Günde en az üç saat arkadaşlarımın erkek arkadaşları hakkındaki yaptıkları muhabbetleri dinleyen ve artık bu dünyadaki tek sapın ben olduğuna inanmaya başlamam psikolojimi etkiliyordu.
Kesinlikle çirkin değildim, hatta yeni tanıdığım insanlar bile bana ne kadar güzel olduğumdan bahsederlerdi. Sorunun ne olduğundan emin değildim, batıl inanışlarım yoktu fakat şu zamana kadar dört kere ayna kırmış ve yedi çarpı dörtten yirmi sekiz yıl bahtımın kapandığını düşünmeye başlamıştım.
Çirkin değildim, sosyaldim, iyi biriydim ve ben de ufak bir sevgiyi hak ediyordum.
Evet, ben de bir tane erkek arkadaş arıyordum. Lise hayatım boyunca geçen şu platonik takıntılarımdan vazgeçmek, sevilmek istiyordum.
"Salaklaşma," demişti Seol düşündüklerimi söylediğimde. Kahvesinden bir yudum daha aldıktan sonra devam etti. "Hoş kızsın, erkek olsam seninle evlenirdim."
"Ben de," demişti sevgilisi Hyunsik.
Kaşlarımı çatıp elimdeki sigarayı söndürdürürken, "Zaten erkeksin," dedim.
"Bence ne yapalım biliyor musun?"
"Bilmiyorum, keşke bilsem."
Yanımda duran Taehyung kolunu omzuma atarken eliyle yanağımı sıkmıştı. "Okulun sitesine senin hakkında bir ilan verebilirim, illaki seni beğenen birileri vardır."
"İstemiyorum, yirmi sekiz yıl bekleyeceğim."
Modum yeniden düşerken üçü üzgünce bana baktılar. Kendime içimden sürekli en azından seni düşünen arkadaşlarım yanında, demekten bıkmıştım fakat en azından beni düşünen arkadaşlarımın olması da güzel bir şeydi sanırım.
"Ben eve gidiyorum," dedim aniden.
Eve gidiyorum ve ağlıyorum.
"Ne? N'oldu şimdi?"
"Ders çalışacağım, son zamanlarda kafamı toplayamıyorum."
Kahvemi alıp onlarla vedalaştıktan sonra sinirli bakışlarımı değiştirmeye çalışıyordum, neydi bu erkek arayışım son günlerde?
Aslında böyle bir kız değildim, hala da değilim. Sanırım lisedeyken sürekli kendime üniversitede her şeyin düzeleceğini söylemem ve üniversitenin ikinci yılında olmama rağmen hiçbir şeyin değişmemesi hayallerimi suya düşürmüştü. Herkesin sorunun kendimde olmadığını söylemesi ise beni sıkmıştı artık.
"Miyeon!"
Önümü kesmiş ve kim olduğunu hatırlayamadığım ahjummaya baktım ve ardından, "Ahjumma!" diye seslendim aynı heyecanla. "Nasılsın?"
"Omo, çok büyümüşsün. Ne de güzelleşmişsin.."
Gülümsemeye çalıştım, acaba üzülmeyeyim diye mi herkes aynısını diyordu bana?
"Bana marketten sigara alır mısın? Yaşlı olduğum için kasadaki adam öleceğimi söyleyip bana vermedi."
Başımı sallayıp uzattığı parayı aldım. "Alırım tabii ki."
Tanımadığım ahjummaya yan köşede duran marketten istediği sigarayı alırken aniden hissettiğim dejavu duygusuyla vücudum mutluluk hormonu salgılamıştı.
Bir şeyler oluyordu.
Bu market, dedim içimden.
Dört yıl önce bu market.
"Sağolasın canım."
Elimdeki sigarayı alıp arkasına döndüğünde marketten uzaklaşıp yukarısındaki apartmanı seyrettim. O kadar uzun süre izleyip düşündüm ki insanların bana çarpması umrumda olmadı. O an yapabileceğim bir şeylerin olduğunun farkına vardım ve ayaklarım titreyerek o apartmana ilerledim.
Tanımadığım bir kapının ziline bastığımda ise ne yaptığımı bilmiyordum. Ancak kapı sorgusuzca açıldığında cennete giriş yapar gibi huzur dolmuştu içim.
Merdivenlerden yukarı çıktığımda ziline bastığım ikinci kata çıkıyordum, sanki birazdan ulaşacaktım istediğim şeye.
Kalbimin dışarıya kadar ulaşan sesi ve ben ziline bastığım daireye ulaştığında ise heyecanla kapının tokmağına vurdum.
Birkaç saniye sonra açılan kapının ardındaki beliren yüz beni incelerken gülümsedim.
"Ben Miyeon ve dört yıl önce bu apartmandaki yakışıklı bir çocuğu arıyorum, onu tanıyor musunuz?"
Söylediklerim sayesinde dört yıl önce o çocuğu balkonda gördüğüm anı hatırlamıştım. İkinci katta olduğunu biliyordum fakat kesinlikle karşımdaki çocuk, o çocuk değildi.
Suratımı inceleyip dakikalarca susarken ben de aynı heyecanımla onun, evet tanıyorum demesini bekliyordum.
"Bu katta oturuyordu, eminim buna."
"Öyle biri oturmuyor, eğer benden bahsetmiyorsan."
Kısa bir süre hayal kırıklığı yaşadım fakat umudumu kesmedim, yirmi sekiz yıl böyle süremezdi.
"Senden bahsediyorum."
Kısa bir gülüş atarken yavaşça utanmaya başlamıştım.
"Tanışmak istemez misin?" diye sormuştum elimi ona doğru uzatırken. "Anlaşacağımıza inanıyorum.." dedim yan gözle kapı numarasına bakarak. "..sekiz numara!"
Pekala, kesinlikle hayatınız boyunca böyle bir şeyle karşılacağınızı beklemezsiniz, hatta düşünmezsiniz bile. Yüzsüzlük mü yoksa fazla 'dünyaya bir kez geliyoruz' kafası mı bilmesem de hayatta böyle sürprizlerle karşılaşmak insana farklı duygular katmaz mıydı?
Katmasa önümde duran sekiz numara elini uzatır mıydı?
Gülümseyerek rahat bir nefes verirken hoşuna gidercesine uzunca bir süre elimi sıktı.
"İsterim Miyeon, tanışmayı çok isterim."
+
merhabalar, ben sanırım geri döndüm ama her an toz olabilirim
son senem de olsa boş bulduğum vakitler ara ara uğrayıp yazmayı düşünüyorum buralara, hem de yaşadığım bir olayla ilgili yazıyorum bu hikayeyi,
paslanmışım biraz, aklıma geldiği gibi yazdım düzeltirim bi' ara üşenmezsem şu bölümü
özledim sizi, siz de beni özlemişsinizdir umarım, şimdilik böyle,,
öptüm çok, sizi seviyorum,,,
-poNyo