Dokuz yaşlarında olmalıydım.Köyümüzde, Korkmaz soyu ile aramızda kan davası vardı. Tarla, takım yüzünden Nenem Nevroz'un ilk oğlu Hüseyin amcamı öldürmüşlerdi.
Öç alma sırası bizdeydi...
Ama babam öç alınmayacak, biz bu düşmanlığı bitireceğiz. Bir karşılık vermezsek, onlar da bu düşmanlığın peşini bırakır demişti. Nevroz Ninem, köyün ortasındaki çayırımızın köşesinde, amcamın vurulduğu yere bir öbek taş yığmıştı. Her gün yeni bir taş eklediği öbeği, öldürülen amcamın ortanca kardeşi olan babama gösterip, "Oğlumu burada öldürdüler! Etrafını sarıp on kurşun saydılar! Almayacak mısın öcünü? Oğlumun kanını yerde mi bırakacaksın?" diyerek babamı etkilemeye çalışırdı. Bazen de abim Cihan'ı sekiz odalı evimizin arka bölmesindeki yarı karanlık bir mahzene götürür, ona, sandığında sakladığı amcamın kanlı çamaşırlarını gösterirdi:
"Bak, bak, bunlar kurşun delikleri! On kurşun saydılar amcan Hüseyin'e! Onun öcünü baban almazsa sen alacaksın. Sen de bu evin erkeğisin. Amcanın kanını yerde koyma!" Bu sözlerden iki yıl sonra Nenem Nevroz'u da kaybettik. Yüksek tansiyon hastasıydı. Sürekli fırlayan tansiyonu yüzünden beynine pıhtı gitmişti ve bir sabah fenalaşarak beyin kanaması geçirdi. Yetmiş yaşında ölmüştü. Nevroz Nenem öldüğünde
ben dokuz, abim Cihan da 13 yaşındaydı.Nenemin ölümünden elli altı gün sonra babam tarlaya gidiyorum diyerek evden çıkmıştı. Öğlen vakti abim Cihan ile evde satranç oynuyorduk. Abim benimle eğlenirdi; oynamayı hiç beceremezdim. Abimin son hamleyi yaptığını ve, "Ben kazandım," dediğini anımsıyorum. Ona kızarak bütün taşları yere fırlatınca, abim kızdı ve beni koşturmaya başladı. Annem kavga ettiğimizi görünce peşimiz sıra dışarıya çıktı. Babamı, karşı kaldırımda traktörün yanında görünce büyük bir sevinçle ona doğru seslendim:
"Baba!"
Babam başını çevirip bana baktı ve gülümsedi.
O gülümsemenin son gülümsemesi olduğunu nereden bilebilirdim ki?
Öğle yemeği için geldiği evinin önünde biraz sonra can verecekti. Sağını ve solunu kontrol etti. Sağ taraftaki siyah araç uzaktaydı. Bu yüzden acele etmedi ve bana doğru ilerledi. Araç yolun ortasında bir adam olmasına rağmen birden hızlandı ve hızla babama çarptı. Babam çarpmanın etkisiyle havalandı.
Metrelerce öteye doğru uçtu ve sert bir şekilde asfalta çakıldı.Abim beni kollarımdan yakalayınca:
"Yakaladım seni küçük şeyt..." dedi ama sesi sonlara doğru duyulmaz bir tonda kaldı. Kollarımı sıkı sıkı tutan erkek elleri gevşedi ve yanlara düştü. Gözleri tıpkı benim gibi babamın bedeninin üzerinde kalmıştı. Babama çarpan siyah aracın hızla sokağın sonundan sağa doğru döndüğünü gördük. Annemin ayak sesleri arkamızda duyuldu ve sonra acı çığlığı oradaki herkesin duyabileceği şekilde yankılandı. Sonra birden ortalık karıştı. İnsanlar babamın asfaltın üzerinde yatan bedeninin etrafına toplanmış bağırışıyorlardı. Sözünü ettiğim olaydan önceki yaşamımla ilgili çok fazla bir şey anımsamıyorum ama tek hatırladığım amcam Haşmet'in bunu Korkmazlar yaptı dediğiydi.
İşte o gün, bazı anıların tıpkı bir leke gibi hayatımızdan silinmesinin mümkün olmadığını anladım. Çünkü ne kadar çitilersen çitile, çamaşır suyunun bile çıkaramayacağı lekeler vardır...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZEHREVAN (SAKLI CENNET)
General FictionBabasına hiç acımadan kıyanlara oda acımayacaktı. Hepsinin hayatıyla Rus ruleti oynayacaktı. Her tetiğin ucunda bir kurban, her kurbanın gözlerinde korku olacaktı.