"Bakın, melez olmayı ben istemedim."
Kitabı ilk elime aldığım günü hatırlıyorum... İlk kez bu satırları okuduğum zamanı... En başında anlamıştım... Farklıydı bu kitap. Okumaya devam ettikçe, Riordan'ın sözcükleri arasında kayboldum. Gözlerimin önünde, ezik ve sıradan birisi gibi görünen Percy Jackson'ın bir kahraman oluşunu izledim. Okumak gibi değildi bu... Rick sözcükleri o kadar ustaca kullanıyordu ki, okurken Percy'nin Minotor'la savaşmasını izler gibi oluyordum... Percy'nin hislerini ben de hissedebiliyordum. Sally gittiği için ben de Percy'yle kızdım ve üzüldüm. Kıvırcık'ın satir olduğunu öğrendiğimde, ben de Percy'yle şok oldum. Ama devam ettikçe, Percy'nin anlamadığı bir şeyin farkına vardım... Pervy ve Annabeth'in arasındaki ilişki... Çok özeldi. Bunun dışında kitabı okurken kendi duygu düşüncelerimi Percy'ninkilerden ayıramadım. Percy... Pervy adeta beni kendisiyle birlikte önce Yancy Akademisi'ne, sonra Melez Kampı'na, ardından da... Ardından da gittiği her yere sürüklemişti. "Şimşek Hırsızı"nı bitirdiğimde artık biliyordum. Percy, Annabeth ve diğerleri özeldi, bu kitap özeldi, bu seri özeldi... Ben özeldim. Çünkü en eziklerimiz ve en popülerlerimiz; en fakirlerimiz ve en zenginlerimiz... Farkımız yok bizim...
Herkes şu an ne olduğuyla veya bir zamanlar nasıl olduğuyla değil, kendisine nasıl bir yol çizmek istediğiyle yargılanmalıdır.
Şimşek Hırsızı'nda, Rick Riordan ve Percy bana bunu öğrettiler. İşte bu yüzden, benim için Şimşek Hırsızı hep, en özel kitap olarak kalıcak. Bana özel olduğumu öğrettiği ve bu koskoca dünyaya dalmamı sağladığı için..."Bakın, melez olmayı ben istemedim."
-Percy Jackson-"Diğer çocuklar şakalaşıyor, tatil planlarını anlatıyordu. Bir tanesi İsviçre kırlarında gezintiye çıkacaktı. Diğeri bir ay boyunca tekneyle Karayipleri dolaşacaktı. Tamam, hepsi benim gibi eli suça bulaşmış çocuklardı ama zengin suçlu çocuklardı. Babaları yönetici, büyükelçi veya ünlü kişilerdi.
Bense hiç kimse soyundan hiç kimseydim."
-Percy Jackson-
(İlk bu satırları okuduğumda çok üzülmüştüm ama şimdi bunu oluduğumda içimden Sen öyle san, Percy demeden edemiyorum.)"Neee? 'Sen' mi dedin sen?"(Percy)
"Hayır demedim. 'Birisi' dedim."(Kıvırcık)
"Ama 'sen' demek istedin. Ben yani."
"Bak, 'herhangi birisi' yerine 'sen' dedim. Sen, sen değil.""... Bir de yüzüne aşina olduğum sakallı bir adamla sarı saçlarıyla bir prensese benzeyen hoş bir kızın endişeli bakışlarını görüyordum. Her ikisi de bana doğru eğilmişti. Kız şöyle dedi: 'Bu o. Bu o olmalı.'
'Sus Annabeth,' dedi adam. 'Bilinci hala yerinde. Onu içeri götür.' "
(İlk karşılaştıkları sahne :3)"Elimdeki Minotor boynuzuna şöyle bir baktı, sonra başını bana çevirdi. Şöyle diyecek zannediyordum: Bir Minotor öldürdün ha! Vay be, muhteşemsin! veya buna benzer şeyler işte.
Bunun yerine şöyle dedi Annabeth: "Uyurken ağzından salyalar akıyor."
(Ever, çok romantik, biliyorum :3)"Bak, gök gürlemeden söyleyenileceğimiz bir şey var mı?"
-Percy Jackson-"Thalia'nın ruhudur vadinin sınırlarını koruyan. Bu nedenle o tepeye Melez Tepesi denir."
-Kıvırcık-"Babam?" diye sordum, tamamen şaşkınlık içindeydim.
"Poseidon," dedi Kheiron. "Yeri sallayan, Fırtına Getiren, Atların Babası. Selam olsun Perseus Jackson. Deniz Tanrısı'nın Oğlu."Kehanet:
Batıya gideceksin, geri dönen tanrıyla yüzleşeceksin.
Çalınanı bulacaksın, selametle iade edeceksin.
Dost bildiğin ihanet edecek sana.
Ve en çok önemsediğini kurtaramayacaksın sonunda.Multi Hakkında:
Eveet... Multi'de gördüğünüz (daha doğrusu göreceğiniz, henüz koyamam) benim Şimşek Hırsızı'mdır. Kendisinin sayfaları yıpranmış, kapağındaki "Şimşek Hırsızı" yazısıysa biraz silik. Ama o benim için herhangi bir kitabın olup olabileceğinden çok daha güzel. Çünkü, ben ilk onun sayfalarında keşfettim Melez Kampı'nı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MELEZLERDEN HİKAYELER
FanfictionPercy, ateşin başındaki yüzleri teker teker süzdü. Reyna, Nico, Annabeth, Leo, Jason, Hazel, Piper, Frank -hatta Kalipso. Uzun bir zaman sonra, hepsi de kendi hikayelerini anlatmaya hazırlanıyorlardı. Kamp ateşi yüzünü turuncuya boyarken, Leo gülüms...