Dolunay.

116 10 3
                                    

Dolunay parlıyordu gökte pırıl pırıl. Dünya'ya fazla yakın duruyordu. Dalgaların sesi de çok net duyuluyordu. Kim bilebilirdi ki güzel, parlak dolunayın, denizleri hırçınlaştırabileceğini? Belki de dünyanın kalbi denizlerdi, dünya dolunayı görünce kalbi titreşiyordu.

Manzara, düşünceler, gece... hoştu. Çok hoştu. Gözyaşlarım hoştu. Sigaram hoştu. Kalbimdeki de çok hoştu. Hatta en hoş olan o'ydu. Ama sorun şuydu ki o artık yoktu. Kalbimdeydi, evet, çok yakınımdaydı ama ona ulaşamıyordum. Sol göğsümün tam üstünde. Ama yok... Ona dokunamıyordum.

üzgünüm, gidiyorum.

İki kelimeyle veda edilebilir miymiş? Edilirmiş efendim, hem de çok fena edilirmiş. İki kelime, dokuz ünsüz, yedi ünlü, on altı harf, iki noktalama işareti... Neden yok. Sadece iki kelime. Onca sevgiye iki kelime...

Onu delicesine sevdiğimi biliyordu. Onu görmediğim zamanlarda çılgına döndüğümü de... Ama o, bırakın onunla konuşmama, onu görmeme bile müsaade etmeden gitti. Hâlbuki o da severdi beni. Niye gitti ki?

Çılgına dönerdim ben. Ama şimdi üzerimde garip bir sakinlik var. Ölümün sakinliği mi bu? Yoksa geri dönecek diye mi? Bilmiyordum. Onun beni terk etmek üzere çıktığı yolculukta öldüğünü nasıl bilebilirdim ki? Bilemezdim.

Yine bir gün meczup gibi ortalıkta geziniyordum. O yoktu. Yaşamın ne anlamı vardı ki? Zaten ben ölmüştüm. "Bir kere daha ölsem ne olur ki?" diye düşünüyordum. Sonra bir marketin gazeteliğinde bir haber gördüm.

"ANKARA - ESKİŞEHİR YOLUNDA FECİ KAZA!

Eskişehir'den Ankara'ya giden yolcu otobüsü şarampole devrildi. Kazada 20 yaşındaki Dolunay TOPRAK hariç kimsenin burnu bile kanamadı. Toprak'ın cenazesi memleketi Muğla'ya gönderildi."

Haberin altında devrilen otobüsün, ardından da güzel sevgilimin fotoğrafını gördüm. Ne hissettim, ne gördüm... hiçbiri aklımda net değil. Sadece saf acıyı hissettiğimi hatırlıyorum. Vücudumdan ruhum çıkmış gibi hissettiğimi, uzay boşluğuna karışmışım gibi hissettiğimi...

Sonra birden güç geldi bana. Koştum. Bir beygir gibi koştum. Güç benden çekildiğinde onların evinin önündeydim. Evden çığlıklar geliyordu, feryatlar yükseliyordu. Ama hiçbiri onu geri getirmiyordu.

İçeri girdim. Annesi beni severdi, beni görünce daha çok ağladı. Sonra sarıldı, daha da çok ağladı. İzin istedim onu görmek için. İzin verdiler. Odasına koymuşlardı benim ışığımı. Ne cılız bir ışığa dönüştürmüştü bu yaşananlar onu. Olsundu, o benim ışığımdı hâlâ.

Üzerinden iki ay geçmişti ölümünün. Kimse bilmiyordu neden kimseye haber vermeden gittiğini, neden onu bir otobüs kazasında bulduğumuzu. Ama ben bugün öğrenmiştim. Ölümünün ikinci ayında öğrenmiştim. Bugün ondan bana bir mektup gelmişti. İlk gördüğümde çıldırmıştım. Akıl sağlığımı da onunla yitirdiğimi sanmıştım. Ama sonra bir öğrendim ki bu mektup, zaman ayarlı bir mektupmuş. Yani bugün ulaşmasını o istemiş.

"Sevgilim... Seni özledim. Çok özledim ama dönemem artık ben. Gelemem ben sana, gelemem ben. Öperim seni, sana doyamam ben. Bu nedenle yapamam işte, anlıyorsun beni değil mi?

