Bu bölümde biraz gecikme olduğu için özür dilerim, bazı sıkıntılarım yüzünden yazamadım. Keyifli okumalar ♡
Pisce sırıtarak "Günaydın küçük kız, merak etme, başkanın mekanına yaklaşık" dedi.
▼
Kaçırıldığımı anlamam başkanın adını duyduktan sonra pek uzun sürmedi, hemen kapının koluna yapıştım ama kitliydi, araba fazlasıyla hızlıydı ama umrumda değildi yine de atlardım. Ya başkanın yanına gidip ölecektim ya da aşırı hızlı bir arabadan atlayıp ölecektim, araba tercihim. Cüneyt'e ne olmuştu? Omzunda uyuyakalmıştım, ya bunların hepsi bir plansa? Hayır Cüneyt böyle bir şey yapmazdı. Camları yumruklamaya, çığlıklar atmaya başlamıştım bile.
"Beni çıkar buradan! Başkanın yanına gitmek istemiyorum!" bağırmanın ve çığlık atmanın bir halta yaramayacağını anlayıp biraz sessiz kaldıktan sonra plan yaptım ve şoför koltuğunda oturan siyah kabarık saçlı aynı renkte sakalı ve bıyığı olan eli yüzü düzgün ama pekte yakışıklı olmayan geniş omuzlu, gri tşörtlü oğlanın saçlarına elimi geçirip yana doğru çektim oda direksyon hakimiyetini kaybedip bana küfürler saçarak, zikzaklar çizerek arabayı yolun kenarına park etti. Arabadan hızla indi ve kapıyı sertçe kapattı bende fırsat bilip kapının koluna yapışmıştım ki beni iki kolumdan tutup elimi kalın halatla bağladı. O kadar güçlüydü ki tek eliyle tuttuğu bileklerimi hareket ettiremiyordum, ellerimi arkamdan bağlayıp sol tarafımdaki emniyet kemerini kilitleyecekken eğildiği anda boynunu ısırdım ve eş zamanlı olarak yüzüme bir tokat atarak "Orospuluk yapma adam akıllı dur" dedi. Bunu söylerkenki sesindeki donukluk ve attığı tokatın etkisiyle on saniye kadar kendime gelemedim. Elindeki diğer halatı boynuma yaklaştırmaya başlayınca şaşkınlıkla bakakaldım, hala şoktaydım yediğim tokatın etkisi geçmemişti. Halatla boynumu koltuğun kafa kısmını tutan demirlere bağladı, direnmeye çalıştım fakat eliyle suratımı ittiği için hiçbir şey işe yaramadı, artık boynumu hareket ettiremiyordum koltuğa gerçek anlamda yapışmış haldeydim.
Şoför koltuğuna tekrar geçti ve arabayı çalıştırdı, aldığı virajlar, köpek yüzünden yaptığı ani fren boynumun aşınmasına ve nefesimin kesilmesine neden oluyordu. Kahretsin ki yoldan tek araba bile geçmiyordu, biraz daha gittikten sonra arabayı durdurdu. Ağaçların arasında, gayet sakin gözüken ahşap bir eve gelmiştik, boynumu ve emniyet kemerimi çözdü eve doğru yürümeye başladık. Hiçbir çabamın işe yaramayacağını bildiğim için zorluk çıkarmadım, başımı öne eğdim ve yürümeye devam ettim. Siyah sakallı adam kapıyı çaldı, zil sesi o kadar yüksek sesli ve ürkütücüydü, etraftaki kargalar sesten sonra çirkince öterek dallardan sürü halinde uzaklaştılar. Artık kargalarda yoktu, tamamen yalnızdım. Kapıyı yüzünü tam seçemediğim bir adam gıcırtıyla açtıktan sonra içeriye geçtik, burası kapkaranlıktı ve gördüğüm hiçbir şeyi seçemiyordum; kapı örtüldükten sonra artık sadece şekil olarak gördüğüm eşyalarıda tamamen göremez oldum. İçerisi oldukça serindi, bi yerlere çarpmaktan korktuğum için olduğum yerde kaldım. Tek işittiğim bir adamın adım sesleriydi, sesler zihnimde rugan, siyah bir erkek ayakkabısını canlandırıyordu. Ne taraftan geldiğini anlamadığım hoş bir ses "Edis" dedi. Bu ses fazla tanıdıktı, hemde çok fazla, bu ses başkanın sesiydi.
