Bozuk Süt

385 19 11
                                    

Kıştan kalan boş sokaklarda yürüyordum yine. Soğuk havadan titreyen bedenim adım atmamda zorluk çıkarırken, sert ve acımasız olan ayaz bir tokat misali yüzüme çarpıyordu. Kulaklarımdan eksik olmayan kulaklıklarım tek dostum, şarkılardaki cümleler tek ailemdi...

Düşüncelerimle hiçbir zaman barışık olan bir adam olamamıştım. Hep beni boğarlardı içlerinde. Nefes alamazdım.

Soğuk kendini iyice hissettirirdiğinde gördüğüm ilk dükkâna girdim, ismine bile bakmadan. Meğerse lahmacun satan bir yermiş. Gerçi böyle bir yer olması beni memnun etmişti çünkü soğuktan uyuşan yüzüm sıcak havayla çözülmüştü.

Bir iki dakika ayakta kaldıktan sonra üzerimdeki bakışlara aldırış etmeden bir masaya oturdum. Müziğin sesini az biraz kısmıştım, garson ile bir iletişim problemine girmek istemediğimden. Burnuma gelen lahmacun kokularıyla karnımdan "gur" diye nidalar yükseliyordu. En son ne zaman böyle ses çıkmıştı sahi? Bağırsaklarımda bir problem olduğunda? Her neyse.

Daha sonra masama garson olduğunu tahmin ettiğim, yeni yetme, sivilceli bir çocuk geldi ve peltek diliyle "Hoş geldiniz, ne alırdınız?" dedi. Elimi cebime attım ne kadar param var diye. Baktığımda elime, bozuk altı lira gelmişti. Acıkmıştım ve o lahmacunu yemeliydim, yoksa karnımdan gelen seslerle Ankara'da büyük bir depreme sebebiyet verebilirdim.

İstifimi bozmadan "Lahmacun ne kadar?" dedim. Çocuk tek kaşını kaldırarak, "Beş lira efendim." demişti. Yüzündeki o ifade neydi? Aşağılama? Aman canım bana ne? Omuzlarımı silktim, "O zaman ben bir tane alayım." Dediklerimi not defterine yazdıktan sonra "İçecek alır mıydınız?" diye bir soru yöneltti bana. "Hayır istemiyorum." diye karşılık verdim.

Tam gideceğini düşünürken ekledi, "Salata? Sos?". Kuşkulu bir ses tonu kullanarak -ki bu beni bile şaşırtmıştı, ilk defa duymuştum bu sesi benden- "Parayla mı onlar da?" dedim.

"Hayır efendim, bizim ikramımız." dedi, gülümsedi ve ben dişindeki maydanozu o an fark ettim. Maydanozlar beni hep güldürmüştür, bu yüzden kahkahama engel olmadım. Lokantadaki bütün gözler beni bulmuştu bile. Bir dakikanın ardından kendime gelebildiğimde açıklama yapma gereği duyarak, "Maydanozlar beni güldürür de." dedim ve devam ettim. "Koçum sen bana bedava olan ne varsa getir. Ama sen bana bunları paket olarak getir, olur mu?" Çocuk tekrar gülümseyecek gibi olduğunda başımı aşağı indirdim. "Olur ağabey." deyip arkasını döndüğünde ona seslendim "Hey delikanlı!"

Çocuk arkasını geri döndüğünde umutlu gözlerle "Buyrun?" dedi. Bahşiş vereceğimi düşündüğüne dair bahse girebilirim ama neyse konumuz bu değil. "Gülüw Lahmacun adlı Wi-fi adresi size aitse şifreyi verir misin?" dediğimde suratında oluşan ifade, bahsi bana kazandırabilecek bir kanıt niteliğindeydi. "Söylüyorum ağabey, küçük harflerle 'birlahmacunagittigülüw1992' ." dedi ve bir şey eklemeden fırına doğru gitti. Şifre acıklıydı, terk edilişimi hatırlatmıştı bana.

Ah Feride, şimdi neden geldin ki aklıma?

Telefonumda denk geldiğim saçmalıklar bir nebze de olsa beni hastalıklı Feride sevgimi düşünmekten kurtarmıştı. Beş dakika sonra ise maydanozlu çocuk geldi elinde paketlerle. Ona parayı uzattıktan sonra "Kolay gelsin." diyerek çıktım oradan.

Sokakta yürümeye kaldığım yerden devam ediyordum işte. İki üç dakika sonra evim görünmüştü. Evime gitmeden önce karşıdaki bakkal Osman abiye gittim. Bir sigara istedim, borçlarımdan mırın kırın etse de babamın hatırıyla yine verdi bana bir paket. Daha sonra da apartmana yöneldim, bodrum katına indim ve anahtarlarımla kapıyı açarak içeri girdim. "Şıp şıp" sesleri geliyordu lavabodan. Demek yine sızdırıyordu musluk. Aptal musluk! Alt tarafı bi' su sızdırmayacaktı. Kalbim de böyleydi işte, bak yine Feride sızdı.

Lahmacunu paketinden çıkardım. Dolaptan da bozulmak üzere olan sütü. Sütü bardağa dökerken, katılığından bozulduğunu anlamıştım. Bu da farklı bir intihardı işte. Zehirleyecektim kendimi tıpkı Feride'nin zehirlediği gibi.

Yemeye başladım lahmacunu. Arkadan şarkı bas bas bağırıyordu "İnsan doğdum, yalnız ölüyorum!". Ağlamaya başlıyorum, hıçkırıkla birlikte birkaç kıyma da kaçıyor ağzımdan. "Feride" diye bağırarak ağzımdan dökülüyor ismi. Sonra bozuk sütü vücudum kaldıramadığından gözlerim kapanıyor ve en son duyduğum cümle "Durdurun arabayı, kusmak üzereyim." oluyor.

Bozuk SütHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin