SORGU

9 2 0
                                    

Savcı, yorumda bulunmasa da suçladığı kişinin neredeyse suçsuz olduğundan emin bir şekilde dinliyordu herkesi. Elbette bunu belli etmeden yapıyordu. Alize, kocasının suçsuzluğunu ispatlamak için çırpınıyordu. Bir kadının kocasını savunması normaldi elbette. Ama bu kadının gözlerindeki kararlı ifade pek rastlanan türden değildi. Yine de iddia makamı olduğunu unutmadan devam etti sorguya.

“Kayınpederiniz kendi ruhsatlı silahı ile öldürülmüş. Yani o silahı ele geçirebilecek biri bu cinayeti işledi. Buna ne diyorsunuz?”

“Ne diye bilirim? Biri o silahı ele geçirmiş olabilir. Hep yanında mı taşırdı bilmiyorum. Bildiğim tek şey aile çok fazla kapalı kapılar ardında yaşamıyor. Çok yakın akrabalar ve sıkı dostları hep evde. Daimi olarak da iki hizmetli var. Bazen de yardıma gelen görevliler oluyor. Bu soruları eşi daha doğru yanıtlar sanırım.”

“Eşine de sordum elbette. Siz eşinizin silahını en son ne zaman gördünüz?”

“Eşimin silahı mı var? Hiç görmedim sayın savcı.”

“Demek ki eşler her şeyi bilemeyebilirmiş!”

“Haklısınız elbette ama şöyle bir fark var. Biz evleneli henüz bir hafta oldu. Yine de şunu çok rahatlıkla söyleyebilirim. Birlikte olduğumuz zamanlarda belinde tabancayla gezmediğinden eminim.”

“Kocanızın saldırgan tavırlarını gördünüz mü hiç? Babası ile daha önce de araları bozukmuş.”

“Agresif biri değil. Çatık kaşlarını iş ortamında sergiliyor bir de şey...” Ne diyeceğini fark edince susmuştu. Savcı onun susmasına farklı anlamlar yükleyince “Neden cümlenizi tamamlamıyorsunuz?” diye sordu. Alize kızardığını hissediyordu. Söylediklerini yazan polise baktı, sonra savcıya döndü “Bunların tutanakta olması şart mı?” diye sordu. Savcı, polise bakınca memur yazmayı durdurdu. Alize konuşabileceğini anlayınca daha da kızararak devam etti. “Biz tanıştığımızda da agresifti. Sonradan öğrendim, beni kıskandığı için öyleymiş. Şu an o ilk tanıştığım adamın gölgesi bile yok.” sözlerini bitirdiğinde savcının dudaklarını ısırdığını ama ifadesini zapta geçiren polisin sesli sesli güldüğünü duydu.

“Bu muydu söyleyemediğiniz?” dediğinde sesinde gizlediği gülmenin tınıları vardı.

Alize o kadar da utanılacak şeyler olmadığını fark etse de kocasının o özel hallerini paylaşmaktan çekindiğini söyleyince polis de savcı da sesli gülmeye başladılar.

“Bunları ifadeye eklemeyeceğiz ama Hiçbir kadın kocasının o hallerinin yazılı belgesini kaçırmak istemez sanırdım.” savcı artık neredeyse dalga geçiyordu. Onun rahat tavrı Alize'yi de rahatlatmıştı.

“Ben biliyorum başkası bilmese de olur. Kocamı kimseye kaptırmaya niyetim yok.” dediğinde bu kez kendisi de gülümsüyordu. Ortam daha da rahatlamıştı. Sorulara ve yanıtlarına geri döndüler. Baba oğlun ilişkisini yineden anlatmaya başladı.

“Babası ile olan sorun da büyük değildi. Bir gece önceki konuşmamızı da anlatmıştım size.”

Savcı birkaç soru daha sorduktan sonra “Aksi ispatlanırsa? Ya kocanız suçlu ise? Bu durumda fazla gözü kapalı davranmıyor musunuz? Belki o gece ile ilgili anlattıklarının tamamı yalandı?” dedi.

