• i k i n c i •

484 91 33
                                    

Soğuktan üşüyen ellerimi ısıtmak için birbirine sürterken bileğimdeki saate bakmıştım. Bir saat önceden kampüsün içindeki Starbucks'a gelmiştim ve burada beklemem gerektiğini söyleyen sekiz numarayı bekliyordum. Bu sırada ise Taehyung, Seol ve Hyungsik hemen bir arka masada beni izliyorlardı.

İçimde nedensizce oluşan heyecanı dindirmek için masada duran paketimden bir sigara çıkarıp yakmıştım. Tam o sırada ise sekiz numaranın beni aradığını görüp elimi kaldırdım. Gözleri benimkilerle buluştuğunda o havalı sırıtışıyla yanıma doğru adımlamıştı.

Kabalık yapmamak için elimdeki sigarayı kül tablasına bırakıp uzattığı eline uzandım. "Merhaba."

Gülümseyip eğilirken, "Merhaba," demiştim aynı şekilde.

Siyah eskimiş deri ceketinden kendi sigarasını masaya koyup çakmağımı aldıktan sonra kısa bir süre onu izledim. Geniş omuzlara sahipti, benden daha güzel bir yüzü vardı ve ayrıca şu an o uzun parmaklarıyla ağzındaki sigarayı alması çok çekiciydi. Son olarak ise benden yaşça büyük olduğu her halinden belli oluyordu.

Gözlerini kısıp bardağımdaki adıma bakıp güçlükle, "Miyeol," dediğinde gözümü devirip "Miyeon," diye düzeltmiştim onu.

"Miyeon," dedi bu sefer başını sallayarak. "Burada mı okuyorsun?" Suratına aptalca baktım, onu buraya çağırdıysam burada okumam gerekiyordu bu yüzden cevap vermedim. "Kaç yaşındasın?"

"Yirmi beş," diye yalan söyledim gergince. Küçük olduğumu öğrenip benden uzaklaşmasını istemiyordum. "Sen?"

"Yirmi yedi."

"Çok yakın sayılırız," demiştim mutlulukla.

Hayır, aslında yirmi yaşındaydım ve yirmi beş olmadığım her halimden okunuyordu. Dediğime inanmadığına emindim. Sadece işimi sağlama alıp bana yakın hissetmesini istiyordum, çünkü bilirsiniz, yirmi sekiz yıl Kutsal Bakire olarak kalacağıma inanmaya başlıyordum.

"Arkadaki masada senin arkadaşların mı oturuyor?"

"Evet," dedim hemen arkasında bizi izleyen üçlüye göz atarken. "Nasıl anladın ki?"

Omzunu silkti. "Gözün hep orada duruyor."

"Her neyse," dedim odağımı yeniden ona çevirirken. Bal rengindeki saçları rüzgarda hafifçe birbirine karışırken onun kız versiyonunu hayal edip nasıl da güzel olabileceğini düşündüm. "Sen kesinlikle çok yakışıklısın, kız kardeşin de var mı?"

Dediğim şeye güldüğünde ben de gülümsemiştim. "Şansını kızlardan yana mı deneyeceksin?"

"Hayır!" diye sesimi yükselttim. "Artık sen varsın."

"Ben mi varım?" Gözleri büyürken neden bu kadar patavatsız olduğumu sorguluyordum. Yeniden güldüğünde kaşlarımı çatmıştım bu sefer. Ne yani sevgili değil miydim şimdi sekiz numarayla? "Adım ne benim?"

"Sekiz numara," dedim istemsizce.

Daha adını bile bilmiyordum.

Sigarasını söndürdükten sonra masadaki dirseğinden destek alıp yanağını avucuna yerleştirmişti. "Aradığın kişinin ben olmadığını biliyorum." Açık ağzımı izleyip bir süre sessizce durduktan sonra devam etti. "Dört yıl önceye kadar başka bir yerde oturuyordum, apartmana bu sene taşındım."

"Hayır," dedim yalan söyleyerek. "Sendin o, sana aşığım ben."

Eliyle durmamı söylediğinde rezilce başımı eğdim. "Dinle," dedi iç çekerek. "Kendimizi düşürmeye gerek yok, istediğin buysa seninle yatacağım."

Duyduğum şey kafama kurşun yememe sebep olurcasına kitlendim. "Ne?"

"Ne, ne?"

"Seninle yatmak isteyen kim?" diye sordum dehşetle.

"Her kız?"

"Ah," diye mırıldandım. "Cidden patavatsızsın."

"Sen de benden farklı sayılmazsın." Haklı olmasına karşılık kahvemden birkaç yudum alıp başka bir sigara yakmıştım kendime. "İstediğin ne?"

"Anlatsam anlayacak gibi durmuyorsun," dedim sertçe. Ancak şu çokbilmiş modundan çıkıp bakışlarını yumuşattığında başladım konuşmaya. "Sevilmek istiyorum."

"Çok şey istiyorsun Miyeon."

"Hiç sevilmedim."

Uzunca bir süre birbirimizi izledik. Oldukça güzel olduğunu düşünüyordum ama birkaç dakikadır yakışıklı geliyordu gözüme. Bi' anlığına zaten bu adamın benimle yatmak dışında ne işi olacağını düşündüm ancak masadaki elimi tutup gülümsediğinde düşüncelerimi kafamdan atmıştım.

"Peki sen beni sevebilir misin?"

Hiç şüphesiz başımı salladım. "Severim."

Gözlerini yeniden gözlerime kitlediğinde içimde bir şeylerin kıpırdadığını hissettim.

"Çok şey istiyorsun Miyeon," demişti yeniden güçlükle. "Ama sana istediğini vereceğim."

it's definitely you ❀ seokjinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin