"Sen ve Seokjin, ilişkinizde ciddi misiniz?"Başımı gömdüğüm telefondan kaldırıp Hyunsik'e soru sorar gibi baktım. "Elbette ciddiyiz, o benim erkek arkadaşım."
Seol zoraki gülümsemesini yüzüne yerleştirip içeceğinden içtikten sonra Hyunsik'in elini tutup bana karışmaması için bir bakış attı. "Uzun zamandır erkek arkadaşın olmadığı için biraz garip geliyor Miyeon."
"Benim de erkek arkadaşım olamaz mı?" diye çıkıştım sertçe.
"Öyle demek istemediğimi biliyorsun," dedi Seol pişmanlıkla. "Sonuçta kiminle takıldığını bilmiyoruz, çevremizden biri değil."
Omzumu silkip yeniden önüme döndüğümde telefonumun ışığıyla heyecanla bildirimlere baktım ancak Seokjin bugün bana mesaj atmamakta ısrarcı gibi duruyordu. Suratım düştüğünde Taehyung tarafından yüzüme sönmüş sigara izmaritini yemiştim. "Hani bizi tanıştıracaktın?"
"Daha dün konuştuk, hemen nasıl tanışabilirsin?"
"Ara o zaman, gelsin."
"Yah, o emir verebileceğin biri değil."
"Evet Miyeon," diye onayladı Seol da Taehyung'ı. "Ara da gelsin."
"Niye arayacakmışım?" diye sordum gergince.
Onları tanıştırmak istemiyordum. Seokjin benden yaşça büyüktü ve henüz ben bile onu tanımıyorken şimdi onları tanıştırmam çok utanç vericiydi.
"Bu kızın nesi var anlayamıyorum," demişti Hyunsik şüpheyle beni incelerken. "Bizden bir şey sakladığı belli."
"Öyle mi Miyeon?" sordu Taehyung da Hyunsik gibi şüpheci bakışlarını üzerime gönderirken. "Neden gözlerini kaçırıyorsun?"
"Gözlerimi kaçırmıyorum," dedim gözlerimi kaçırmaya devam ederken.
Tanrıya beni bu durumdan kurtarması için dua ederken mucize mi yoksa kabus mu tam olarak adlandırmayacağım bir şey olmuş, Seokjin birden masamıza gelmişti.
"Burada ne işin var?" diye sordum şaşkınlıkla.
Beni takmadan elini omzuma koyduğunda diğerlerine de, "Merhaba," demişti. Bense bir an önce onunla buradan gitmek istiyordum.
"Miyeon, bizi tanıştırmayacak mısın?" diye sordu Seol.
"Hayır," diyip ayağa kalktım. "Bizim işimiz var, belki daha sonra!" Seokjin'in elinden tutup onu götürmeye çok çabalasam da gelmemekte diretiyor gibi bir hali vardı. "Gelsene.."
"Ben Hyunsik ve Miyeon'un abisi sayılırım." Hyunsik korkutucu gözükmeye çalışsa da aşırı derecede komik görünüyordu çünkü yüzü aşırı sevimliydi ve Seokjin'den yaşça küçüktü.
"Kim Seokjin, Miyeon'un erkek arkadaşı ve KSJ Group'un sahibiyim."
"Ne?" diye sorduk aynı anda.
Gözlerim duyduğum şeyle büyürken Seol saygı babında önünde eğilmişti.
"KSJ Group.. mu dediniz?"
"Kartımı size vereyim, şirketin sitesinde detaylıca beni görebilirsiniz ancak Miyeonla planlanmış bir randevumuz var." Bana bakıp gülümsedikten sonra diğerlerine eğilip veda etmişti.
Girdiğim şoktan anca kolunu belime sarmasıyla çıktığımda çoktan onun arabasının önüne gelmiştik.
"Miyeon, rengin niye gitti senin?" Gözlerimin önünde elini salladığında kendime gelmek için gözlerimi kırpıştırdıktan sonra ona baktım. "İyi misin sen?"
"Asıl sen iyi misin?" diye sorabildim güçlükle. "KSJ Group mu? Benimle dalga mı geçiyorsun?"
"Neden sinirleniyorsun şimdi?"
"Bana neden daha önce söylemedin?"
"Neyi?"
"Sen benimle dalga geçiyorsun gerçekten," dedim dehşetle. "Kendi holdinginin olduğunu neden az önce kendini arkadaşlarıma tanıtırken öğreniyorum?"
"Ah, anladım," diye mırıldandı kendi kendine. "Kızmış olmalısın."
Gözlerimi ondan ayırıp arkasını yasladığı arabaya çevirdim. "Harika bir araban bile var, kafayı yiyeceğim."
Kollarımdan tutup yeniden ona odaklanmamı sağladığında beni rahatlatmak ister gibi gülümsedi. O gülümseyince ben de çatık kaşlarımı düzeltmiştim.
"Bana kendinle ilgili her şeyi anlatmanı istiyorum, her ne kadar sahte bir ilişkide olsak da bunu bilmeye ihtiyacım var." Başıyla onayladıktan sonra bana, kapıyı açmıştı ancak binmeyi reddettim. "Yürümek istiyorum."
•
On dakikadır aklımda dolanan tek şey Seokjin'in zengin olması ve benim de zengin bir koca adayına sahip olmamdı. Seol kesinlikle paçayı kurtardığımı düşünüyor olmalıydı. Hyunsik benimle gurur duyuyordur ama Taehyung'ı en son suratı düşükken görmüştüm.
Boğazımı temizleyip göz ucuyla ona baktığımda baştan aşağı harika giyinimli duruyordu ve dışarıdan biri baksa durumunun iyi olduğunu söyleyebilirdi. Sadece aklım almak istemiyordu bu kadar zengin olmasını.
"Gerçekten de KSJ Group sana mı ait?" diye sordum en sonunda.
"Yüzde altmışı bana ait."
"Yüzde kırkı kime ait?" Cevap vermediğinde sadece kendisiyle ilgili sorular sormam gerektiğini fark edip sorumu değiştirdim. "Neden seni hiç şirkete giderken görmedim?"
"Çünkü şirkete sadece bana gerektiği zaman imza atmaya gidiyorum."
"Çalışmıyor musun yani?"
"Şirketi benden daha iyi yöneten birisi var bu yüzden gitmem sadece gereksiz bir eylem olur."
Önümdeki taşa vurup durduğumda o da durmuştu. "Bana çok mantıksız geliyor. Madem bu kadar zenginsin neden benim aptal teklifimi kabul ettin ki?"
"Belki de gerçekten senden hoşlanmışımdır."
Gözlerimi kaçırıp böyle bir şeyin olmayacağını bilsem de kızarmıştım. "Neden o evde yaşıyorsun?"
"Bunu cevaplayamam."
"İyi," dedim ısrarcı olmayarak. En azından birkaç önemli olduğunu düşündüğüm şeylerin cevabını almıştım. "Ben eve gidiyorum."
"Dur, seni bırakayım."
"Gerek yok, giderim ben." Birkaç saniye gözlerine baktığımda ufak bi pişmanlığı fark etmiştim. "Hoşçakal."
Arkama dönüp gitmeye hazırlanırken elimden tutup durmamı sağlamıştı. Çenesini omzuma koyduğunda bu hareketi yapması için ne kadar eğildiğini düşündüm. Onun için epey bir zahmetli olmalıydı çünkü onun yanında bir hayli kısa boyluydum.
Kalbim, uzun zamandır hayalini kurduğum şeylerin yavaş yavaş gerçekleşmesiyle yeniden hızlanmaya başladığında surst ifademi göremediği için kendimi şanslı saymıştım.
"Seni hayal kırıklığına uğratmayacağım," demişti kulağıma doğru. "Sana istediğini vereceğim; istediğin gibi bir erkek arkadaş olacağım Miyeon."
Kendime gelemiyordum. Bunu neden yaptığını, neden benimle bu kadar ilgilendiğini bilmiyordum ama sorgulasam da öğrenebileceğimi sanmıyordum. Bu yüzden beklemeye karar verdim.
Mutlu olmak için.