Alize, duyduklarına inanamadı. “Kocam suçsuz. Bunun aksini aklımın köşesinden bile geçirmem. Siz aksini ispatlamaya uğraşın. Ben de suçsuzluğunu ispatlayayım!” İddialı sözlerini nasıl yerine getireceğini bilmiyordu ama yapacaktı. En azından deneyecekti. Az önceki sıcak savcı yerini yine işini yapan yetkiliye bırakmıştı. Alize bunu anlasa da rahat konuştuğu savcıyı tercih ediyordu.

Savcının odasından çıktığında, Ilgın’ı kendilerini getiren sivil polis ile konuşurken buldu. Polisin bakışlarının anlamını çözmek için çok uğraşmak gerekmiyordu. Beğenisi uzaktan bile anlaşılıyordu. Ilgın’ın ne düşündüğü anlaşılmıyordu. Ya da kızgınlığı anlaşılıyordu demek daha doğruydu. Alize, kayınvalidesinin yanına gitmeden önce Ilgın’ın olduğu tarafa doğru yürüdü. “Savcı Bey, seni bekliyor.” Hiç biri tek kalamıyordu. Devamlı yanlarında polisler vardı. Suçlu olmasalar da yalan ifade vermemek için tedbir olduğundan şüphelendi, Alize. Ortak bir ifade verip, suçluyu saklamalarından korkuyorlardı galiba? Suçluyu bulsalar saklarlar mı? Aksine cezaların en ağırının verilmesi için ne gerekiyorsa yaparlardı.

Ilgın yürürken ardından beğeniyle bakmaya devam eden Orkun, yakalandığını anlayınca kızardı. “Çok üzgün!”

“Elbette çok üzgün! Babası öldü ve eşim katil diye suçlanıyor. Nasıl olmalıydı ki? Yine de iyi dayanıyor.”

“Siz daha metanetlisiniz.”

“Sina Beyi çok kısa süredir tanıyorum. Biz cenazeden bir gün sonra evlendik. Gerçi Sina Bey ölmemiş olsa aynı gün zaten evlenecektik. Ama yine de cenazenin ardından nikahı çok kimse doğru bulmayacağı için şimdilik gizliyoruz. Babasının mutlu olacağına dair Neslişah Hanımın telkinleri olmasa elbette böyle bir şey yapmazdık.  Baba ile oğul birbirlerinin üzüleceği hiçbir şeyi ne yapar ne de isterdi. Ayrıca otuz üç yıllık bir evlilikten sonra bir kadın kocasının neyi isteyeceğini en iyi bilendir bence. Aynı kadın oğlunun neyi yapıp yapmayacağını da en iyi bilendir. İşte tüm bunlar kocamın suçsuz olduğuna olan inancımın dayanakları. Şimdi de sizlerin görevinizi yapmanızı ve bunu ispatlamanızı bekliyorum.”

“Ilgın da aynı şeyi söyledi. Şey… Yani Ilgın Hanım.” kırdığı potu düzeltmesi daha da ilgi çekici olmuştu. Alize belki Hanım kelimesini eklemese o yakın ifadeyi fark etmeyecekti. Ama şimdi biraz takılmanın zararı olmazdı.

“Ilgın Hanım. Evet, öyle. Ama eşimin suçsuzluğu ispatlanırsa değişebilir!”

“Bana bir şeyler mi ima ediyorsunuz.” Orkun'un hızlı düşünen ve algıları çok açık biri olduğu anlaşıyordu. Alize de aşağı kalmadığını ama bunu yaparken çıkarlarını gözettiğini de belli edecekti.

“İma etmedim, açıkça belirttim. Ben o gözlerde ne gördüğümü biliyorum. Eh, Ilgın’ın hayatında kimse yok. Bunu da biliyorum. Ortak çalışır ve bu işi kısa sürede çözersek sizi bir akşam yemeğe davet edeceğimden de eminim.”

“Buna şantaj derler ve siz bir polis memuruna önce şantaj yapıyor sonra da rüşvet teklif ediyorsunuz!”

AŞKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin