"Ben özelim. Aynı sen gibi."
▼
"N-Ne? Bende mi ölüyüm? Yoksa sen mi ölüsün? İkimiz de mi ölüyüz? Öldüysem ne zaman öldüm? Burunsuz öldürmeyecek miyiz demişti hala yaşıyor olmalıyım o zaman? Peki—"
"Kes" dedi.
Nasıl bu kadar net ve her şeyin hakimi olabilecek bir sese sahip olabiliyordu? Aklım milyonlarca soru ve içime bin türlü sıkıntı doldu, ya öldüysem annemle babam ne yapacaktı? Hani ölünce yukarıdaki hesap kitap olaylarına maruz kalıyorduk? Artık kendime soru sormayı kesmeliyim bence çünkü adını bilmediğim bu çocuk hiçbir sorumu cevaplamaz ve ben sorularımda daha çok boğulmak istemiyorum; oturup soru sormak için uygun bir fırsat bekledim, belki daha sakin bir anını yakalamalıydım; tamam bu çocuk sürekli sakin. Anahtarlı dolabın içinden beyaz bir havlu çıkardı yatağımın yanına koydu "Bu senin, banyon da şurada." diyerek odanın içindeki kapıyı işaret etti. "Duş al, biraz dinlen sonra konuşacağız." dedi ve odadan çıktı.
Bakır rengi küvete uzandıktan sonra etrafımı incelemeye başladım; şuan bu odadaki çağdaş olan tek şey küvet ve duş jelleri en azından bunlar vardı. Nasıl bu kadar rahat uzanıp kendimi suyun sıcaklığına teslim edebiliyordum? Burunsuz gelip boğazımı kesebilirdi? Ya da bunların hepsi bir tuzak suya elektrik verip beni öldürüceklerdi? Hayalimdeki evde yakışıklı bir çocukla ölüm korkusuyla boğuşuyorum cehennemim mi cennetim mi anlamadım? Duşumu bitirip eski kıyafetlerimi üzerime geçirdikten sonra etajerin üstündeki tarakla saçlarımı taradım, çıplak ayaklarımla kapıya yöneldikten sonra korkarak kapının arasından etrafı kolaçan ettim temiz olduğunu anladıktan sonra yavaş yavaş merdivene yöneldim odaları tek tek geçerken uyandığımda bulunduğum odayı gördüm, oda boş değildi içeride o vardı. Kapıyı tıklatıp sempatiklik yapmak istedim fakat beni takmadı arkası dönük bir şekilde sadece oturuyordu. Ürkek adımlarla yanına gittikten sonra "Konuşacak mıyız?" diye sordum.
"Evet" dedi ve yatağın üstüne oturdu. Suratı son derece ifadesizdi bu ifadesizlik daha çok ürkmeme sebep oluyordu.
"Neden buradayım?"
"Önce beni dinle sonra sorularını sorarsın" dedi, tamam dercesine kafamı salladım ve derin bir nefes alarak sözlerine başladı.
"Bulunduğun evde ruhlar var, sen ölü değilsin bende ölü değilim ikimizinde özel yetenekleri var o yüzden burada tutuluyoruz. Bu evde seni kıskanan dişi ruhlar olabilir hatta erkek ruhlar bile olabilir çünkü yeteneğin senin gibi saf bir kız için fazlasıyla büyük. Başkanın ve yardımcılarının emirlerine uyulur burada, onlar sana git diyene kadar burada yaşamaya devam etmek zorundasın."
Duyduklarım karşısında şok oldum. Ruhlarla aynı ev mi? Tamam bunu çok hayal etmiştim bu yüzden kabullenmem kolay olabilir fakat bu iş ciddiydi; Benim ölü olmamam iyi haber fakat şimdi ne olacaktı? Ağlamamak için başımı sakladım fakat gözyaşlarımı tutamadım bu görüntüyü görmemesi için dua ettim. Ne zaman gideceğim belli değildi, şimdiden annemi babamı özlemiştim ve bu çocuk başkanlardan filan bahsediyordu. Yaklaşık 10 dakikadır başımı saklar bir vaziyette iki büklüm duruyordum kendimi toparladım ve başımı kaldırıp ona baktığımda acı çeker bir yüz ifadesiyle bana bakıyordu, sanki canı benimkinden fazla yanıyor gibiydi, belki de o yıllardır buradaydı. Bir şeyler söylemem lazım yoksa onu birdaha yakalayamazdım ve başım belaya girerse evdeki tek yardım isteyebileceğim kişinin kim olduğunu öğrenmem gerekiyordu.
"Adın ne?"
"Cüneyt"
"Bende Edis, memnun oldum" dedim elimi uzatıp gözlerimdeki acı kalabalığını ortadan ikiye yarıp meydana çıkamaya çalışan gülümsememle.
"Neden o gün o kafeye gittin?" dedi. Sorusu karşısında gözlerim gözlerine kenetlendi
"Hangi kafe?"
"Yaşlı bir adamın elini bırakmadığı kafe" dediğinde şok oldum, o gün neler olduğu birden ağaçtan kafama palamut düşmüş gibi kafama dank etti. Ahmet'le buluşmak için bir kafeye gitmiştim yine her zamanki gibi geç kalmıştı. Bende sıkılıp sıcak çikolata içmeye karar vermiştim; etrafta garson göremeyince sipariş vermek için kasaya gittim ve kasada yaşlı, kirli sakallı, güler yüzlü bir adam "Yine bekleriz" diyerek paramın üstünü uzatmıştı, tam alırken birden surat ifadesi dondu gözlerimin içinde bir nokta seçti ve elimi kavradı. Neler olduğunu anlamamıştım fakat adam tüm gün beni izlemişti bende rahatsız olup kafeden kalkmıştım.
"Nereden biliyorsun?"
"Seni orada buldular. Başkanlar bazı ruhları yaşayanların arasına katar ve özel yetenekleri aratırlar, o yaşlı ihtiyar kasiyer olarak çalışıyor parayı uzatırken elleriniz temas etmiş ve dokunduğun noktadan itibaren ihtiyarın vücudunda çiller dağıldığı, donan kanının ısındığını fark etmiş"
"B-Ben ne diyeceğimi bilmiyorum, sadece—"
"Erkek arkadaşınla buluşmaya gitmiştin." Bu çocuk bana trip mi atıyor?
"E-Evet"
"Korkunca mı yoksa heyecanlanınca mı kekeliyorsun?" dedi yarım ağız dalga geçercesine bir sırıtışla
"Bilmiyorum"
"Bu evdeki herkes seni tanıyor Edis, kendini korumalısın"
"Ne yapabilirler ki?" Cevap vermedi. Sadece suratıma, acır bir ifadeyle bakmaya devam etti.
"Peki sen nasıl geldin buraya?"
"Uyandığımda buradaydım" dedi ve ayağa kalktı. Gideceğini anladığımda kendimi kapının önüne attım gitmemesi için barikat kurdum, ondan başka kimsem yoktu bu evde ve ona ihtiyacım vardı gitmesine izin veremezdim
En şirin gülümsememi yüzüme yerleştirerek "Benimle biraz daha vakit geçirir misin?" dedim, gözlerime donuk bir ifadeyle baktı ve "İşlerim var" dedi. Daha fazla yüzsüzlük yapamazdım tabii ki önünden çekildim ve gitmesine izin verdim. Ya şimdi ne yapacaktım? Odama doğru yol alıp kimseyle karşılaşmadan uslu uslu oturmayı düşünüyordum fakat işler her zaman istediğim gibi gitmiyordu odama vardığımda yaşlı, kirli sakallı bir adam yatağımın üzerinde oturmuş pis bir sırıtışla bana bakıyordu. Bu ihtiyarın ta kendisiydi.