Uykusuzluktan dolayı donuk bakan gözlerimi sonuna kadar açmış, düzenli bir şekilde birbirini takip eden adımlarımı izliyordum.
Ellerim çantamı iki tarafından kulplarını sıkıca kavramış ve sırtıma iyice yapışmasını sağlamıştı.
Siyah yırtık pantolonumun içine sıkıştırdığım beyaz t-shirt az önce yanımdan geçen arabadan üzerime sıçrayan çamur sayesinde kirlenmişti, buna üzerime giydiğim sarı kapşonlu hırka da giriyordu.
Bu yüzden suratımı asmış bir şekilde okul bahçesine giriş yaptığımda adımlarımı seri hale getirmiş ve insanların bu rezil halimi görmemeleri için içimden dua etmeye başlamıştım.
Islandığı için koyulaşan beton zemine çatık kaşlarımla bakarken başımda hissettiğim sızı ile elim refleks olarak kafama gitmiş ve bakışlarımı kaldırmıştım.
Görüş acıma giren geniş omuzlar ve kaslı göğüs ile şaşı yaptığım gözlerimi biraz daha yukarı çıkararak bana çarpan kişiye baktım.
"Namjoon?"
Dudakları gerilirken gamzeleri belirginleşmiş ve ellerini omzuma yerleştirmişti.
"Hyung'a ne oldu?"
Yanaklarıma inen kızarıklığa engel olamayarak sağ ayağımı parmak ucunda döndürürken bakışlarımı yeniden zemine indirmiştim.
Namjoon benim ilk aşkımdı, ilk platoniğimdi, neredeyse her konuda ilkimdi çocukluğumuza kadar dayanan bir arkadaşlığımız vardı ancak ben her şeyi bir sene öncesine kadar mahvetmiştim.
Şimdi birden karşımda belirmesi ister istemez utanmama ve büyük bir pişmanlık hissetmeme neden olmuştu.
Lisenin ilk yılları duygularımı daha fazla içimde bastırılmış vaziyette bekleyemeyeceğim yıllardı, ergenliğimi zirvelerde yaşamış biriydim.
O zamanlar Namjoon'a karşı çok güçlü duygusal bir çekim hissediyordum ve bunu onunla da paylaşmıştım.
Namjoon ise bunun sadece ergenlik hormonlarına bağlamış ve beni nazikçe reddetmişti.
Hayatımın ilk reddedilişiydi ve ben fazlasıyla duygusal bir dönemden geçiyordum.
Biraz olsun pişman değildim ancak ondan uzaklastığım için kendimi hâlâ suçluyordum.
Jungkook çıkıp gelene kadar Namjoon'a karşı hâlâ büyük bir hoşlantı içerisindeydim ama şu sıralar Jungkook bana çok iyi geliyordu.
Zihnime doluşan bulanık hatıralar yüzümde küçük bir tebessüm oluşturmuş parmak uçlarım hissettiğim soğuktan dolayı uyuşmuştu.
Çenemde hissettiğim kemikli parmaklar ile kendime geldiğimde ona izin vermeden başımı kaldırmış ve sulu gözlerimi kahve gözlerine dikmiştim.
"Taehyung... konuşmak ister misin?
Dalgın bir şekilde Namjoon'u onayladığımda arkasını dönmüş ve büyük adımlarla kafetaryanın olduğu bölüme girmişti.
Arkasından koşarak onu takip ediyordum.Sonunda kafeteryanın oturma bölümüne geçtiğimizde diğer masalara olabildiğince uzak bir masaya yerleşerek konuşmasını bekledim.
Düşünceli görünüyordu, bakışları benim dışımda her yerde dolanıyor, üst dislerine alt dudağına geçiriyordu.
Sonunda sahte bir öksürükle dikkatini çekmeyi başardığımda dudaklarını aralamıştı.
"Tae bunu istemem ne kadar doğru olur bilmiyorum ama senden küçük bir yardım istiyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FUCK BUDDY•kth+jjk•
Fanficjeongook: kırk yıllık pezevengim böyle sağlam göt görmemiştim ;) tatahyung: pardon, yanlış kişiye yazdınız sanırım... jeongook: şu güzel götlü kim taehyung sen değil misin? tatahyung: tanrım... beni rahat bırak jungkook!! Femtae!