sırtını görebiliyordum.
"Hislerini sakladığın zaman nasıl hissettiğimi söylediğim için şaşırma. Benden nefret ettiğini düşündüm. Bir neden olmamasına rağmen. Bana çok kötü davrandın. En zeki insan bile senin benden nefret ettiğini düşünürdü." Arkamı döndüm ve odanın içinde yürümeye başladım. "Beni çok korkutmuştun. Gözünde bir sefilmişim gibi hissettim. Kibar olduğun zamanlarda benden nefret ettiğin düşüncesini unutuyordum. Sanırım baban haklı. Ben hislerimi gösterdim ve perişan oldum."
Kafasın aşağı eğdi.
"Ama konuşmadan nasıl istediğini alabilirsin ki? Hareketler bazen kelimelerden daha çok ses getirebilir ama bu, demek değildir ki, kelimeler tamamen sessizdir." Belirttim.
"Hislerimi göstermemi mi istiyorsun, Emi?" Hoseok sordu.
"Evet, bilmek isterdim-"
Tam arkamı döndüğüm sırada elini belime koyarak beni kendin çekti ve beni öptü. Hem de dudaktan.
Sınır geçilmedi, biliyorum ama ben yine de atmak istedim. Bu kitabı artık bitirmek istiyorum.
Daha önce de dediğim gibi yb muhtemelen cuma günleri veya hafta içi gelir.
Sınır 70 oy.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BOSS || JUNG HOSEOK (Çeviri) (✔)
Fanfiction"Zamanında gelmen gereken yere gecikmeyi nasıl başarabilirsin?" Gülümsedi. "Ama babanın neden seni düşük rütbeli bir işe koyduğunu anlıyorum. Acınası bir çalışansın." "Sadece bir kere karşılaştık ve siz tam bir-" Diyeceğim şeyin sonradan farkına v...