"Efendim" dedim ürkek ses tonumla
"Yaramaz çocuğumuz seni elimizden almaya çalışıyordu az kalsın, seni zor kurtardık." dedi. Yaramaz çocuk? Cüneyt mi? Neden beni onun elinden kurtarsınlar ki?
"Cüneyt nerede?" dedim keskince, yine sinirlenmiştim.
"Bilmem, nerde ki?" dedi ciddi miydi dalga mı geçiyordu anlayamıyordum göremediğim için, tabiikide dalga geçiyordu beni onun yanından onlar almıştı. Hiç beklemediğim bir anda ışıkları açtığından gözlerim karanlığa alışmış olacakki bir süre kirpiklerimi yukarı kaldıramadım, bir yandan etrafıma bakmak istiyor bir yandan da gözümdeki yanmayla başa çıkmaya çalışıyordum. Gözlerimi ovuştururken genişce bir sandalyenin üzerinde oturmuş bir oğlan görüyordum fakat seçemiyordum, ilk aklıma gelen tabiiki Cüneyt oldu. Gözlerim alıştığında boş bir evde olduğumuzu gördüm burası evin holü olmalıydı ve sadece yukarı çıkan tahta merdivenler vardı, merdivenin yanında da garip bir sandalyeye bağlanmış baygın haldeki Cüneyt. Sandalye bir yerlerden çağrıştırıyordu, "Yeşil Yol" filminde gördüğüm sandalye gibiydi, elektrikli sandalye miydi o? Şaka olsun. Hangi devirde yaşıyorduk be? Fal taşı gibi açılmış gözlerimle Cüneyt'i ve sandalyeyi inceledikten sonra arkamdaki kapıya döndüm, siyah sakallı şoför beni kapıda bırakmıştı anlaşılan. Başkan tamda tahmin ettiğim gibi siyah rugan ayakkabılarıyla ve siyah takım elbisesiyle odadaki sandalye dışında tek eşya olan plak çaların yanına gitti, hafif ritimde yabancı bir klasik müzik açtı ve yanıma yaklaştı, avuç içi yukarı bakacak şekilde elini uzattı, hafifçe eğildi.
"Bu dansı bana lütfeder misiniz?"
Tam anlamıyla kan beynime sıçramıştı. Bir adım geriye gittikten sonra sakince benim için iki adım sayılacak kadar büyük adımıyla yanıma geldi "Elimizde iki can ve bir ruh var, ya iki ruh olur" dedi ve Cüneyt'e baktı "Ya da iki can olmaya devam eder fakat bir canın yeri değişir" dedi ve gözlerime baktı. Ona bir şey yapmasına izin veremezdim, onun hayatta kaybedecek bir şeyi yoktu fakat o benim canımı kurtarmıştı şimdi sıra bendeydi. Gözlerimden tek damla yaş düşerken "Cüneyt'e dokunma" dedim tıslayarak. Belimi sıkıca kavradı tek eliyle elimi kavradı, güçsüz ellerimden birini kendi beline yerleştirdi ve diğer elimlede dans pozisyonundaki hali aldık. Adam o kadar soğukkanlı duruyordu ki sanki hiçbir şey olmamış gibi dans ediyordu. Vücut direncim gittikçe düşüyordu, nefes almalarım zorlaşıyordu, çiller başkanın vücudunda yayılmaya başlamıştı, o hala hiçbir şey olmamış gibi dans etmeye devam ediyordu. Bedenim kollarının arasında resmen sürünüyordu bacaklarım vücut ağırlığımı kaldıramayacak kadar dirençsizdi ve gittikçe yığılıyordum, bacaklarım bedenimi taşımaktan istifa ettiğinde tamamen ağırlığımı başkana vermiş haldeydim, acınacak durumdaydım, kan gittikçe damalarımdan çekiliyordu, kollarım omuzlarıma kadar uyuşmuştu. Müzik sesi boğuklaşmaya başladığında artık her şeyin bittiğinin farkına vardım, bir daha ailemi görme şansım hiç olmayacaktı, Cüneyt'i umarım kurtarmışımdır. Göz kapaklarımı zor bela hafif aralayıp başkana baktığımda yüzünde mutlu bir gülümseyiş ve suratının tamamını kaplayan çilleri gördüm. Son kez nefesimi dışarıya bıraktım, karanlığın bedenimi götürmesine izin verdim.
▲
Medyada siyah sakallı adam var. Vote vermeyi unutmayın ★★★ Yorumlarınızı bekliyorum ♡ Sizce Cüneyt'e nolucak?