Ben nereye mi gidiyorum şimdi? Bilmiyorum. Şu an Eskişehir'deyim işte. İki ay sonra ulaşacak bu mektup sana. O zaman nerede olurum hiç bilmiyorum. Öyle rastgele gidiyorum bir yerlere. İnsanlarla tanışıyorum yavaş yavaş. Bazen onlardan çalıyorum da bir şeyler.

Neden mi yapıyorum bunları? Neden mi gittim ben? Bilmiyorum. Aslında biliyorum ama küçümsemenden korkuyorum. Her neyse, ben senin Dolunay'ınım. Sen böyle yapmazsın.

Bir gün bir kitap okudum ve bütün hayatım değişti.* Bir melek arıyorum ben, yaşamın anlamının anahtarı olan bir melek. Orhan Pamuk diyor, yolculuklarda bulabilirmişiz onu. Sonunda ölüm olması çok ihtimal. Zaten Pamuk da diyor, ölürken gördüm meleği...

Sana bunları söylemedim çünkü seni peşimden sürüklemek istemedim Asrın. Biliyorum, söylesem geleceksin sen de peşimden. Ama ben senin ölmeni istemiyorum. Bencilim ben. Senin acını yaşamayı istemiyorum.

Şimdi senin özleminden isteklerimin aksini söyleyeceğim sana. Benimle gelmek ister misin?Hayatın anlamını beraber bulmak ister misin?

Mektup ulaştıktan bir hafta sonra tekrar yazacağım, adresi de vereceğim. Cevabını sabırsızlıkla bekliyorum Asrın. Seni seviyorum. bunu biliyorsun değil mi? <3

Sevgilerle, Dolunay."

Kaç kere okudum mektubunu bilmiyorum ama, gözyaşlarımdan artık okunamaz hale geldiği çok belliydi. Sorun değildi, ezberlemiştim ki.

Ona söyleyemedim. Ona, onun meleğin ta kendisi olduğunu söyleyemedim. Ona hayatın anlamının anahtarı olduğunu söyleyemedim.

Gözyaşlarımı sildim. Elimdeki otobüs biletine baktım, yarım saat sonra kalkacaktı. Denize sırtımı döndüm. Otogara gidiyordum.

On üç dakika sonra otogardaydım. Elimdeki biletime tekrar baktım, peron 14'teymiş otobüs. Yürüdüm. Otobüs eski bir otobüstü. Kaza şansı yüksek olan bir otobüs. Bindim. Van'a gidiyordum. Ya da ona. Her neyse işte, gidiyordum. Aileme ben de bir mektup bırakmıştım Dolunay gibi. İki kelimelik.

üzgünüm, gidiyorum.

Mezardayken okuyabilirler miydi bilmiyorum ama içim daha rahattı böyle. Otobüs hareket etti. Kulaklığım takılı, şarkılar çalıyordu. Hüzün dolu, Dolunay dolu şarkılar...

Dışarıyı seyrediyordum, Dolunay gibi akıyordu. 94. şarkımda, yolculuğumun altıncı saatinde yağmur bastırdı. Otobüs birden sağa sola hareket etmeye başladı. Sonra biz de Dolunay'ın otobüsü gibi şarampole yuvarlandık.

94. şarkım,"ölsem yeridir"di. Hangi şehirdeydim, bilmiyordum. Bilincim kapanıyordu. Galiba ölüyordum. Karşımda Dolunay belirdi. Son nefesimle güç bela "Melek sensin!" dedim. Dolunay bana yaklaştı, elimden tuttu ve kaldırdı beni. Ayağa kalktığımda yerdeki bedenimi gördüm. Karnımda büyük bir cam parçası vardı. Sonra kendimden döndüm yüzümü, Dolunay'a baktım. Gülümsüyordu. Ben de ona gülümsedim. Sonra el ele uçmaya başladık.

"MUĞLA - VAN YOLUNDA FECİ KAZA!

Muğla'dan Van'a giden yolcu otobüsü şarampole devrildi. Kazada 22 yaşındaki Asrın Meriç, 43 yaşındaki Tolga Aral, 2 yaşındaki Melek Öz ve 38 yaşındaki annesi Meral Öz hayatını kaybetti. 4'ü ağır 9 yolcu da yaralandı."

*Orhan Pamuk'un Yeni Hayat adlı romanından.

Bozuk SütHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin