Mayıs tam elini çekerken tuna tuttu ve çekti. Bir eliyle mayısın elini diğeriyle bileğinin bir karış üstünü tutuyordu.
"Morluklar... Tedavi olmayacak mısın?"
Mayıs elini çekti. Buz aküsüne bakıyordu.
"Hadi ekmekleri kap sofraya geçelim."
"Mayıs! Neden kendine bunu yapıyorsun? Senin bir ailen var."
"Sus."
Masaya oturdular. Birbirlerinin gözlerinin içine bakmak yerine ekmeğe bakıyorlardı. Mayıs neşeli bir şekilde konuşmaya başladı.
"Ekmeğin kenarı yanmış. Fırında çok tuttuğumu biliyordum."
Tuna ekmeği eline aldı.
"Biliyor musun Mayıs, ben küçükken ekmeğin yanık kısımlarını çok severdim. Annem ekmek yapardı ben de ona yardım ederdim. Hatta benim için bir ekmeği fırından çıkarmaz biraz yakardı. Ben de ayva reçeli sürüp yerdim."
"E reçel var masada sürelim."
"Yok sağol. Istemiyorum."
Tunanın gözleri reçelin üzerinde kilitlendi.
"Annem bu reçeli çok güzel yapardı. Ama annemin yokluğundan beri ekmeğe ayva reçeli sürmüyorum."
"Bilmiyorum. Çok özür dilerim cidden. Allah rahmet eylesin."
"Yok yok sorun etme lütfen. Annem ölmedi. Ben 7 yaşındayken beni ve babamı terk etti. Babam zor olsa da atlattı. Ben annemin gittiğinden beri belki bir gün geri döner reçelinden sürerim diye yıllarca bekledim. Ama o gelmedi. Zaten artık önemi de yok. Vişne de güzel değil mi?"
Tuna vişne reçelini ekmeğe sürmeye başladı. Mayıs da çaydan içiyordu.
"Bilerek konuyu bana çeviriyorsun. Konuş artık....Lütfen, neden bana her şeyi anlatmıyorsun? Ben sadece bir yabancıyım."
"Sus nolur sus artık. Gerçekten seni üzmek istemiyorum ve konuşamam."
"Mayıs.."
"Sus Allah kahretsin sus! Sus artık. Ne kendimden ne lanet hayatımdan ne de bu tekneden konuşmak istemiyorum. Yeter sus. Ne buraya gelmemin ya da kocama binbir türlü yalan söylememi, kızımı her anne gibi özlemem gerekirken hiçbir şey yapmamamı açıklayamıyorum. Neden tedavi olmadığımı bilmiyorum. Sus artık kahretsin sus."
Mayıs elindeki yarısı çayla dolu bardağı masaya vurdu ve kalktı. Odaya gitti birkaç eşyasını çantasına koydu. Küçük aynaya baktı.
"Ne işim vardı ki?"
Çantayı eline aldı ve tekneden iskeleye inerken arkasından tuna onun bileğini tuttu.
"Özür dilerim. Lütfen gitme."
"Ben artık kendimi hesap vermek zorunda hissetmek veya yanlış şeyler yapma yolunda olduğumu düşünmek istemiyorum."
"Saçmalama. Ne yanlış şeyi? Hadi gel söz ağzımı açmam."
"Şimdi gidiyorum, geri geleceğim."
Mayıs indi ve önce gerisinde bıraktığı tekneye ve huzurlu zamanlarına baktı. Bir Mayıs sineğinin ömrü kadar kısa geçmişti hem hayatı hem de bu son güzel günleri. Tuna'nın suratına baktı. Ve arkasını döndü. Tuna Mayıs arkasını dönünce onun topuklu ayakkabılarına baktı. Sarı. Sarı aslında güven vermeyen bir renkti ama o Mayıs'a güveniyordu. Ama Mayıs ona zerre güvenmiyordu. Tuna kullanıldığının farkındaydı ama bir şey ona bunu yapmasını tembihliyordu.
Mayıs'ın gidişine anlam verememişti. Içeri girdi. Aynaya baktı. Dün gece son günlerini düşünmüştü. Ve kendini yardımsever hissetmişti. Mayıs'a yardım etmek değil, Mayıs'a yardım etmiş olmak onu memnun etmişti. Kendi ürettiği karmalarını yerine getiriyor gibiydi. Mesele Mayıs değil de yardım etmiş olmaktı. Biraz bu fikri acımasızca gelse de pek umursamadı. Yatağına uzandı.Mayıs eve dönmüştü. Özge odasındaydı, Faruk ise işte. Buzdolabından bir şişe soda aldı ve evlerinin balkonuna geçti. Binaları seyrederken sodayı içmeye başladı. Manzara ona alıştığı evinin manzarası gibi gelmemişti ve tiksinmişti. Odalar içinde yürümeye başladı.
16 Mart 2008
Mayıs için ilk iş günüydü. Balonlarla dolu bir törendi. Okulun şenliği için hazırlık yapılıyordu. Ikinci dönemin ortalarına doğru öğretmen gerekmişti. Çok heyecanlıydı ve ağlıyordu. Gözleri şişmişti. Korkuyordu biraz da. Ertesi gün ilk dersine girecekti. Okul bitiminden sonra çıktı. Henüz kadrodaki çoğu öğretmenle tanışmamıştı sadece tanıştığı Derya Öğretmenle kaynaşmıştı. Mayıs okulun bahçesine bakarken Derya da geldi. Sonra karşısına baktı.
"Mayıs gel gel. Seni biriyle tanıştıracağım. Bu Faruk, üniversiteden arkadaşımdı tabi farklı bölümlerdeydik. Ah be Faruk. 3 yıl geçti. Ne güzel grupça günümüzü gün ederdik değil mi?"
Faruk gülmeye başladı. Mayıs'ın yüzüne bakıyordu ve gülümsüyordu.
"Bak Faruk. Bu da arkadaşım Mayıs. Bu gün ilk günü."
"Vay canına. Tebrikler. Ben Faruk, çok memnun oldum."
"Ben de Mayıs. Teşekkürler."
Mayıs Faruğu baştan aşağı süzmüştü.
Derya lafa girdi.
"Bugün biraz gezelim birlikte hem kaynaşmış oluruz iyice. Bildigim güzel bir yer var hem. Ama önce okula geri dönüp lavaboya gidelim. Sen de gel Mayıs."
"Kız sen baya süzdün Faruģu. Yakın arkadaşımdır. Yakıştırdım sizi."
Mayıs lavabo aynasına bakıyordu ve Derya'nın ruj sürdüğü dudaklarını pudralamasını bekliyordu.
"Aslında fena değilmiş."
"Bugün yemeğe çıkacaktık. Seninle biraz daha renkli olacak anlaşılan."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kardelen Beyazı
General FictionMayıs, Mayıs griydi, Mayıs bilinmezdi, Mayıs herkes değildi, herkes Mayıs değildi. Mutlu bir başlangıca değil mutsuz bir sona aitti Mayıs. Zaman hızlı geçiyor, neyi seçtiğine dikkat et!