Uyandığımda her şey bambaşkaydı. Gözlerimi kapattığımda yumuşacık yastıklarımın, incecik, rüzgarla hafif hafif savrulan siyah tüllerimin arasındaydım. Odam tam korku kitaplarında anlatılan dekorasyondaydı. Koyu renk duvarlarım, koyu kırmızı renk abajurum, kahverengi uzun anahtarlı dolabım, boydan yuvarlak bir aynam, dolabım ile takım makyaj masam, başları sivri yatağım ve odaya ürkütücülük katan duvar mumlarım vardı. Ama şuan tamda hayalimdeki yerdeydim.
Odanın duvarları tahta, karşımdaki pencerenin soğuk rüzgarıyla uçuşan koyu kırmızı kalın perde, perdenin ardından gözüken demir parmaklıklar, benim dolabıma benzer bir dolap, kırık bir ayna, işlemesi göz kamaştıran bir askılık ve yarıya kadar açık kocaman derin desenli tasarımcıların bile bu denli yapamadığı bir kapı.
Gerçekten neredeyim hiç bilmiyorum fakat buranın hayalimdeki ev olduğu kesindi. Dışarıdan gelen rüzgâr ve tipi sesi beni korkutuyordu. Camı kapatmak için doğrulmaya yeltendiğimde her yerimin ağrıdığını farkettim, kaç saattir burada yatıyorum ben?
Camı kapatmak için pencerenin yanına gittim kola uzandığımda örümcek ağıyla kaplı olduğunu fark ettim, uzun zamandır buraya el atmadıkları belliydi. Düşüncelerimin içinden beni gıcırdayan kapı sesi ayırdı. Kapıya baktığımda bir şey göremedim fakat kalbimin delice atışını kulaklarımda hissedebiliyordum. Gerçekten de neredeydim ben? Kaçırılmış olabilirdim ama neden beni kaçırsınlar ki orta derece geliri olan memur kesimde yaşayan bir aileydik. Tamam korku temalı dekore edilmiş bir odam olabilirdi ama bunu yapmaları için 2 sene boyunca eve takdir götürmüştüm ve babam neyse ki sözünü tutmuştu, e yani bir evin bir çocuğuyum isteğim ne kadar da saçma olsa yapmışlardı. Diğer çocuklar tablet, telefon gibi şeyler isterken ben kendi odama bunu yapmalarını istemiştim.
Kapıdan dışarı çıktığımda geniş bir koridor çıktı karşıma etrafı inceledim burası gerçekten harika dekore edilmiş, bunu yapanla tanışmak istiyorum fakat önce neden burada olduğumu öğrenmeliyim yoksa birazdan 10 yaşında bir çocuk gibi çömüp ağlayacağım, kimse o halimi görmek istemez tabii burada birileri varsa.
"Kimse yok mu?" diye seslendiğimde sesimin korkunç derecede titrediğini fark ettim, bu kadar korktuğumu bilmiyordum kendi sesimi böyle duymak beni daha da telaşlandırdı. Yürürken bastığım her adımda tahtalar gıcır gıcır ediyordu, etraf rutubet kokuyor, geçtiğim her yerden örümcekler çıkıyordu, tabii yürürken arkama bakmayı ihmal etmiyorum bu iş hikayelerdeki kadar kolay değilmiş cidden, her okuduğumda "Ben olsam yorganın altına girer kıpırdamazdım." diyordum ama bu iş cidden öyle değilmiş öğrenmem gereken şeyler var ve yorganım da yok.
Etraftan gelen rüzgar sesi, evin uğultusu, gıcırdayan tahtalar, aşağıdan gelen çan sesi, kırık lambalar, duvarlardaki tırnak izleri, vücudumda hızla dolaşan kan, kulaklarımda hissettiğim kalp atışlarım, aklımda dönen bin bir senaryo, 7 de durmuş bir saat.
Duvardaki eski tabloları inceleyerek ilerlerken koridorun solunda bir şeylerin hareket ettiğini gördüm, nasıl bir cesaretse tekrar "Kimse yok mu?" diye ortalığa seslendim ama yine cevap veren olmadı. Sol tarafa doğru yürüdükten sonra bu sefer sağ tarafta odaların birinde bir kıpırtı gördüm "KİMSE YOK MU?" cevap yok. Yavaş ve temkinli adımlarımla koridorun sonuna geldiğimde yarısına kadar dar camları olan iki kanatlı, cereyanda kalmış ileri geri gıcırtıyla sallanan bir kapı karşımda duruyordu. Camdan kendi yansımamı görebiliyordum, saçlarım tamamen benliklerini kaybetmiş haldeler sanki günlerdir duş almamış gibiyim, kapıyı tek elimle itip ardına baktığımda daire şeklinde inen tahta korkuluklu merdivenle karşılaştım. Aşağısı gözükmüyordu merdiven bi hayli uzun gibiydi, ilk merdivene korkuyla ayak bastım beni taşımamasından korktum fakat buraya tek başıma gelmiş olamazdım demek ki merdiven iki kişiyi taşıyacak kadar sağlamdı. Merdiveni yarıladığımda 3 kez tık tık tık sesi duydum. Arkamı döndüğümde bir çocuk eli camda, sırıtarak bana bakıyordu.